Nisâ / 16. Ayet
وَالَّذَانِ يَأْتِيَانِهَا مِنْكُمْ فَاٰذُوهُمَاۚ فَاِنْ تَابَا وَاَصْلَحَا فَاَعْرِضُوا عَنْهُمَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ تَوَّابًا رَح۪يمًا

Ýçinizden iki erkek fuhuþ yaparsa onlarý cezalandýrýn. Eðer tevbe eder, hallerini düzeltirlerse artýk onlara ceza vermekten vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri çokça kabul eden, çok çok merhamet edendir.

Bilecik

Başlatan Mercan, Mart 02, 2009, 10:51:59 ÖÖ

Mercan

Ziyaretçi
Mart 02, 2009, 10:51:59 ÖÖ
Genel Bilgiler
Yüzölçümü: 4.307 km²

Nüfus: 194.326 (2000)

İl Trafik No: 11

Bilecik ili, Marmara Bölgesi'nin güney doğusunda; Marmara, Karadeniz, İç Anadolu ve Ege Bölgelerinin kesim noktaları üzerinde yer alır. İlin bilinen en eski isimleri arasında Agrilion ve Belekoma vardır. Bilecik, Osmanlı İmparatorluğu' nun doğduğu topraklardadır. Sakarya ırmağının etrafında kurulan ve göletleri ve derelerinin zenginliği ile tanınan yöre antik çağlardan günümüze tarihin izlerini taşır.

İLÇELER:

Bilecik ilinin ilçeleri; Bozüyük, Gölpazarı, İnhisar, Osmaneli, Pazaryeri, Söğüt ve Yenipazar'dır.

Bozüyük: Bozüyük Frigler döneminde oluşmuş bir yerleşim merkezidir. 1908’den sonra Ertuğrul Livası’na bağlanarak Kaza merkezi yapılmıştır. Bozüyük Bilecik’in il olması ile birlikte 1924 yılında ilçe statüsüne kavuşturulmuştur.

Gölpazarı : Bizanslılar döneminde Harmankaya Tekfurluğu’na bağlı olan Gölpazarı, Osman Gazi tarafından alınmıştır. Gölpazarı kuruluşundan itibaren sıra ile Resulşel, Dönen ve Akçaova (Akçaoba) adlarıyla anılmış, son olarak Gölpazarı adını almıştır.

İnhisar : İnhisar önceleri Söğüt’e bağlı bir bucak iken mütevazı nüfusuna rağmen coğrafi konumu dikkate alınarak 1991 yılında ilçe yapılmıştır.

Osmaneli : Osmaneli çok eski bir yerleşim yeridir; Trakyalılar, Romalılar ve Bizans'a ait kalıntılar bunu göstermektedir.

Pazaryeri :Pazaryeri'nde ilk yerleşim 1273 yılında olmuştur. Pazaryeri'nde hediyelik ve turistik toprak ev eşyası ve ağaç eşya yapımcılığı da sürdürülmektedir.

Söğüt : Söğüt, Ertuğrul Gazi tarafından bir kuşatma ve mücadele sonucunda 1232 yılında Bizanslılardan alınmıştır. Ertuğrul Gazi Türbesinin de içinde bulunduğu ilçe önemli bir turizm merkezidir.

Yenipazar : Eski adı Kırka olan Yenipazar, Cumhuriyetten önce Bolu’nun Göynük ilçesine bağlıydı. 1926’da bucak olarak Gölpazarı’na bağlanmış, 1988’de de ilçe olmuştur.

Coğrafya

Bilecik ilinin en önemli akarsuyu Sakarya Irmağı olup, bir doğal göl, bir de baraj gölü bulunmaktadır.

İlin orman zenginliği av hayvanları bakımından da zenginleşmesini sağlamıştır. Bin metreye kadar yükseklerde orman örtüsü genellikle meşe, otsu bitkiler ve makilerden oluşmaktadır. 1000 metre ve daha yükseklerde ise karaçam, kayın, kızılçam, kestane, köknar türündeki yüksek boylu ağaçlar sıralanır.

Bilecik' de İç Anadolu Bölgesi' nin sert ve az yağışlı karasal iklimi ile Akdeniz ve Karadeniz kıyılarının ılık ve yağışlı ılıman iklimleri arasında geçiş iklimi görülür.

Mercan

Ziyaretçi
Mart 02, 2009, 10:54:53 ÖÖ
Tarihçe

Kentin Antik Çağdaki hayatı, tarih kaynaklarında Bilecik’i de içine alan Bitinya (Bithynia) bölgesinin genel tarihi içinde gösterilir. Bitinya bölgesinin bilinen tarihi M.Ö. 1950’ lerde burada yaşayan Trakya kavimlerinden Thynler’le başlar. Bölge daha sonra Mısır, Hitit, Frig, Kimmer, Lidya, Pers, Makedonya, Bitinya Krallığı, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğunun yönetimine geçmiştir. Bilecik’in bilinen ilk adı Belekoma’ dır.

Tarihte pek çok kavmin uygarlık ve egemenliğine sahne olan Bilecik, Kayı Boyu’nun Orta Asya’dan 400 çadırla gelip Söğüt’te, Osmanlı Devletinin kuruluş merkezliğini yaptığı yerdir. İlin tarihçesinin çok eskilere dayanması ve Osmanlının kurulduğu yer olması ayrıcalığı yanında, Kurtuluş Savaşı’nda verdiği çetin mücadeleler ve kazanılan zaferlerle Cumhuriyetin kuruluşunda da önemli bir role sahip olmuştur. Üzerinde çok sayıda arkeolojik ve tarihi eser bulunan, Bilecik’teki tarihi eserlerin çoğunu Osmanlı döneminde yapılan camiler, türbeler, hanlar, hamamlar, sivil mimari örnekleri , imaret ve benzeri yapılar oluşturmaktadır.

Kayı Boyu Aşireti mensuplarının 720 yıldan beri geleneksel olarak sürdürdükleri ve her yıl (Eylül ayının 2. haftası son üç gün) yapılan muhteşem törenlerle kutlanan “Ertuğrul Gazi’ yi Anma ve Söğüt Þenlikleri”ne çok sayıda yerli ve yabancı ziyaretçi gelir. Törenlerde yörüklerin kına gecesi ve yaşantıları canlandırılır, cirit gösterileri yapılır.

Tarih Öncesinde Bilecik:

Bilecik’te ilk yerleşim MÖ 3000’den öncelere rastlamaktadır. Anadolu’da Tunç Çağına geçiş sürecinde önemli bir yeri olan Bilecik’ten MÖ 3000’lerde tunç yapımı için kalay çıkarıldığı bilinmektedir.İlin bilinen en eski isimleri Agrilion ve Agrillum’dur.Daha sonraki dönemlerde Bilecik Bizans İmparatorluğu sınırları içine giren bir yerleşim yeri olmuştur. Doğu Roma (Bizans) döneminde şehir Belekoma ismiyle anılıyordu. Bilecik o zaman, şimdiki Bilecik’in doğusunda, Hamsu ve Tabakhane derelerinin oluşturduğu vadiler arasındaki bir kaya çıkıntısı üzerine inşa edilen kale çevresinde kurulmuştu.
Antik Çağda Bilecik:
Antik Çağ’ da Bilecik’le ilgili özel bilgi bulunmamaktadır. Bu nedenle kentin bu çağdaki hayatı, tarih kaynaklarında Bilecik’i de içine alan Bitinya (Bithynia) bölgesinin genel tarihi içinde gösterilmektedir.

Bitinya bölgesinin bilinen tarihi MÖ 1950’lerde burada yaşayan Trakya kavimlerinden Thynler’le başlar.Bölge Thynler’den sonra kronolojik sıra ile: MÖ 1550-1400 Mısırlılar, 1400-1200 Hititler, 1200-676 Frigler, 676-595 Kimmerler, 595-546 Lidyalılar, 546-334 Persler, 334-326 Makedonyalılar, 326-297 Özgürlük dönemi, 297-74 Bitinya Krallığı, 74-395 Roma İmparatorluğu, 395-1299 Bizans (673-678 ve 714-718 döneminde bölge Emevi ve Abbasi hakimiyeti) dönemlerini yaşamıştır.

Bizans Döneminde Bilecik:
Roma İmparatorluğu MS 395 yılında ikiye ayrılınca, Bitinya Bölgesi ve Bilecik Doğu Roma (Bizans) imparatorluğu sınırları içinde kaldı. Bizans döneminde Belekoma Kalesi Bilecik’te inşa edilmiştir. Bizans döneminde Bilecik bir Tekfurluk idi. Abbasi Halifesi Harun Reşid döneminde (797 yılında), Bitinya bölgesinin diğer şehirleri gibi Bilecik ve Söğüt civarı da fethedilerek Abbasi idaresine sokulmuştur. Çevresi kale ile korunan Belekoma kenti tarih içinde Bizanslılar-Emeviler ve Bizanslılar-Abbasiler arasında birkaç kez el değiştirmiştir.

Selçuklular Döneminde Bilecik:
Selçukluların bir boyu olan Kayıların bir bölümü (400 çadırlık bir oba) Ertuğrul Bey yönetiminde batıya doğru yer değiştirerek Söğüt ilçesi ve çevresine gelmişlerdir.
Osmanlı vaka-i namelerinde Kayıların Söğüt ve çevresine yerleşme tarihi olarak 1230’lu yıllar gösterilmektedir. 1231 yılında İznik İmparatoru Selçuklu sınırına tecavüz edince Selçuklu Sultanı I. Aleaddin Keykubat Bizanslılara karşı bir sefer düzenlemiş, Ertuğrul Bey de bu sefere bir akıncı olarak katılmıştı. Selçuklu ve Bizans orduları arasında Sultanönü mevkiinde meydana gelen savaşın sonucunda Bizans ordusu yenilmiş, Karacadağ ve Söğüt dolayları Büyük Selçuklu Devleti’nin eline geçmişti. I. Aleaddin Keykubat Belekoma (Bilecik) Tekfurunu vergiye bağladı. Savaşta büyük yararlıklar gösteren Ertuğrul Bey’e Söğüt’ü mülk, Domaniç’i de yaylak olarak verdi.

