Mâide / 93. Ayet
لَيْسَ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جُنَاحٌ ف۪يمَا طَعِمُٓوا اِذَا مَا اتَّقَوْا وَاٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ثُمَّ اتَّقَوْا وَاٰمَنُوا ثُمَّ اتَّقَوْا وَاَحْسَنُواۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ۟

Ýman edip sâlih amel iþleyenlere, artýk bundan böyle günahlardan sakýnýp imanda sebât ile sâlih amellere devam ettikleri, sonra takvâlarý ve imanlarý tam saðlamlaþýp kökleþtiði, sonra hem günahlardan sakýnýp hem de iyilik yapmaya çalýþtýklarý takdirde, haram olmadan önce yiyip içtiklerinden dolayý bir günah yoktur. Çünkü Allah, iyilik ve ihsân sahiplerini sever.

Gayba İmaN

Başlatan ...Tefekkür..., Kasım 24, 2009, 02:41:36 ÖS

...Tefekkür...

YöNetiCi
4,133
Kasım 24, 2009, 02:41:36 ÖS
GAYB
“Gizli olan, görünmeyen”



Gayba iman


KUR’AN-I KERİM muttakilerden, y''ni takva sahibi mü’minlerden bahsederken onların en büyük özelliği olarak “gayba imanlarını” gösterir “O muttakiler ki gayba iman ederler” mealindeki ''yet-i kerimeyi tefsir eden büyük ''limlerimiz, gayba imana iki şekilde m''n'' verirler Birincisi, “onlar gayba iman ederler; y''ni görmedikleri halde, aklen ve naklen istidl''lde bulunarak, y''ni delillere dayanarak iman ederler” Diğeri ise, “onlar gıyaben dahi iman ederler; y''ni münafıklar gibi sadece mü’minler arasında değil, gıyaben de Allah’a ve Resulüne (asm) iman ederler”

Gayb iki ayrı m''n''ya gelir: Birincisi, hakkında hiçbir şey bilmediğimiz, yalnız Cen''b-ı Hakk’ın malûmu olan haller, h''diseler, ''lemlerdir ki, bunlar imana konu değildirler İman bu gayb için değil, Kur’an-ı Azîmüşşan’ın haber verdiği ve Peygamber-i Zîşanın (asm) izah ettiği ve varlığına aklın birtakım deliller getirebildiği gayb için sözkonusudur

“Bizce gayb, görülemeyen değil, görülmeyen demektir Biz delilsiz olan gayba değil, delili olan gayb-ı m''kule iman ediyoruz”
(Hak Dini Kur’an Dili)


“Gayba iman” denilince akla ilk gelen, Allah’a ve diğer iman rükünlerine imandır Bunlar hep gaybdır İlk bakışta insanın aklına Peygamberlere (as) imanın, gayba iman olmadığı gibi bir fikir gelebilir Ama, biraz düşünüldüğünde anlaşılır ki, Peygamberlerin (as) gayb olmayan, görülen cihetleri kulluklarıdır O kulluk üzerine kurulmuş kudsî peygamberlik görevi ise gaybdır Böyle olmasaydı, onlarla aynı zamanda yaşayan ve kendileriyle görüşen bütün insanlar mü’min olurlardı Kitaplara iman da böyle

İnanmada ilk adım kalben tasdik Bu tasdikin başlangıcı da anlama Beş duyu anlamaya, anlama da inanmaya yardımcı Sadece beş duyunun sınırları içinde dolaşan, onları aşamayan insanlar, hükmen hayvanlıktan kurtulmuş değillerdir His ile bilme, hayvanların sahası; hissini akla hizmet ettirip anlama, kavrama ve nihayet inanma ise insanın vazifesi

İnsan bir meyve ağacını seyretmekte hayvanla müşterektir Yanında gezdirdiği köpeği de o vazifeyi yerine getirebilmektedir O ağacın içinde harika bir fabrikanın çalıştığını, yapraklarında fotosentez olayının cereyan ettiğini, o meyvelerin bütün bir ağaçtan, hatta topyekûn k''inattan, süzülerek meydana geldiğini ise ancak o insan kavrayabilir Köpeği, bu m''n''lardan pek çok uzaktır

O ağacı, şuursuz k''inattan hikmetle süzülmüş İl''hî bir sofra, meyveleri ise o sert sofradan lütuf ve keremle çıkarılan birer Rabbanî ihsan olarak değerlendiren ve sofranın arkasında rahmet ve merhameti seyredip H''lıkına şükreden bir mü’min ile önceki adam arasındaki mesafe, hayvanla insan arasındaki mesafeden çok daha fazladır Onun için, mutlak m''n''da “insan” denilince, gayba iman eden “mü’min” hatıra gelmelidir


