Kasım 04, 2009, 01:08:49 ÖÖ
Tembel mazeret uydurur...
Yaygın bir söz vardır. Derler ki: "İsteyen bir yol bulur, istemeyen de mazeret bulur." Bu söz, günümüzdeki Müslümanların bir bölümüne şıp diye oturuyor. İnsanlar yapmaları gereken şeyleri "azgın nefis"in telkin ve teşvikleriyle yapmadıklarından dolayı kendilerini temize çıkarabilmek için mazeretler uyduruyorlar. Mazeret sığınakları oluşturuyorlar. Oysa yerinde olmayan mazeret, şirk vadisinde dolaşan -sözüm ona- domuz gibidir.
"Günahları"nı, "tembellikleri"ni, "ihmalk''rlıkları"nı, "vesveseleri"ni mazeret kılıfıyla örtmeye çalışanların serkeşliklerini "zerrenin hesaba çekileceği" günde açığa çıkmasına mani hiçbir örtü bulamayacaklarını bilmeleri gerekiyor.
* Kulluk edemeyişini,
* Kur'''n'a hizmet edemeyişini,
* Kur'''n'ın sınırlarını çizdiği hel''l-haram hudutlarını ihl''l edişini,
" Kur'''n'ın yaşanması hususundaki gevşekliğini,
* İlim tahsili konusundaki vurdumduymazlığını,
* İnsanlara faydalı olacak faaliyetlerden kaçışını,
* Günahlarla hemh''l oluşunu,
* Hatta, şirk vadilerinde dolaşmasını kendi dışındaki sebeplere dayandıran "sebep şudur", 'böyle oldu", "yaptırmıyorlar", "ekmek kavgası", "evl''d-u iyal hatırı" ves''ire gibi m''zeretler uyduranlar sadece kendilerini aldatanlardır.
Þeytanın çok mühim desiselerinden biri de, insanlara işledikleri çirkinlikleri görmezden gelmelerini sağlamaktır.
Þu hususu hepimiz bilelim:
Þeytan, insanların kurtuluşuna, hidayete ulaşmalarına vesile olacak iki mühim kapıyı sıkıca kapatır. Bu iki kapı şunlardır:
1- İsti''ze (Þeytan da dahil her türlü şerlerden Allah'a sığınmak),
2- İstiğfar (Tevbe etmek).
İşte bu iki kapıdan şeytan, insanları uzaklaştırma gayreti içindedir.
Þeytanın vesveselerine kendilerini kaptıranlar içi "kof", dışı "süslü" hakikatsiz mazeretlere tutunurlar.
Mü'min günah işledikten sonra, nedamet edip, pişman olmak ve neticesinde istiğfar edip, tevbek''r olmak ile kusurlar, kusur olmaktan çıkacakken, aksine kusurları görmeyip habire mazeret uydurmakla çok daha büyük kusurlar işlenmiş olur. Alçalışlar, esfel-i safiline doğru sür'at alır. Samimi olmayan tezkiye gayretleri hiçbir netice doğurmaz.
Mazeret kulpuna sarılıp oradan ayrılmamak bir hastalıktır. Peki, bu halden kurtulmanın çaresi nedir? Ne yapmalıyız ki, nefsimizin esiri olmaktan kurtulup kusurlarımızı kabul edip islah yolunda ciddi adımlar atmak gibi bir yola girebilelim? Hakk'ı hak bilip Hakk'ı kabul edecek, batılı batıl bilip, batıldan şiddetle kaçınacak bir şuur kazanabilelim?
Bunun için ilk yapılacak şey samimi olmaktır. İkincisi, kişinin kusurunu anlaması ve bu kusurdan dolayı yaptıklarından pişman olmasıdır. Bunlar temizlenmenin, rıza makamına ermenin ilk basamağıdır.
Bundan sonra, bu noktaya gelen kula isti''ze (şeytandan ve her türlü şerlerden Allah'a sığınmak) ve istiğfar (tevbe etmek) kapılarına ihl''sla ve bir daha şeytana dönmemek üzere yönelmek gerekir... Dahası var: Bundan böyle ibadette devamlı olmak, günahta ısrarcı olmamak, sıkıntı ve musibetlerde "sabır" ve "takva" elbisesine bürünmek icab eder...
Artık nefsin elinden "mazeret uydurma" yetkisi alınmıştır. Bu yetkinin alınmasıyla insan necat (kurtuluş) yolunu bulmuş demektir.
Niyetlerimiz samimi olsun. İyilikler içinde olmaya kesin tavırlarla yönelelim. Günahlarımız için mazeretler uydurmaya yeltenmeyelim. İmanda sebat edelim. İbadetlerimizde sadakatimizi gösterelim.
Allah (CC), kendisine kullukta samimi olanları daima yüceltir.
milligazete 08 TEMMUZ 2009
Mevlüt Özcan