Yine Osmanlı kaynaklarına göre Ertuğrul Bey 1281 yılında ölmüştür. Türbesi Söğüt ilçemizde bulunmakta ve her yıl Söğüt’te düzenlenen Ertuğrul Gazi Þenlikleri ile anılmaktadır.

Ertuğrul Bey, Kayı Türklerinin değerli önderidir. Kayı boyu ise Osmanlı Devletinin nüvesi, kurucusudur. Böylece Söğüt ve dolaylarında kök salan 400 çadırlık uçbeyliğinden bir Devlet doğmuştur.

Osmanlılar Döneminde Bilecik:
Ertuğrul Gazi’nin ölümünden sonra Kayıların başına Osman Bey geçti. Osman Bey ve silah arkadaşları Bizans’a karşı savaşıyor ve bu savaşlarda sürekli başarı kazanıyorlardı. Kayıların bu başarılarında Þeyh Edebali’nin büyük rolü olmuştu.

Þeyh Edebali Ahi idi. Ahilik; tarım dahil bütün zanaat dallarında halkı, çalışanları teşvik eden, herkesi kardeş bilen, çalışanlara her türlü yardım elini uzatan örnek bir örgüt anlayışı idi ve Fakih Þeyh Edebali Kayı Ahilerinin önderi idi. Þeyh Edebali o sıralar Eskişehir ili sınırları içindeki İtburnu Köyünde oturuyordu. Daha sonra medresesini Söğüt ve son olarak da Bilecik’e taşımıştır.

Osman Bey 1286 yılında İnegöl yakınındaki Hisarcık kalesini Bizanslılardan zaptetti. 1287 yılında İnegöl Tekfuru’nu Domaniç yakınındaki İkizce’de (Erice) yenilgiye uğrattı.

Osman Bey ve silah arkadaşlarının Bizans Tekfurları ile olan savaşlarını izleyen Selçuklu Sultanı III. Alaeddin Keykubat büyük bir ordu ile Karacahisar önlerine geldi. Osman Bey’in kuvvetleriyle birleşerek Bizans elindeki bu kaleyi kuşattı. Kuşatma sürerken Selçuklu Sultanı geri döndü. Osman Bey’e bir sancak, tuğ alem ve gümüş takımlı bir at göndererek Söğüt ve Eskişehir’i de içine alan bu sancağı Osman Bey’e verdi. Karacahisar’daki Rum kilisesini camiye çeviren Osman Bey ilk kez kendi adına hutbe okuttu(1289). Bu olaylar Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun ilk işaretleri olarak nitelendirilmektedir.O sıralarda Bilecik henüz Türkler tarafından fethedilmemişti. Bizanslılara ait bir kentti. Bilecik (Belekoma) ve Yarhisar tekfurları vergiye bağlanmıştı. Osman Bey 1299 yılı yaz başında Belekoma kalesini ve peşinden Yarhisar kalesini fethetti.

Bilecik, Yıldırım Bayezid dönemine kadar Osmanlı yönetiminde kalmış, ancak, 1402 yılında Ankara meydan savaşında Bayezid’in Timur’a yenilmesi sonucunda 2 ay kadar Timur’un hakimiyetine geçmiş ve Çelebi Sultan Mehmet tarafından geri alınmıştır.

Bu tarihten sonra, Osmanlı yönetimi sırasında Bilecik giderek gelişmiş, ancak, şehrin kurulu bulunduğu alanın isk''n için uygun olmaması daha hızlı gelişmesini engellemiştir. Bununla birlikte Bilecik Bursa ve İznik’ten Eskişehir’e ve Anadolu içlerine giden yol üzerinde önemli bir konaklama ve dinlenme yeri olarak önemini korumuştur.

Bilecik Trakya ve Marmara bölgelerini İç, Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgeleriyle Ön Asya’ya bağlayan İstanbul-Bağdat demiryolu kenarında kurulmuştur. Roma ve Bizanslılar zamanında kent merkezinin küçük bir yer olduğu sanılmaktadır. Türklerin eline geçtikten sonra önem kazanmıştır. Osman Gazi’nin fethettiği ilk önemli kale olması ve Þeyh Edebali Türbesi’nin burada bulunması, şehre olan ilgiyi artırmıştır.

Önceleri kale çevresinde yerleşik kent daha sonra Þeyh Edebali Türbesi, Orhan Gazi camii ve yakınındaki medreseye doğru büyümeye başlamıştır. Þehir Türk hakimiyetine geçtikten sonra, önceleri Türkler ve Rumlar ayrı mahallelerde oturmuşlardır. Örneğin, Türkler daha çok Osman Gazi, Orhan Gazi ve Aşağı Camiler çevresine yerleşmiş, Rumlar ise bugünkü Bilecik merkezinin bulunduğu bölgede yoğunlaşmışlardı. Zamanla toplumlar arası sosyal ve ekonomik ilişkiler kurulmuş, iki toplumun ayrı mahallelerde oturması eğilimi ortadan kalkmış, devlet yapıları Yukarı Mahalleye yapılmaya başlanmış ve kent bugünkü yerleşim yerine doğru gelişmiştir.

Kurtuluş Savaşında Bilecik:

İstiklal Savaşında T.B.M.M. hükümet ile İstanbul’da bulunan hükümet arasında ortaya çıkan ihtilafı gidermek amacı ile İstanbul’daki Tevfik Paşa hükümeti adına Dahiliye Nazırı Ahmet İzzet Paşa, Ankara Hükümeti ile bir görüşme yapmak istedi. Görüşmenin Bilecik İstasyon binasında yapılması kararlaştırıldı.
Heyetler 5 Aralık 1920 günü Bilecik İstasyon binasında bir araya geldiler. İstanbul Heyeti Ahmet İzzet Paşa, Salih Paşa, elçilerden Cevat Bey, Ziraat Nazırı Kazım Bey, Hukuk Danışmanı Münir Bey ve Hoca Fatih Efendi’den oluşmuştu. Ankara heyetine ise Mustafa Kemal Paşa başkanlık etmişti. Heyette İsmet Bey (İnönü) de bulunuyordu. Bilecik Mülakatından olumlu ve somut bir sonuç elde edilememiştir.

Yunan Ordusu 6 Ocak 1921 günü Bursa ve Uşak dolaylarından taarruza geçti. 8 Ocak 1921 akşamı Bilecik-Karaköy-Muratdere hattına kadar geldi. Böylece Bilecik işgal edilmiş oldu (Bilecik’in Yunanlılar tarafından ilk işgali).

İnönü Savaşı:
I. İnönü Savaşı tümüyle Bilecik toprakları üzerinde geçmiştir. Akpınar, Oklubalı mevzilerinde göğüs göğüse kanlı çarpışmalar oldu. Üst üste yenilgiyi alan Yunan ordusu geri çekilmeye başladı. Öyle ki, 11 Ocak 1921 günü taarruzu ilk başlattıkları Zevvare Tepe, Tepeköy, Oluklu, Rızapaşa, Poyra, Beşkardeş Dağları, Zemzemiye ve Bursa’nın doğu mevzilerine kadar çekilmişlerdi. Bilecik’in ilk işgali 8-11 Ocak 1921 tarihleri arasında sadece 4 gün sürmüştür.

II. İnönü Savaşı:
II. İnönü Savaşı, 23 Mart 1921’de Yunan ordusunun yeniden Bursa-Uşak kesimlerinden taarruzu üzerine başlamış ve Bilecik ili toprakları üzerinde geçmiştir.
Albay İsmet Bey yönetimindeki Türk kuvvetleri, Yunan birliklerini Bilecik-Pazaryeri ve İnegöl hattında karşılamış ve 26 Mart’ta ise Söğüt-Gündüzbey yolu, Yazıahlat-Karaköy demiryolu ve Bozüyük’ün batısı-Karasu çizgisinin oluşturduğu asıl mevzilerinde savaşmıştır.

İntikam Tepe, Zevvare Tepe ve Nazımbey Tepelerinde kanlı çarpışmalar oldu. Yunanlılar 1 Nisan 1921 akşamı 1. ve 61. tümenlerimizin yaptığı saldırılarla buralardan atıldılar. II. İnönü Savaşı şanlı Türk Ordusunun kesin zaferiyle sonuçlandı.

II. İnönü Savaşları sırasında Bilecik iki kez daha Yunanlılar tarafından işgal edildi (ikinci ve üçüncü işgal). Geri çekilirken 12 Temmuz’da Karaköy ve Yeniköy’ü işgal eden Yunan birlikleri 13 Temmuz 1921’ de Bilecik’e girdiler (ikinci işgal). Fakat, Türk Kuvvetlerinin karşı saldırıları sonucu şehri birkaç gün içinde boşalttılarsa da 22 Temmuz 1921’de yeniden Bilecik’e girdiler (üçüncü işgal). En uzun işgal de bu olmuştur. Ancak 30 Ağustos 1922’deki Başkomutanlık Meydan Muharebesiyle istilacı Yunan ordusuna karşı son ve kapsamlı zaferi kazanan Türk ordusu, 4 Eylül 1922’de Söğüt ve Bozüyük, 5 Eylül de Pazaryeri ve 6 Eylül l922’de ise Bilecik’i Yunan işgalinden kurtarmıştır.

Yunanlılar bu ilçeler ve il merkezini boşaltırken bir çok yerde yangınlar çıkararak buraları harabeye çevirdiler. Örneğin, Bilecik’te ancak Yukarı Mahalledeki birkaç evle, Tabakhane Mahallesi yangın ve tahripten kurtarılabilmiştir. Yangınlar sırasında 1956 ev, 331 dükk''n, 18 han, hükümet konağı, tüm ipek fabrikaları, okul, cami ve türbeler yanarak kullanılamaz duruma gelmiştir.