“Nimet içinde in’am görünür; Rahman’ın iltifatı hissedilir Nimetten in’ama geçsen Mün’im’i bulursun” (Sözler)


İşte, o gayba inananlardır ki, nimette boğulmaz, Mün’imi, y''ni o nimeti ihsan edeni tanırlar Esere saplanıp kalmaz, müessiri, H''lık’ı tanırlar ve bilirler Gayba inanmayanlar ise, sofranın tabakları, kitabın yaprakları, yahut fabrikanın bölmeleri arasında dolaşıp duran bir böcek gibi, bu ''lem ve içindekilerden, hakiki m''n''da, istifade edemez, hayatlarını z''yi eder giderler

Kur’an-ı Kerim nice ''yet-i kerimelerinde insana “mahsus''t” denilen hisler dünyasında boğulmamasını, ondan “makul''t” y''ni, hikmetler ''lemine nazar etmesini ders verir Sadece bir mis''l:

Ðaşiye sûresinde insanoğlundan, devenin yaratılışına, semaya, dağlara ve arza bakması isteniyor Elbetteki ne hayvan, ne de münkir gibi değil, bir mü’min olarak

“Bu insanlar, devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı!” (Ðaşiye Sûresi, 17-20)
Âyetlerin engin m''n''larını ''limlerimizin güzide tefsirlerine havale ederek, ben tefekkürümüze sunulan bu varlıklar arasındaki şekil benzerliğine kısaca işaret edip geçeceğim

Devenin hörgücünü, onun beli üzerinde yükselten kim ise, arzın belinde dağları birer hörgüç gibi yükselten de O Gökkubbe de tümüyle bir hörgücü andırmakta Gayb ''lemimizin m''zi ve müstakbel denilen iki sahası arasında yükselen bir hörgüç…
Âyette, insanın nazarı önce deveye, sonra semaya, daha sonra dağlara ve en sonunda da arza çekiliyor Bu sıralama, bana göre, apayrı bir bel''ğat mûcizesi… İnsan gözünden deve hörgücüne, ondan semaya hay''len bir hat çekiniz; daha sonra o hattı dağa indiriniz ve dağdan da yere birleştiriniz Karşınıza bir başka hörgüç veya bir ayrı şekil çıkacaktır

Neml sûresinde:
“Dağları yerinde donmuş gibi durur görürsün, oysa onlar bulutlar gibi geçerler” buyuruluyor (Âyet, 88)

Hörgücün hareketi, devenin yürümesi demek olacağından, bu ''yet dünyanın sabit olmayıp hareket h''linde bulunduğunu 1400 sene önce haber vermiş oluyor
Bu ''yet-i kerimeler gibi nice ''yetler, insana eserden müessire, y''ni eserin yapıcısına geçmeyi, nefsini ve ''lemi hikmetle ve ibretle tefekkür etmeyi öğretiyor Kur’an’dan bu dersi alan muttakiler gayba inanırlar Ne gafil bir bedevi gibi deveyi hakkıyla seyretmeden ölürler, ne de inançsız bir astronomi ''limi gibi semayı tefekkür etmeden arzı terkederler



Muttakiler, Cen''b-ı Hakk’ı “gaybın ve şehadetin ''limi” olarak bilirler Gayb ve şehadet için çeşitli izahlar getirilmiş Hepsi güzel, hepsi hak Bazı z''tlar gayb için “gizli”, şehadet için ise “''şik''r” ifadelerini kullanıyorlar Bir kısım zev''t ise, gaybı “ancak Allah’ın bilebileceği mutlak gayb” olarak anlayıp, şehadeti de “insanların, gerek hissiyatları gerek ilim ve basiretleriyle v''kıf olacakları bütün hakikatler” şeklinde değerlendiriyorlar

Birinci m''n'' üzerinde biraz duralım:
Þehadet ve gayb ''lemleri küçük numuneler h''linde insanda bir araya gelmiş Beyin, gaybdan değil, ama onda faaliyet gösteren akıl gaybî bir ''let Keza, kalbin de maddesi şehadet ''leminden; fakat taşıdığı iman, sevgi, korku, şefkat, merhamet hep gaybî…
Kalkıp inen el şehadet ''leminden; kabarıp sakinleşen hissiyat ise gayb ''leminden Midenin hazmı şehadete, aklın kavraması ise gayba ayrı birer mis''l

