Kasım 04, 2009, 12:26:05 ÖÖ
Kalbin dev''sı beştir:
1 - Kur'an'ı düşünerek okumak.
2 - Açlığa ri''yet etmek.
3 - Allah'ı çok zikretmek.
4 - Seher vaktinde Allah'a tazarru' ve niy''zda bulunmak. Gece İb''det etmek.
5 - S''lihlerle oturmak.
Bunlara ri''yet eden kalb hastalığına duçar olmaz. Mü'min, kalb hastalarına bunları tavsiye etmeli ve mezmum sıfatlardan kurtulmaya sa'y etmelidir.
Bilesin ki ni'met, kadrini bilmeyenin ve şükrünü ed'' etmeyenin elinden alınır.
Akıllı olan; her haline dikkat edip içinde bulunduğu zamanı değerlendirmeğe sa'y eden ve tûl-i emeli terkedendir. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:
"Zeki insan nefsine h''kim olan ve ölümden sonrası için çalışandır. F''cir ise nefsini hev''sına tabi' kılandır." buyurmuşlardır.
Hadîsde v''rid olmuştur ki:
Beş şeyden evvel beş şeyin kıymetini bil:
1 - İhtiyarlamadan evvel gençliğin kıymetini bil;
2 - Hastalanmadan evvel sıhhatinin kıymetini bil;
3 - Meşguliyetten evvel boş vaktinin kıymetini bil;
4 - Fakru zarurete düşmeden evvel elindekinin kıymetini bil.
5 - Ölmeden evvel hayatının kıymetini bil."
Rasûlullah'ın şu hadisi üzerinde düşün:
Beş şey, beş şeyin bedelidir:
1 - F''iz yenilmesi çoğaldığı vakit ''fetler ve zelzeleler artar.
2 - H''kimler zulmettikleri vakit yağmurlar azalır kıtlık olur.
3 - Zin'' çoğaldığı vakit ölüm artar.
4 - Zek''t verilmediği vakit hayvanlar hel''k olur.
5 - Zimmilere zulmedildiği vakit devlet onların eline geçer.
Zünnûn-i Mısrî demiştir ki:
İnsanların arasına fes''d altı şeyden girmiştir:
1 - Âhiret ameline niyyetin zayıflığından,
2 - Bedenlerinin şehvetlerine rehin olmasından,
3 - Ecellerinin yakın olduğu halde emellerinin uzun olmasından,
4 - Mahlûkların rız''sını H''lık'ın rızasına tercih ettiklerinden,
5 - Kendi hev''larına t''bi olup Peygamberinin sünnetlerini arkaya atmalarından,
6 - Selefin küçük zellelerini yaşayış şekillerine hüccet alıp onların asıl her zamanki hayatlarını örnek edinmediklerinden.
Þu halde yalnız ib''det ve t''atla maksad'a vusûl mümkün olamıyacağı anlaşılmıştır. Netice i'tib''riyle tarik-i ter''kkide, tefeyyüz için herhalde yed-i sahih ile Aleyhi's-sal''tu ve's-sell''m Efendimiz'e müntehî olan bir mürşid-i k''mil'e ihtiyaç vardır. İşte ash''b-ı kir''m hazar''tı, Rasûlullah -sallallahü aleyhi ve sellem- Efendimiz'in sohbet-i sa''detleriyle müşerref ve münevver olmuşlardır. N''ib-i Resûlüllah olan bir z''tı bulmak elzemdir ve belki farzdır.
M''nevî yolda mürşidin muavenetine lüzûm olmadığına k''il olan bazı kimseler vardır ki, kişinin kendi başına sa'y ü gayret göstermesiyle vuslatın mümkün olacağı fikrindedir. Halbuki v''sıtasız, isti''nesiz vuslat mümkün olamaz. Her halde mürşid'in mu''venetine kat'î lüzûm vardır.
Âyet-i kerîmede Cen''b-ı Hak:
"- İskender-i Zül'-karneyn Hazretlerine kavminden bir kuvvetle yardım istemeyi" (Kehf sûresi; 95) emir buyurmuştur. Bu duruma göre bizim gibi günahk''r kullar "muavenetten hiç bir sûretle müstağni olamazlar.
Kalb temiz olursa, yani kalbte îm''n olursa d''ima ib''det ve t''ata sevk eder. İnsanlar ekseriyetle "mü'miniz" derler. Halbuki müslümandırlar. Ya'ni teslim olmuşlardır. Mü'min olmak için her halde îmanın kalb'e duhûlü l''zımdır.
Mü'min-i k''mil olanlar, Cen''b-ı Hakk'ın doksan dokuz sıfatına îm''n ederler, hiç şübheleri olamaz. Fakat ba'zı insanlar Cen''b-ı Hak, "Gaff''r"dır. diye ümidlenerek d''r-ı ''hiret için çalışmazlar. Fakat "Rezz''k" sıfatına îmanları olm''dığı için düny''da çalışmayınca aç kalırız, diye korkarlar. İşte bu müslüman ve mü'minlerin işi değildir.
Z''hiren görünen a'zaların her biri bir vazîfe ile muvazzaftır. Göz görmek; kulak işitmek, ayak yürümek içindir. Bütün azaların bir vazifesi vardır. Kalbin vazifesi de muhabbettir. Muhabbet ise Cen''b-ı Allah'a mahsustur. İnsan el, ayak ve göz ile vez''if-i l''zimesini if'' ettiği gibi kalb de vazîfesini icra eder. Kalbin Cen''b-ı Hakk'a muhabbet etmesi s''ir tic''ret ve meşguliyetlere m''ni teşkil etmez.
(Ramazanoğlu Mahmud S''mi Mus''h''be - 4, s. 164-167 Mus''h''be - 6 s. 131, 137, 140-141)