Cumhuriyet Döneminde Bilecik:
Böylece Bilecik Kurtuluş Savaşından çok büyük yaralar alarak çıkmış, savaşın getirdiği sosyal ve ekonomik çöküntü nedeniyle Cumhuriyet dönemine çok güçsüz başlamıştır.

Bilecik Halkı Kurtuluş Savaşına tüm varlığı ile katılmış, gerek milis kuvvetleri ve gerekse düzenli ordularımıza onbinlerce evladını vermiştir. Bilecik, Kurtuluş Savaşından yanmış-yıkılmış, tam bir enkaz halinde çıkmıştır. 1920’lerde 12.000 olduğu tahmin edilen şehir nüfusu, savaştan sonra 4.000’e inmiştir.

Savaştan önce Bilecik bölgenin en önemli ipek endüstrisi merkeziydi. Þehirde çok sayıda ipekçilik tesisi ve ipek kadife üreten fabrika bulunuyordu. Ancak, Yunanlıların çıkardığı intikam yangınlarında bu fabrika ve tesislerin tümü yandı. Bu arada diğer fabrika ve işyerlerinin de yanmış olması il ekonomisini çökertmiştir.
M.1.1.7.Tarihi,Kültürel, Arkeolojik ve Turistik Özellikli Alanlar

Kent içinde yer alan tarihi, kültürel ve arkeolojik alanlarla ilgili olarak kısmi çalışmalar yapılmış olup yapılan ve yapılacak olan çalışmalar Kültür Bakanlığının denetimindedir. Ayrıca yeni bir girişim olarak eski Bilecik yerleşiminin, fotoğraflara göre tespiti ile bu bölgede var olduğu bilinen 1200 adet konut, 7 adet cami, hamam, kervansaray gibi diğer sosyal tesislerin yeniden inşa edilerek Bilecik’in eski kimliğine kavuşması ile ilgili bir çalışmamız 1.1.5 maddesinde açıklanmıştır.

Mercan

Ziyaretçi
Mart 02, 2009, 11:03:26 ÖÖ
Kültürel Detaylar
Dil
Mahalli olarak kullanılan sözcükler

Gurlamak : Mali durumu iyi olmak.
Beygir : At
Canavar : Kurt
Kelkeli : Hindi
İreçber : Çiftçi
Gayma : Para
Nacak : Balta
Cice : Nine
Döngel : Muşmula
Yalak : Ağaç su kabı
Sahan : Su kabı
Çekel : Saban kazıyıcı
Kukmiyav : Baykuş
Kürde : Yaşlı kadınların giydiği içi pamuklu ceket
Gade : Yenge
Tosbaha : Kamlubağa
Esi : Ucu yanık odun
Santır : Ters iş yapan
Böle : Teyze çocuğu
Çıkancı : Teyze çocuğu
Hayan : İstenilmeyen şeyi konuşmak
Sası dağarcığı : İstenilmeyen şeyi konuşmak
Meymenetsiz : Yaramaz
Ozanlamak : Israrla tekrar etmek
Saduna : Ukela
Enki : Elindeki
Cibindirik : Gelin atının üstüne örtülen al örtü
Kesmik : Buğdayın ayrılmamış hali
Zanır : Yersiz hareket eden
Sayık : Düşünmeden hareket eden

Edebiyat
İlimizde yaşayan önemli şahsiyetler

Edebalı, 1208 yılında Horasan’ın Merv şehrinde doğmuştur. Osman Gazi’nin kayınpederi ve Anadolu’nun ilk Ahi Þeyhlerindendir. çocukluğunu Horasan’da geçiren Edebalı, tahsilini Þam’da tamamlayarak devrin büyük bilginlerinden ders almış ve Eskişehir’in İtburnu Köyüne yerleşmiştir.

Ertuğrul Gazi ve Osman Gazi, kuruluş döneminde ahilerden ve özellikle Ahi Þeyhi olan Edebalı’dan büyük yardım görmüşlerdir.Osman Bey, Söğüt’teki tanışmasından sonra (1281) sık sık Þeyh Edebalı’nın Eskişehir’deki dergahını ziyaret ederek onun görüşlerinden faydalanmıştır. Edebalı Bilecik’in fethinden sonra da Bilecik Kadılığına tayin edilmiştir.

Þeyh Edebalı at sırtında gezen, yayla ve otlaklarda dolaşan Kayı Aşiretini bir hamur gibi yoğurmuş, onların yerleşik hayata geçmelerinde önemli rolü olmuştur. Devlet yapısının kurulmasında büyük hizmetler veren ve yardım eden, bu bakımdan Osmanlı Devleti’nin “Manevi Lideri” olarak bilinen Edebalı, 1328 yılında 120 yaşında vefat etmiştir. Edebalı’nın bazı uyarı ve sözleri şunlardır:

“Toprağa bağlanınız. Suyu israf etmeyiniz. Veriniz; elleriniz yumuk kalmasın. İlim sahiplerini koruyunuz. Ağaç dikiniz.....”

ÞEYH EDEBALI’NIN OSMAN BEY’E NASİHATI

Oğul,
İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar
Akşam ezanında ölürler.
Avun oğlum avun,
Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın,
Ama, bunları nerede, nasıl kullanacağını bilmezsen
Öfken ve nefsin bir olup aklını yener,
Sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.
Daima sabırlı, sebatlı ve iradına sahip olasın.
Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir.
Bütün fethedilemeyen gizemler, bilinmeyenler, görülmeyenler,
Ancak senin erdemlerinle
Gün ışığına çıkacaklar.
Ananı-atanı say.
Bereket büyüklerle beraberdir.
Bu dünya inancını kaybedersen
Yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.
Açık sözlü ol.
Her sözü üstüne alma, gördün söyleme, bildin bilme.
Sevildiğin yere sık gidip gelme.
Kalkar itibarın, muhabbet olmaz.
Üç kişiye acı:
Cahiller arasındaki alime,
Zenginken fakir düşene,
Hatırlı iken itibarını kaybedene.
Unutma ki yüksekte yer tutanlar
Aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Haklı olduğunda mücadeleden korkma.
Bilesin ki atın iyisine doru,
Yiğidin iyisine deli derle

Dursun Fakıh:

Karaman’da doğmuş, Þeyh Edebalı’nın öğrencisidir. Dursun Fakıh; tefsir, hadis, fıkıh bilimlerini okumuştur. Osmanlı Devletinin kuruluşuna şahitlik etmiş bir Türk Bilginidir . Þeyh Edebalı’nın kızını alarak damadı ve Osman Gazi ile de bacanak olmuştur.

28 Eylül 1299 yılında Karacahisar fethedildikten sonra, Osman Gazi adına Cuma Hutbesini okuyup, Cuma Namazını kıldırmıştır. Böylece, hem Osman Gazi’nin hür ve tam İstiklal sahibi bir Devlet Başkanı olduğunu, hem de Osmanlı Devletinin İstiklalini dünyaya ilan etmiştir.

Dursun Fakıh, Osmanlı Devletinin ilk imam-hatibi ve ilk kadısı olma şerefine elde etmiştir. “Gazavetname” adlı bir eseri bulunmaktadır. Anadolu’da milli birlik ve milli kültür birliğinin oluşmasına hizmet eden bir Türk Büyüğüdür.1327 yılında vefat etmiştir.


Halk Þairleri
Þair Salih KORKMAZ

1941 Amasya doğumlu şair Milli Eğitim Müdürlüğünden emekliye ayrılmıştır.
1987 yılında Türkiye birincisi Kadere Bak şarkı sözü Salih KORKMAZ’a Hürriyet’ten Altın Kelebek, Milliyet’ten ikincilik ödülü kazandırdı. Türkiye genelinde 600’ün üzerinde eseri bulunmaktadır. 42 eseri Türkiye radyo ve TV de icra edilmektedir.

BİLMİYORUM

Yıllar bitmez gide gide
Vefa yoktur sevgilide
Gönül kime isyan ede?
Bilmiyorum bilmiyorum…

Kadehimde yoktur meyim,
Halime bak ne haldeyim,
Aşık mıyım, bilmem neyim?
Bilmiyorum, bilmiyorum..

Uzattım bak ellerimi,
Coşturdum sevda serimi,
Başımdaki aşk yelimi,
Bilmiyorum bilmiyorum,

AÐLAMIÞIM GÜLMÜÞÜM

Ağlamışım gülmüşüm,
Kırılıp dökülmüşüm,
Aşkın için ölmüşüm
Senin umurunda mı?

Deryalara dalmışım,
El açıp yalvarmışım,
Yılarca ağlamışım,
Senin umurunda mı?
Deli diyorlar bana,
Ağlarım yana yana,
Esir olmuşum sana,
Senin umurunda mı?


Söz : Salih KORKMAZ
Müzik : Alaeddin ÞENSOY

Anlatmalar
Efsaneler
Osman Gazi’nin Rüyası:


“Bir rüyadan doğan Devlet: Osmanlılar” Osman Bey, sık sık Þeyh Edebalı’nın ziyaretine gider, öğütlerini dinlerdi. Misafir olarak kaldığı bir gecede gördüğü rüya şöyle idi: Þeyhin koynundan çıkan bir ay geldi kendi koynuna girdi. Göğsünden bir ağaç bitti. Öylesine büyük bir ağaç oldu ki dalları gökleri, kökleri tüm dünyayı sardı.

Gölgesi bütün yeryüzünü tuttu. İnsanlar o ağacın gölgesinde toplandılar.Ulu dağlara ve dağların eteğinden çıkan çoşkun sulara hep o ağaç gölge etti.
Osman Bey rüyasını Þeyh Edebalı’ya anlatır. Edebalı rüyayı şöyle yorumlar: “Oğul Osman , Padişahlık sana ve soyuna kutlu olsun, kızım senin helalin oldu.”