Birçok azalarla donatılmış insan bedeninde, nice duygulara sahip insan ruhu bir gayb ağacı gibi O ağacın meyveleri şehadet ''leminde sergileniyor Hattatlık san’atından süzülen bir kıbleg''h, c''mide boy gösterirken, ruhta kaynayan merhamet parmaklardan sadaka olarak dökülüyor

Korku rengi kaçırıyor, asabiyet çehreyi kızartıyor, hüzün ise göze yaş döktürüyor
Mis''lleri çoğaltabiliriz

Bu hakikatları veciz olarak ifade eden bir Mesnevi beyti:

“Âlemde cismimiz bizim yüzümüzü örtmektedir Biz samanla örtülü deniz gibiyiz”

Biraz da haricimizdeki ''leme nazar edelim:

Ortada bir mıknatıs var, bir de onun çektiği çivi Bu ikisi dışında göremediğimiz ve mahiyetini kavrayamadığımız bir kudret tecellisi de mevcut Buna “çekim kuvveti” diyoruz

Bir başka sahne: Yavrusunu kucağına almış, göğsüne şefkatle bastıran ve yer yer öpen bir anne… Bu öpme h''disesinde, iki et parçasının ötesinde bir gaybî kuvveti seyrediyor Ve bu kuvvete “şefkat” diyoruz

Bir çiçeğe baktığımızda ayrı bir kucaklama h''disesi cereyan ediyor Göz maddesiyle burada, çiçek ise orada Ama birincisi, ikinciyi her yönüyle kuşatmış Bu gaybî h''diseye de “görme” adını veriyoruz

İşte böyle hergün, gerek nefsinde gerek haricî ''lemde, gayb ve şehadetin nice mis''llerine muhatap olan insanın, gaybı ink''r etmesi ne kadar tuhaf değil mi?
İsterseniz bu tuhaflığın kısa bir tahlilini birlikte yapalım:

Bir münkir mesel'', “melekleri” neyi ile ink''r ediyor? Eliyle, ayağıyla mı? Ciğeriyle, midesiyle mi?… Hayır… Ya neyiyle ink''ra sapıyor bu adam? Cevap: Aklıyla
Y''ni, kendine ihsan edilen gaybî bir ''let ile gaybı ink''r ediyor

Gaybı, taşlar ağaçlar ink''r etseler ne ise, ama bu ink''r insana hiç mi hiç yakışmıyor
Bu maddî ''lemin gaybına, ötesine inanmayanlar cahil, bütün gayb ve şehadetin ''limi olan Allah’a inanmayanlar ise k''fir olurlar Cahilin cehaleti de k''firin küfrü de kendileri içindir Zarar ancak onlaradır Ne bilgisizlik, k''inattaki ilim tecellisini azaltır, ne de küfür ve isyan Cen''b-ı Hakk’ın ulûhiyetine “h''ş''” bir noksanlık verebilir



Dünyayı dolduran şu kalabalıkların torunları şimdi gayb ''lemindeler Zamanı geldikçe, sırasıyla, şehadet ''lemine geçecekler Bu ''lemdekiler de ağır ağır gayba göçecekler Gel gör ki, şu anda her şeyleri ve her halleriyle gayb olan o torunlar kafilesi içinde, bu ''leme geldikten sonra gayba inanmayanlar da çıkacak Halbuki az önce oradaydılar ve biraz sonra yine orada olacaklar

Sözün kısası bu şehadet ''lemi gaybdan idare ediliyor
Gelenler İlahî iradeyle geliyor, gidenler yine o iradeyle gidiyorlar Gitmeden önce O’na inanıp, emrine itaat edenlere ne mutlu…



Prof Dr Alaaddin Başar



Rabbim,her vesiLede SENÝN keremin saklýdýr,
SebepLer sayýsýnca hamd SANA....

“Benimdir” diye bildiklerim Senindir
Beni bende olanlara bende etme
“Ben” diye bildiðim de Senin emrindir
Beni bende býrakýp Senden etme
Rabbim, yüzümü Sana döndüm
Gönlümü de Sana çevir
Rabbim, bir Seni bir bildim
Sevdalarýmý Sende bitir...

SMF 2.1.3 © 2022, Simple Machines, TinyPortal 2.2.2 © 2005-2022
Sayfa 0.102 saniyede 27 sorgu ile oluşturuldu.
Lithium theme by Bloc © 2017