Halk Hikayesi
Zamanın birinde padişah ile iki veziri varmış. Gezerken pınarın başına gelmişler. Pınarın başında da bir kızcağız oturmuş gergef işlermiş Padişah, kızı pek beğenmiş. Bakalım demiş, güzel olduğu kadar akıllı mı?

Kıza sormuş:
-Yavrum, ne işlersin?
-Gergef işliyorum efendim.
-Baban ne iş yapar?
-Azı çok yapmağa gitti.
-Peki, annen?
-Biri iki yapmaya gitti.
-Hımım... Eviniz çok güzel yavrucuğum, ama, bacası yamuk?
-Bacası yamuktur, ama, dumanı doğru üfler efendim.
-Peki kızım! Sana iki kaz yollasam yolar mısın?
-Hay hay efendim... Padişahı alır bir düşünce. Bu kızcağız pek akıllı, ama ne demek istedi?... Vezirlerini çağırır ve: - “Bunların cevaplarını öğreneceksiniz. Öğrenmezseniz sizin için hiç iyiolmaz!” der. Vezirler başlarlar kara kara düşünmeye... Sonunda:
- “Aman ne düşünüyoruz, kıza soralım, bir kese altını alınca bülbül gibi öter” diyerek kıza giderler.
- “Kızım şu soruların cevabını söyler misin bize?”
- “Tabii, ama bir kese altın isterim.” Verirler bir kese altını... Kız konuşur:
- “Babam rençberdir. Azı çok yapmaktan maksat bu. Annem ebedir; doğum yaptırır. Biri iki yapar. Padişah “eviniz güzel, ama, bacası yamuk” demekle “güzelsin, ama, gözlerin şaşı” demek istedi. Ben de “gözlerim şaşıdır, fakat, iyi görürüm” dedim. “İki kaz göndersem yolar mısın? diye sormuştu. Ben de “hay hay” dedim. İki kaz da sizsiniz; sizi yoldum.

Maniler
Evliler: - Kiraz dalın eğmeli, Kızlar: - Bir taş attım camiye
Kirazını yemeli, Yuvarladı karşıya
Þu yetişen kızlara; Zamane gelinleri
İç güveysi girmeli... Yarım çanak turşuya!...

Evliler- Hoca geliyor hoca, Kızlar: - Aynaya bakamadım,
Ayağı koca koca Tokamı takamadım,
Kızları küçük sanmayın Küçükken gelin oldum;
Onlar istiyor koca... Kocama bakamadım...

Evliler: - Ocak başında fıstık, Kızlar: - Alvardan atlasana,
Lambayı yavaş kıstık, Ispanak toplasana,
Zamane gelinleri; Yenge sana ne dedik?
Taze kavrulmuş fıstık Ağzını toplasana!...

Kalıplaşmış Sözler
Mahalli Sözler Ve Sözcükler

-Komşusunu yeren kendisini yerer.

-Ölümü gören hastalığa razı olur.

-Aç köpek fırın yakar.

-Domuzdan toklu doğmaz.

-Yörüğün pazara gittiği gibi gitmek.

-Büyük kapıdan ot alda kız alma.

-Klavuzu karga olanın burnu pislikten kurtulmaz.

-Arpacık kumrusu gibi düşünmek.

-Kafadarın bir, arkadaşın çok olsun.

-Kapıyı değiştirmek (değiştirmemek)

-Hasandağı’na oduna gider gibi gitmek.

Mercan

Ziyaretçi
Mart 02, 2009, 11:10:56 ÖÖ
Hayatın Dönüm Noktaları
Gelenek Ve Görenekler
Gelenek ve göreneklerin birçoğu çağdaşlaşma nedeni ile terkedilmiştir.Batıl inançlar yok denilecek kadar azdır.Ailede baba etkindir.Anne ve çocuklar ona saygı duyarlar .Köylerde yaşayanlar gelenek ve göreneklere daha çok bağlıdır. Köylerde erkek çocuklar evlendiklerinde genellikle baba ocağında kalırlar.İlçe merkezinde ise ayrı bir ev açılır.Medeni nikahın yanında dini nikahta yapılır.

Giyim kuşamda mahalli olarak dokunan giyecekler bırakılmıştır.Daha çok hazır giyime ilgi duyulmaktadır.Yöreye ait giyeceklerden yeldirme, kirlik, terlik, örtme, atkı ve mahrama giyilmektedir.

Bayramlarda, düğünlerde ve önemli günlerde bindallı, şalvar, şıtari, elmasiye, cepken ve zeybek elbisesi giyilir.Poşu takılır.

Doğum
Anne adayı hamileliğinden itibaren doğacak bebeğe “çeyiz düzme”ye başlar.Aynı anda gelinin annesi ve damadın annesi de, bütçelerine göre, doğacak torunlarına giyim eşyası örerler.Yorgan diktirirler.Dünürler karşılıklı anlaşarak birisi beşik veya karyola, diğeri çocuk arabası alır.Kız annesi bebekle birlikte kızına ve damadına da kıyafet alır.

Doğuma bir hafta kala gelin yatak odasını süsler, bebeğin karyolası hazırlanır ve süslenir. Heyecanla doğum beklenmeye başlanır.
Yöremizde doğum evde veya hastanede olur. Hastaneden eve getirelen anne ve bebeğin önceden süslenip hazırlanan lohusa yatağına yatırırlar. Doğumu duyan akraba, komşu ve yakınları ; süt, sütlaç, börek gibi yiyecek maddeleri ve bebek için armağanlar alarak geçmiş olsuna gelirler. Gelenlere lohusa şerbeti ile pasta sunulur. Doğumdan sonraki ilk cuma günü bebeğin ismi konur. Sabah ile öğlen arasında ailenin yakınlarından biri ezan okuyarak çocuğun kulağına üç kez adını fısıldar ve bu suretle çocuğun adı konmuş olur.

Bebek bir haftalık veya 10 günlük olunca “bebe mevliti” okutulur. Mevlit’ten bir gün önce gelin ve damat anneleri yaptıkları bebek çeyizlerini getirerek masa üstüne sergilerler. Mevlit’te konuklara gül suyu dökülür. Mevlit’in bitiminden önce bebek bir battaniye içine konur; babaanne ve anneanne bebeği sallar. Daha sonra diğer konuklar da bebeği sallarlar. Salam işi bittikten sonra konuklara pasta ve çay ikram edilir.

Bebek yarı kırkına gelince “kırk uçurmaya” çıkarılır. Gelin, annesi başka yakınları ile birlikte ilkönce babaanneden başlayarak el öpme ziyaretine götürülür. Gidilen evde bebeğin yanına yumurta ve şeker konması adettir. Babaanneden sonra anneanne ve diğer yakınlar ziyaret edilir.
Bebeğin ilk dişini gören kişi bebeğe iç çamaşırı veya oyuncak gibi armağanlar alır.

Sünnet
Sünnet düğünleri okulların tatile girdiği, havaların güzel olduğu yaz aylarında yapılır. Sünnet olma çağı genelde ilkokul çağıdır, çocuğun başka erkek kardeşi yoksa, 10 yaşına kadar sünnet ettirilir. Kardeşi varsa onun büyümesi için 12 yaşına kadar da bekletilir.

Aileler çocuğun sünnet olduğunu bilmesi için küçük yaşlarda pek sünnet yapmazlar. Sünnetten bir müddet önce çocuğa özel sünnet giysileri olan: takım elbise, gömlek, şapka, pelerin gibi giysiler alınır.

Davetiye bastırılır ve dağıtılır. Sünnetten birkaç gün önce sünnet yatağı hazırlanır. Duvara ve tavana halı çakılır. Sünnet yatağı oyalı kreple, krepon kağıtları, balonlar, fenerlerle süslenir.

Sünnet törenleri genelde Cumartesi ve Pazar günleri yapılır. Törenden birkaç gün önce kına gecesi yapılır. Kına gecesinde bayanlar kendi aralarında eğlenirler. Sünnet olacak çocuğa kına yakılır. Önceden karılan kınanın içine mumlar yakılır ve tepsi çocuğun eline verilir. Orada bulunan davetliler çocuğa para takarlar.

Ertesi gün çocuk giydirilir, konuklar gelir, sünnet çocuğu ve arkadaşları arabalarla gezdirilir. Bazen bu gezi atla yapılı. Gezi tamamlandıktan sonra çocuk, at ya da arabadan inmez. Büyüklerinden armağanlar ister ve istediği armağanı alınca iner. Evde mevlit okutulur, çocuğa sünnet gömleği giydirilir. Mevlit’ten sonra dua yapılır; tekbirlerle sünnet işlemi tamamlanır.Tek çocuk sünnet ettiriliyorsa bir adet de horoz kesilir. Sünnet olayı tamamlandıktan sonra orada bulunan davetliler, sünnet olan çocuğa geçmiş olsun der para ve çeşitli armağanlar bırakırlar. Davetlilere yemek veya pasta, meşrubat ikram edilir. O gün akşama kadar çocuğun canının sıkılmaması için eğlenceler yapılır.

Kız İsteme Ve Nişan
İlimizde önceleri aile baskısı ile oluşan evlilik zamanla değişerek genç kız ve erkeğin birbirin beğenip arkadaşlıkları sonucunda gerçekleşmeye başlamıştır. Erkeğin ailesi oğullarının evini geçindireceğine inandıkları an beğendiği birinin olup olmadığı sorarlar. Böyle biri varsa, öncelikle o kız istenir. Eğer yoksa erkeğin yakınları kendisine yakın gördükleri kızı görmeye giderler. Kızı beğenirlerse tekrara rahatsız edeceklerini belirtir; ikinci defa giderken ağız tadı olarak şeker veya çikolata alınıp kararlaştırılan günde kızı istemeye giderler. Dünürcülerden biri “Allah’ın emri, Peygamberin kavli” şeklinde söze başlayarak kızı ister. Bu istek uygun görülürse belirti olarak “nasipse olur” denir, olumsuz karşılanırsa çeşitli bahanelerle istek geri çevrilir.

Kız istenip olumlu cevap alındıktan sonraki Perşembe veya Pazar günü akşamı kız evi tekrar ziyaret edilir. “Mendil alma” denilen bu ziyarette kıza çeyizinde harcamak için bir miktar para verip söz yüzüğü takar. Daha sonra nişan günü karalaştırılır. Nişandan bir müddet önce iki aile birlikte alışverişe çıkarak gelin ve damat için gerekli giyim eşyaların alırlar. Nişandan bir gün önce kızın evine nişan için alınan giyecek ve kuruyemişleri getirirler. Aynı gün iki üç saat sonra da kız tarafı, oğlan evine bohça götürür. Bu bohçada damat ve yakınları için çeşitli armağanlar bulunur. Nişan , salon ya da evde yapılır.

Davetlilerin huzurunda bir aile büyüğü tarafından nişan yüzükleri takılır. Oğlan tarafı aldıkları bilezikler, küpe, altın ve saat gibi ziynetleri kıza taktıktan sonra, kız ve oğlan davetlilerin elini öperler. Yeni nişanlılar ortaya çıkarak birlikte karşılama oynarlar. Daha sonra erkekler düğün yerini terk ederek bayanları kendi aralarında eğlenmeye bırakırlar.Nişandan bir gün önce gelen armağanlar konuklara gösterilir.Armağanlarla birlikte gelen yemişler, birgün sonra kızın arkadaşları tarafından eğlence düzenlenerek yenir.

Düğün
Nişandan sonra yavaş yavaş düğün hazırlıklarına başlanır. Kız çeyizindeki eksiklikleri tamamlar. Oğlan tarafı maddi durumuna göre ev eşyaları alır. Kız tarafı durumu iyi ise yatak odası takımı alır. Her şey hazırlandıktan sonra düğün hazırlıklarına başlanır. Alışverişe çıkıp kıza gelinlik manto gibi giyecekler ile oğlana damatlık elbiseler alınır. Düğün davetiyeleri bastırılıp dağıtılır.

Düğünden üç dört gün önce oğlan tarafı çeyiz almaya gider. Alının çeyiz kız ve oğlan yakınlarınca gelinin evine serilir. Arzu edenler düğüne kadar çeyizi görmeye gelirler

Düğüne bir gün kala kız arkadaşları ile birlikte kız hamamına götürülür. Burada hem eğlenip hem yıkanırlar. Banyodan dönüşte kız kuaföre götürülür, saçları yaptırılır, milli kıyafetlerden bindallı ve şitari giydirilir. Akşam olduğunda davetli konuklar gelir, eğlence yapılır, eğlencenin sonuna doğru kına karılır, mumlar yakılır, gelinin başına kırmızı yazma örtülür, ilahilerle gelinin avucuna kına yakılıp ağlatılır. Kına yakıldıktan sonra orada bulunan davetliler geline para takarlar. Bir müddet sonra topluca eğlenildikten sonra kına gecesi tamamlanır. Gece saat 24.00’e doğru kızın arkadaşları ve yakınları türküler söyleyerek damadın yakınlarını haklamaya giderler. Bir süre sonra kız evine dönülür.

Gelin alma günü gelin, düğün için hazırlanır. Oğlan tarafı otobüs ve taksilerle gelin almaya gelirler. Gelin, anne ve babasının orada bulunan yakınlarının ellerini öper; daha önceden süslenmiş gelin arabasına bindirilerek düğün salonuna götürülür. Salonda toplanan davetliler huzurunda medeni nikah kıyılır. Kadınlar kendi aralarında iki üç saat eğlenirle. Eğlence bitiminde gelin ve damat arabaya bindirilerek eve götürülür. Akşam namazından sonra tekbirlerle eve getirilir. Evin önünde dua yapılır, Damadın sırtı yumruklanarak eve sokulur.

Düğünden birkaç gün sonra kızın ailesi, oğlan evine yemeğe gider. Bu suretle iki aile arasında ilişki kuvvetlenmiş olur.

Ölüm
Durumu ciddileşen hastanın yakınlarına haber verilir. Son nefesinden önce zemzem içirilir. Başında Kur’an okunur. Konuşabiliyorsa Kelime-i Þadet getirtilir. Ölüm olayı gerçekleştikten sonra çene altından bir tülbentle baş üzerinden bağlanarak çene çekilir. Gözler açıksa kapatılır. Ayak baş parmakları birbirine bağlanır, yere yatak serilir, cenaze soyulduktan sonra ayakları kıbleye gelecek şekilde bu yatağa alınır. Üzerine bir çarşaf örtülür. Ölüm olayı gece olmuşsa,

yakınları tarafından sabaha kadar beklenir. Ölüm haberi camiden sela verilerek duyurulur. Diğer yandan yıkama, kefen ve mezar hazırlıkları yapılır.Ölü evde sabun ve ölü lifi ile yıkanır. Daha sonra kefenlenerek tabuta konur tabutun baş tarafına erkekse havlu, kadınsa oyalı yazma takılır.

Cenaze evinde yapılan dini törenden sonra, orada hazır bulunan cemaat tarafından camiye götürülür. Burada musalla taşına yatırılır. Cenaze namazı, vakit namazından sonra kılınacaksa cenazenin yanında birkaç kişi bekçi bırakılır. Vakit namazı kılındıktan sonra cenaze namazı kılınarak mezarlığa götürülür. Daha önce açılmış olan mezara yakınlarından üç kişinin yardımıyla indirilir. Yüzü kıbleye döndürülerek yerleştirilir. Gömme işlemi bitiminde mezarın ayak ve baş ucuna kimliğini belirleyen iki tahta çakılır. Kur’an ve dua okunur. Dini tören bitiminde imam mezarın başında kalarak taklan duasını okur.

Cenaze evinde yedi gün Kur’an okunur ve bitiminde mevlit’le beraber duası yapılır. Daha sonra 40. ve 52. günlerinin geceleri mevlit okutulur; konuklara şeker ve gülsuyu dağıtılır.

Asker Uğurlama
toplanmaya başlar. Her akşam gençlerden birinin veya bir gencin akrabasının evinde toplanarak toplu halde yemek yerler. Askere gidecekleri sabahın akşamı her genç yemeğini kendi evinde yer ve kendi evinde yatar. Hane büyüğü o gence nasihat eder. Sabah erkenden meydanda toplanan gençler akrabalarıyla vedalaşırken ceplerine harçlık olarak para konur. Gençlerin samimi arkadaşları onların cebine çocuk emziği gibi şeyler koyarlar. Bazı köylerde meydandan otobüse kadar asker götürülürken tekbir getirilir. Yine bazı köylerde uğurlama törenini davul zurna eşliğinde yapıldığı ve ‘ Hey garip yol göründü’ türküsünün çalınıp söylendiği olur. Askere giden genç vedalaştıktan sonra geriye dönüp bakmaz, araba yada trene bindiğinde ne olursa olsun inmez. Adımını geri atmaz. Bu yiğitliğe yakışmayan bir davranış olarak kabul edilir.
Bayramlar
Dini Bayramlar hemen hemen aynı eğlence ve adetlerle kutlanır. Bayramdan önce bütün evlerde bir sevinç ve heyecan vardır. Aile içindeki herkese evin büyüğü tarafından yeni elbiseler, giyecekler alınır, En güzel yemekler pişirilir. Evin reisi bir gününü ayırarak bu işler için pazara iner.

Bayramdan bir gün önce fırınlarda yağlı, susamlı, haşhaşlı, cevizli lokumlar, külçeler yapılır. Baklavalar, burmalar, kadayıflar hazırlanır. Erkekler o gün işe gitmezler. Arife günü hatalı gündür kaza olmasın, kan akmasın diye işe gidilmez. Ramazan Bayramı arifesinde kurtların, kuşların bile oruç tuttuğuna inanılır. Bayram akşamı kadınlar kına yakarlar. Sabahleyin erkekler yeni elbiseleriyle bayram namazına giderler.

Namaz çıkışında bütün küsler, dargınlar barışsınlar diye bayramlaşma yapılır. En başa köyün en yaşlısı dikilir. Ondan küçükler onun elini öper. Elini öptürmek için sıraya dizilirler. Bu bir sıra halinde devam eder. Herkes böylece birbiri ile bayramlaşmış olur. Kadınlar ise erkenden kalkarak o sabah hiç suyu alınmamış çeşmeden ve kuyudan su alınır. (Zemzem suyu diye) Çocuklar ise erkeklerin bayramlaşma yerine yakın bir yerde toplanır. Bayramlaşan erkeklerin büyüğü çocuklara şeker dağıtmaya başlar. Arkasından ise yaşlılık derecesine göre sırayla erkekler şeker dağıtır. Þeker sepetleri mısır soymadığından çocukların anneleri ve babaanneleri tarafından örülür. Þeker dağıtımından sonra erkekler mezarlığa giderek geçmişlerinin mezarlarını ziyaret ederler.

Kurban Bayramında mezarlık dönüşü kurbanlar kesilir. Sabah yemeği kurban etinden yapılır. Ev içi bayramlaşma dönüşü yapılır. Daha sonra el öpme ziyaretleri başlar ve evlerde yemek sofraları hiç kalkmaz. Her gelen misafire kurban etinden ve lokumdan tattırılır. Þöyle bir söz vardır: Bayramda insan dokuz karınlıdır; her gittiği yerde yemeğini yemek zorundadır. Gençler salıncaklara biner ve çeşitli oyunlar oynanır. Bayram neşe, dostluk kardeşlik, birlik içinde kutlanır

Halk Oyunları
Bilecik, halk oyunları ve türküleri bakımından çok zengindir. Fakat türkü ve oyunların çoğu derlenmemiş, araştırılmamış ve milletimizin beğenisine sunulmamıştır.
Yörede oyunlar ve türküler iç içedir. Bütün türkülerin bir de oyunu vardır.

Türkülü oyunların bazıları hem erkekler hem de kadınlar tarafından oynanır. Aşağıdan Gelen Hanım Oynasın, Kız Pınar Başında Yatmış Uyumuş, Et Koydum Tencereye gibi. Fakat, oyun figürleri ve ritmi değişiktir. Bu sebeple kadınlar ve erkekler aynı anda oynayamazlar.

Erkekler daha çok şu türkülü oyunları oynarlar: Aşağıdan Gelen Hanım Oynasın, Et Koydum Tencereye Yar Geldi Pencereye, Mehmet’im Türküsü, K''zım’ın Türküsü, Bilecik’in Altından Geçtim, Söğüt’ün Erenleri. Lefke’yi Kara Duman Bürüdü Zaptiyeler Kol Kol Oldu Yürüdü türküsü söylenerek seymen tutulur. (Erkekler kol kola girerek iki ileri bir geri yürüyerek bu türküyü söylerler.)

Kadın oyunları darbuka ile oynanır. Darbukanın yanında bir grup kadın türkü söyler. Oyunlar eşlidir. Karşılıklı oynanır. Oyuncular kaşık tutan ellerini, kaşık çalarak omuz hizasından aşağıya doğru ritimli şekilde indirir ve kaldırırlar. Omuz titreterek karşılıklı gidip gelme, birbirlerinin yerine geçme, daire şeklinde olma, çökme şeklinde oynanır. Bu oturarak çöküm, dağlardaki kekliklerin sekişi gibidir. Oyunlar genel-de ağırdır, bazı yerde hızlanır. Oyunların ağırlığı ne Osmanlı kadın deyimi içindedir.

Erkeklerin oyunları ise daha serttir. Sanki dövüşme gibidir. Müzik eşliğinde düşmanla savaşmaya, mücadele etmeye benzer. Düşman karşısındaki asaletini, oyunlarda gösterir efeler. Kaşıkların sesi ve savaştaki kılıçların şakırtılarını, atların nal sesini andırır. Mesela Et Koydum Tencereye oyununda savaş hali iyice bellidir. Hele ok atışları açıkça anlaşılır; yan yana sırt sırta düşmana ok atılır.

Oyunlar, ağırdan başlar, yavaş yavaş hızlanır. Karşılıklı ve daire şeklinde oynanır. Yere diz vurulur, oyuncular çökerek omuzlarını birbirine vurur. O sırada kolların aldığı durum, kişinin savaşta ok atma durumu gibidir. Meydan okuyuş vardır. Bu sırt sırta vuruş, omuz omuza gelme birliğin-beraberliğin kardeşliğin ifadesidir sanki. Güçlülüğün, mağrurluğun sembolüdür. Oyunlarda çalgı olarak saz, darbuka kaval, flüt, davul vardır. Oyun esnasında oyuncular türkü söylemez; saz çalanlar oyunun türküsünü söylerler.

Oyunlar, rast gele bir sırayla oynanmaz. Usta oyuncular ilk oyundan başlayıp, sırasını bozmadan son oyuna kadar oynarlar;oyun bozanlık büyük ayıptır.
Oyunların sırası şöyledir:

Bilecik çiftetellisi, karşılama, Bilecik zeybeği ve Söğüt’ün erenleri.Kadınlar ise aşağıdan gelen hanım oynasın, ay oğlan Tatar mısın, oğlan adı İsmail, kız pınar başında, et koydum tencereye, kralın kızı, halıyım ben (Dodurga Zeybeği), cezayeri’nin harmanları savrulur, elmalar ezik olur dalında nazik olur gibi türkülü oyunları oynarlar.
Oyunlar kadın erkek bir arada oynanmaz. Kadın ile erkek tarlada, bağda, bahçede çalışmada beraberdir. Fakat eğlence oyununda ayrıdırlar.

Erkek ve kadın oyunları kaşık ile oynanır. Kaşıkların sapları kesiktir. Uçlarında püskül olan şimşir ağaçtandır.

Kadınlar manili oyunlarda kaşıksız oynarlar. Baş parmak ile orta parmağın birleştirilip aşağı, yukarı hareketi ile müzik sesi çıkartarak oynarlar. Oyun sözlerinde ise, iki elini birleştirip işaret parmakları sağ elin parmağı yukarı, sol aşağı çekilerek musiki sesi çıkartılarak oynanır.

Müzik Kültürü
Halk Müziği:


Bilecik’te yörenin konumundan dolayı zeybek ve kaşık oyunu türleri yaygındı. Bu nedenle, türkülerinde ve oyun ezgilerinde, bu türlerin etkileri seçilebilmektedir.
Karşılama, ritm bakımından dokuz zamanlıdır. 2+2++2+3 biçimindedir.Burada 2, 4, 9 zamanlı ezgiler çoğunluktadır. Zeybeklerin de dokuz zamanlı türüne çok rastlanmaktadır.2+2+2+3 düzümünün yanı sıra 3+2+2+2+ düzümleri de vardır.

Ayrıca dokuz zamanlı olan ağır oyun havaları, iki zamanlı olan tek oyun havası ile kaşık havalar vardır.Günümüze dek derlenmiş Bilecik ve yöresi türkülerinden 5, 6, ve 10 zamanlı örneklere rastlanmıştır. Karma ve bileşik düzümler oldukça azdır. Misket, kerem, kesik ve garip ayağından türküler çoğunluktadır. Türküler, genellikle bağlam ailesi eşliğinde (çura, divan, bağlama) tef, kaşık, zil, zurna, kavallar, davul, darbuka ile çalınıp söylenmektedir. Anadolu’nun birçok yöresinde olduğu gibi klarnet Bilecik yöresinde de görülmektedir.

Halk şiirinde birçok örneği bulunan atışmalı türküler, burada da görülmektedir.

Giyim
Mahalli Kıyafetler

Bugün Bilecik’te dokunup giyilen kıyafet çok azdır. Bazı köylerde ağaç el tezg''hlarında dikilip giyilmektedir. Bir de beyaz dokumadan yapılan kumaş, tere otu ile kazanlarda kaynatılıp siyaha boyanır. Bu dokumalardan erkek poturu. pantolonu ve yeleği dikilir.

Kadın ve erkeklerin kıyafetleri kullanılma zamanına göre değişmektedir. İş kıyafetleri yörük ve manav köylerinde hemen hemen aynıdır. Manav köylerinde kadınlar don, entari, başta çember ve onun üzerinde beyaz renkte örtme, sırtta ise siyah renkte saya denilen giysi vardır. Örtme ve sayanın örtünme işi özel bir marifet istemektedir. Ayaklarında ise örme çorap ve lastik ayakkabı (daha eskiden çarık) giyilir. Erkeklerde ise pantolon, ceket, entari, koyun yününden örme kazak, başta şapka, ayakta ise yün çorap ve ayakkabı vardır.

Yörük köylerinde de aynı kıyafetler giyilir. Kadınlar saya giymez. Yalnızca örtmenin üzerini çeki ile bağlarlar. Önlerine önlük takarlar. Bu kıyafetler yaz kış giyilir

Bayramlarda, Düğünlerde Önemli Günlerde Giyilen Kıyafetler
Manav kadın ve erkekleri de yörük erkekleri de iş kıyafetlerinin yenisini yabanlık, urba veya bayramlık diye isimlendirirler.

Yörük kadınların kıyafetleri çok değişiktir. İçte al göynek (kızlar giyer), ak göynek (evliler giyer) bunun üstünde kutlu kumaş ve onun üstünde de üç etek vardır. Hakim renk al’dır. Kenarları, yanları işlemeli ve uzundur. Önleri ise açıktır. Kırmızı renkte yünden dokunan kaba kumaş bele sarılır. Uzunluğu beş metre kadardır. Kenarları püsküllüdür. Bu püskülleri mavi boncuk arkadan sarkan yün örmesi kuşak vardır. Kaba kumaş ve püsküllü, kıyafetlerin dağılmasını sağlar. Bunların üzerine bele gümüş kemer takılır. Bunun kıyılarında sağından ve solundan sarkan işlemeli yağlıklar vardır. Önde ise önlük vardır. Kıyafetlerin korunmasını sağlar. Üstte ise kadife kumaştan yapılmış ve işlenmiş sarkan (cepken) bulunur. Genelde al renkte veya onun tonlarıdır. Gömleğin, kutlu kumaşın, üç eteğin açık bıraktığı yerleri kapatan, boyuna takılan bir de bağır mendili vardır.

Başı örten başlık ise kendine has rengi, özelliği bağlaması ile dikkati çeker. Saçaklı vala diye isimlendirilen başlık ortası al renkte olup, teller iç köylerde işlenir. Kenarlarında ise yeşil ve mavi renk hakimdir.

Valanın kıyı kısımları ise oya, boncuk ve pullarla işlidir. Bu kısımlar üçgen şeklinde omuzlardan aşağıya doğru sarkar. Örgülü saçları başın üstünde bağlanır. Bunun üzerine iğne oyalı boncuklu, pullu işlemeli çember bağlanır. (Çeki şeklinde bağlanır). Valanın altında baş altınlarını tutan fes, onun üstünde çember vardır. Ayakta ise beş şiş ile örülen nakışlı uzun çorap vardır. Bunun rengi ise al, yeşil,beyaz, lacivert, siyah karışımıdır. Her çorabın üstünde mavi boncuk bulunur. Bunun üzerinde ise ayakkabı vardır. Altta ise çorapları örtmeyen uçkurlu ağlı iç donu bulunur.

Bugün bu kıyafetler yaşamakta ve giyilmektedir. Kadınlar takı olarak; baş altını, gümüş kemer, örgülü saçlara mavi boncuklu nazarlıklar, gümüş, altın bilezikler, beşi bir yerde, sarı lira altın, gümüş küpe gibi ziynet eşyaları takarlar. Bu kıyafetler Bilecik’in mahalli kıyafetleridir.

Erkeklerin içinde yukarıdan giyilen önü kapalı ak göynek vardır. Bunun üstünde yakasız göynek (entari) bunun üstünde kollu işlemeli cepken vardır. Altta ise ağlı, arkadan kabarmalı işlemeli uçkurlu don diz kapaklara kadar uzanır. Bele sarılan bir de kuşak vardır. Püsküller yandan sarkar. Bu kuşağın sabit durmasını sağlar. Ayaklarda ise diz kapaklarına kadar uzanan örme yün çorap vardır.

Mercan

Ziyaretçi
Mart 02, 2009, 11:14:39 ÖÖ
Yöresel Mutfak
Bilecik ili geleneksel beslenme yöntemleri etkinliğini sürdürmektedir. Beslenmede, tahıl türleri ilk sırayı alır. İl’e özgü yemeklerin çoğunluğunu hamur işleri oluşturur. Yöre halkının bir bölümü ekmeğini kendisi pişirir. Pide, bükme, hodalak fırında pişirilen ekmek türleridir.

Ayrıca yeni sönmüş ocağın kıvılcımlı küllü ateşine gömülerek yapılan kömme diye adlandırılan bir tür ekmek de yapılmaktadır.

Yöre halkı makarna,tarhana,kuskus,erişte gibi yiyecekleri de kendisi hazırlar.Bilecik’te,kentsel beslenme biçimleri giderek etki  alanını genişletmektedir.Ancak,geleneksel beslenme düzeni ve özgün yemekler,ağırlığını korumaktadır.Büzme,nohutlu tavuklu mantı,keşkek,ovmaç çorbası, mercimekli mantı,kesme hamur,saçta yufka böreği, yağlı yufka, su böreği,keklik kebabı güveç, kuru fasülye, kuskus pilavı, piruhi, samsı, pancar pekmezi, saç kebabı, köpük helvası, hoşmerim, kıtırcı helvası, karacaoğlu helvası, cevizli üzüm sucuğu, mantı, kavurma ;Bilecik’e özgü yemeklerin başlıcalarıdır.


Dağ Eriği Ekşili Kesme Çorbası

Kullanılan malzemeler:

1.5 su bardağı yeşil küçük mercimek
1.5 su bardağı makarna(ev yapımı)
5-6 bardak et suyu
1 su bardağı dağ eriği ve kızılcık kurusu
Bir miktar karabiber,kimyon,tuz
Bol miktarda nane
2 baş soğan
2 diş sarımsak
1 çorba kaşığı salça
Bir miktar sıvı yağ
50 gr. Tereyağ

Hazırlanışı: 1 kaşık sıvı yağda soğanlar incecik doğranır ve hafif sarartılır. Mercimek ve et suyu ilave edilerek kaynamaya bırakılır. Mercimekler pişince makarna eklenir ve 1-2 taşım daha kaynatılır. Ayrı bir tavada dövülmüş sarımsak, salça, karabiber, kimyon ve nane tereyağ ile çorbanın üzerine sos olarak hazırlanır. Servis yapılacağı zaman bu sos kesme çorbanın üzerine gezdirilir. Dağ eriği ve kızılcık kurusu bir kapta 2 bardak su ile kaynatılarak özel lezzeti haiz ekşi hazırlanır. Arzu edildiği kadarı çorbaya eklenir. Sıcak servis yapılır.

Bıldırcın Kebabı

Kullanılan malzemeler: 5 Adet Bıldırcın
50 Gr. Tereyağ
20 adet patates
1 adet domates
1 baş küçük soğan
1 diş sarımsak
1 adet yeşil biber
Karabiber ve tuz
Hazırlanışı:Bıldırcınların tüyleri yolunur ve tütsülenir. Güzelce yıkanır, süzülür. Sarımsak, karabiber ve tuz eklenir. 25 dakika sonra pişmiştir. Tencereden çıkartılarak mini fırın tepsisine alınır. Halka halinde kızartılan patates, yine halka halinde kesilen domates, biber tepsiye dizilerek pembeleşinceye kadar bekletilir. Bakır tabağa alınarak özenle tanzim edilir. Sıcak servis yapılır.

Nohutlu Mantı

Kullanılan Malzemeler:

1kg. un
1 adet yumurta
0, 5 kg. nohut
0,5 kg. yoğurt
2 bardak su
150 gr. Tereyağı
tavuksuyu
0,5 çay bardağı sıvıyağ
1 yemek kaşığı salça
1 demet maydanoz
1 baş sarımsak
karabiber, tozbiber, tuz

Hazırlanışı: Hamur elde etmek için, yukarıda belirtilen miktarlardaki yumurta, su, tuz ve un hamur kıvamına gelinceye dek yuğurulur. Yumruk büyüklüğünde parçalara ayrılarak oklava ile yufka gibi açılır. Açılan yufkalar 4-5 cm. kare biçiminde kesilir. Bir gün önceden ıslatılan nohutlar dövülüp karabiber ilave edilerek bir karışım elde edilir. Bu karışımdan kesilen parçaların içine misket büyüklüğünde konur, dört köşesinden kapatılarak içine sıvıyağ sürülmüş tepsiye dizilir. Tepsi kızgın fırına sürülür ve altı ve üstü iyice pişirilir.

Pişme işleminden sonda fırından alınarak üzerine mantıların hizasına kadar kaynatılmış tavuksuyu ilave edilerek tekrar fırına sürülür. Fırında suyunu biraz çektikten sonra çıkarılarak üzerine önceden hazırlanmış sarımsaklı yoğurt karışımı dökülerek mantıların üzerine yayılır. Daha sonra üzerine süsleme yapmak için salça, sıvıyağ ve yarım bardak su ateşte karıştırılarak sos elde edilir. Yine mantının üzerine ilave etmek için tereyağ ateşte kızdırılarak tozbiberle renklendirilir. Bu karışımlar da mantının üzerine dökülerek, maydanoz yaprakları ile süslenip, sıcak olarak servis yapılır.


Büzme Tatlısı

Kullanılacak Malzemeler:

1,5 kg. un
2 adet yumurta
250 gr. tereyağı
1 çay bardağı sıvıyağ
1 su bardağı süt
1 yemek kaşığı sirke
1 tatlı kaşığı tozşeker
1 tutam tuz
1 kg. ceviziçi
1 su bardağı susam
50 gr. Hindistan cevizi
400 gdr. nişasta
6 su bardağı tozşeker (ravak için)
5 su bardağı su(ravak için)

Hazırlanışı: Hamur elde etmek için, yukarıda belirtilen miktarlardaki yumurta, süt, sıvıyağ, sirke, tozşeker ve un karıştırılır ve hamur iyice yuğurulur. Yumurta büyüklüğünde parçalara ayrılarak oklava ile yufka gibi açılır. Hamura kıvamını verebilmek için yeterli miktarda nişasta ekilir ve açılan yufkalara çekilmiş ceviziçi serpilir. Yufkalar tekrar oklavaya özenle sarılır. Sarılma işleminden sonra hamurlar oklavada iken büzdürülür ve oklava içinden çıkarılır. Büzülmüş parçalar isteğe göre kesilerek yağlı tepsiye dizilir. Üzerine 250 gr. tereyağı eretilerek dökülür. Norman sıcaklıkta kızdırılan fırına sürülerek, pembeleşinceye kadar pişirilerek kızarması sağlanır. Pişirme işlemi bittikten sonra soğuması beklenirken, üzerine dökmen için 6 su bardağı tozşeker 5 su bardağı su ile ravak şeklini alıncaya kadar kaynatılır. Ravak 15 dakika kadar bekletildikten sonra tepsinin üzerine dökülerek soğumaya bırakılır. Diğer taraftan 1 su bardağı susam ezilerek ateşte kavrulur ve tepsinin üzerine yayılır. En son olarak 50 gram hindistan cevizi ile üzerine süsleme yapılır.

El Sanatları ve Hediyelik Eşyalar

Pazaryeri ilçesinin Kınık köyünde yaklaşık yüz yıldan beri süregelen toprak ürünleri eşya yapımcılığı "çömlekçilik” gittikçe yaygınlaşarak gelişmiştir.

Önceleri yalnızca su kabı, sürahi ve testi gibi ürünler yapılırken, zamanla ürün çeşitleri ço-ğalmış, çanak çömlek yapımıyla uğraşan atölye ve insan sayısında da önemli artışlar olmuştur. Ya-pım sürecinde, Kınık köyü yataklarından çıkan kırmızı kil çeşitli işleme aşamalarından geçirildikten sonra karıştırılarak kalitesinin artması sağlanır ve helezondan geçirilerek vakumlanır. Daha sonra şekillendirilmeye hazır hale gelen çamur el ile işlenip fırınlanır.

Kınık köyünde yapılan el sanatları başta İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa gibi büyük şehirler-de büyük rağbet görmektedir.

Ne Alınır?

Pazaryeri İlçesi Kınık Köyünün Toprak Ürünleri ile Dereköy’de yapılan el sanatı ürünü ağızlıklar, alınabilecek hediyelik eşyalardır.

İnhisar İlçesi ve Tarpak Beldesi Marmara Bölgesi nar üretiminde 1. sıradadır.

Mercan

Ziyaretçi
Mart 02, 2009, 11:30:22 ÖÖ
Turizm Aktiviteleri
Kültür Turizm
Tarihte pek çok kavmin uygarlık ve egemenliğine sahne olan Bilecik, Kayı Boyu’nun Orta Asya’dan 400 çadırla gelip Söğüt’te, Osmanlı Devletinin kuruluş merkezliğini yapması dolayısıyla farklı bir özelliğe sahiptir. İlin kuruluş tarihçesinin çok eskilere dayanması ve Osmanlının kurulduğu yer olması ayrıcalığı yanında, Kurtuluş Savaşı’nda verdiği çetin mücadeleler ve kazanılan zaferlerle Cumhuriyetin kuruluşunda da önemli bir role sahip, tarihi-kültürel varlıklar bakımından zengin bir İlimizdir.

Üzerinde çok sayıda arkeolojik ve tarihi eser bulunan, Bilecik’teki tarihi eserlerin çoğunu Osmanlı döneminde yapılan camiler, türbeler, hanlar, hamamlar, sivil mimari örnekleri , imaret ve benzeri yapılar oluşturmaktadır.

Kuruluş yıllarında inşa edilen eserlerin bir kısmı günümüze kadar sağlam kalabilmiş, bir kısmı ise Kurtuluş Savaşında Yunanlılar tarafından büyük tahribata uğratılmıştır. Ayrıca, diğer medeniyetlerden kalan kaya mezar, kilise, kale kalıntıları yanında Kurtuluş Savaşının simgeleri abideler ile içinde çeşitli kültürlere ait izlerin yer aldığı Söğüt Etnografya Müzesi önemli kültürel varlıklardır.

Kayı Boyu Aşireti mensuplarının 717 yıldan beri geleneksel olarak sürdürdükleri ve her yıl Eylül ayının 2. haftası Pazar günü muhteşem törenlerle kutlanan “Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Söğüt Şenlikleri”ne (Yörük Bayramı) çok sayıda yerli ve yabancı ziyaretçi gelir.

Türkiye’nin dört bir yanından gelen Kayı Boyu Yörükleri ile töre halkı mutlu, anlamlı güzel bir ortamın oluşmasını sağlayan bu törenlere ülkenin çeşitli yörelerinden gelen ve şenlikleri kendi bayramı olarak kabul eden on binlerce Yörük aşiretinin geleneksel, mahalli, rengarenk kıyafetleri, gösterileri ve ikramları ile izleyenlere Osmanlı Devletinin Kuruluş yılları yaşatılır.

Şanlıurfa’dan, Gaziantep’ten, Kütahya’dan, Afyon’dan, Kırıkkale’den, Balıkesir’den, Adapazarı’ndan... Türkiye’nin dört bir yanından gelen Yörükler, yurtdışından Kazakistan’dan, Kırgızistan’dan, Azerbaycan’dan, Tataristan’dan, Özbekistan’dan gelenler kuruluş yıllarının engin mana ve coşkusunu yaşatırlar.
Tören alanında çeşitli yörelerden gelen folklor ekiplerinin oyunları, paraşüt gösterileri, cirit oyunları, Yörüklerin kına gecesi ve yaşantıları canlandırılır. Törenler üç gün devam eder. Törenlere katılan konuklara şifalı pilav ikram edilir.

Osmanlı’nın sağlam temeller üzerinde kurulmasında büyük emeği geçen ve Osmanlı’nın manevi mimarı sayılan Edebalı için Bilecik’te her yıl 6-7 eylül tarihlerinde çeşitli sanat, folklor ve kültürel etkinliklerin yer aldığı “Şeyh Edebalı Kültür Şenlikleri “ düzenlenir.

Gelen konuklara türbe çevresinde şenlik pilavı ve üzüm ikram edilir. Şeyh Edebalı Türbesi yanındaki Orhan Gazi Camiinde mevlit okunur,Şehir stadyumunda çeşitli spor müsabakaları yapılır.

Müzeler
BİLECİK SÖĞÜT MÜZESİ

Söğüt Etnografya Müzesi açılmadan önce 1970'li yıllarda kurulan bir komite tarafından Bilecik, Söğüt ve civardaki köyler taranmış, açılacak olan müzede sergilenmek üzere eserler toplanmış, bunlar Eskişehir Müzesi deposunda koruma altına alınmıştır. Müze inşaatı bittikten sonra eserler Söğüt'e getirilerek vitrinlere yerleştirilmiş ve müze, resmî olarak 12 Eylül 1981 tarihinde ziyarete açılmıştır. Çadır şeklini andıran bir mimariye sahip olan müze 90 m²lik tek salondan ibarettir.

Müzede eserler duvarlara monte edilerek ve ortadaki ayaklı vitrinlerde karışık olarak sergilenmektedir. 1 vitrin sikkeler, 1 vitrin arkeolojik eserler, 1 vitrin tartı aletleri, 1 vitrin de İznik Müzesi'nden devredilen Osmanlı çini örnekleri için ayrılmıştır. Diğer vitrinlerde ise etnografik eserler karışık olarak sergilenmektedir.


Ertuğrul Gazi Cad. Kayhan Mah. Söğüt
Tel : (0228) 361 30 27
Faks : (0228) 361 36 94

Pazartesi dışında her gün 08.30-17.30 saatlerinde ziyarete açıktır.

Diğer Tarihi Yapılar
Orhan Gazi Camii
Orhan Gazi tarafından yaptırılan cami, Edebalı Türbesi’ne 50 m. uzaklıktadır. Minarelerin camiye bitişik olması kuralına aykırı olarak, asıl minaresi ana binadan 30 m. uzakta bir kayanın üzerine inşa edilmiştir.

II. Abdülhamit zamanında önemli bir onarım gören cami, Osmanlı devri Türk mimari sana-tının dini mimari alanında ilk kubbeli yapı denemesinin örneğidir. Kubbe üzeri restorasyon sırasın-da kurşunla kaplandığı için Kurşunlu Cami adıyla da bilinir.

Köprülü Mehmet Paşa Camii

1665 yılında Köprülü Mehmet Paşa tarafından yaptırılan cami, Bilecik-Sakarya karayolu üzerinde Vezirhan beldesinde, Köprülü Mehmet Paşa Kervansarayı yakınındadır. Dikdörtgen planlı, duvarları kesme taştandır.

Hamidiye Camii

Söğüt ilçesinde geç Osmanlı döneminin neoklasik mimarı tarzdaki yapılarına güzel bir örnektir. 1903-1905 yıllarında II. Abdülhamit tarafından yaptırılan cami kare planlı olup duvarları kırmızı kesme taştandır. İki minareli olduğu için halk arasında "Çifte Minareli Cami" olarak da tanınan yapının üstü kurşun kaplı tek bir kubbeyle örtülüdür.

Rüstem Paşa Camii
Osmaneli ilçe merkezinde, klasik üslupta yapılmış olan yapı, Ulu Cami adıyla da tanınır. Mimar Sinan'ın çıraklarından biri tarafından yapıldığı tahmin edilen cami kareye yakın dikdörtgen planlı olup, kesme taştan inşa edilmiştir.

Çelebi Mehmet Camii
Söğüt ilçe merkezinde 1414-1420 yılları arasında Sultan I. Mehmet Çelebi tarafından yaptı-rılan cami, Osmanlı mimari sanatının kubbeli yapılar türündeki ilk örneklerindendir. Dikdörtgen görünümlü olan caminin 12 kubbesi bulunmakta olup II. Abdülhamit zamanında onarım gördüğü bilinmektedir.

Kasım Paşa Camii ve Külliyesi
Bozüyük ilçe merkezindeki cami, klasik Osmanlı camilerinin tipik örneklerindendir. 1525-1528 talihlerinde Kanuni Sultan Süleyman'ın komutanlarından Kasım Paşa tarafından Mimar Sinan-'a yaptırılmıştır.

Duvarları kesme taştan olan yapının tek kasnaklara oturan üç kubbeli son cemaat yeri bu-lunmaktadır. Giriş kapısı ve mihrabın yanındaki pencerelerin ahşap kanatları ağaç işçiliği ve fildişi kakmaları ile ilgi çekici olup minberi ak mermerden çeşitli renkte çinilerle kaplıdır. 1,75 m. yüksek-liğinde dört sütunun üstüne kare bir mermer levha konarak kürsü durumuna getirilmiştir.

Şeyh Edebalı Türbesi

1208 yılında Horasan'ın Merv şehrinde doğan Şeyh Edebalı Osman Gazi'nin kayınpederi ve Anadolu'nun ilk Ahi şeyhlerindendir.

Türbe, Orhan Gazi tarafından; eski Bilecik şehrinin kurulduğu vadinin sırtında küçük bir te-pe üstüne yaptırılmıştır. Eskiden kubbeli olan türbenin üzeri sonra kiremit çatı örtülmüştür. Bir sa-lon ve iki ayrı odadan ibaret olan türbede, büyük olan odada mihraplı bir mescit bulunmaktadır. Diğer odanın ise sohbethane ve misafirhane olarak kullanıldığı bilinmektedir.

Şeyh Edebalı ve yakınlarının bulunduğu kısmın tavanı kubbeli ve dikdörtgen biçiminde olup burada yedi büyük, dört küçük sanduka bulunmaktadır.

Ertuğrul Gazi Türbesi

Ertuğrul Gazi Bey’e ait türbenin yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber ilk olarak Osman Gazi tarafından açık mezar olarak yaptırılmış, daha sonra Çelebi Mehmet tarafından türbe haline getirilmiştir, çevresi geniş duvarlarla çevrili, ağaçlandırılmış bir bahçe içerisinde yer alan türbe en son 1886-1887 tarihlerinde II. Abdülhamit tarafından onarılmıştır.
Köprülü Mehmet Paşa Kervansarayı
Bilecik-Adapazarı yolu üzerinde Vezirhan beldesinde bulunan yapıyı 17. yüzyıl başlarında Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa yaptırmıştır. 1915' te sağlam olduğu bilinen çatı, bu tarihten sonra çökmüştür. Günümüzde dört duvarı ayakta kalmıştır.

Orhan Gazi İmareti
İpek Yolu’nun Bilecik'ten geçen bölümü üzerinde yapılmış olan imaretin (aşevi) duvarları; taş sıralar arasına tuğla konularak örülmüş, yığma duvar özelliğinde; yüksek, iki kubbeli bölümden oluşmuştur.

Mihal Bey Hanı (Taşhan)

Gölpazan ilçe merkezindeki han ilk dönem Osmanlı mimarisinin yapısal örneklerini taşı-maktadır. Kemerli giriş kapısının üzerindeki kitabeden, hanın 1318 yılında Mihal Bey tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Dikdörtgen planlı iri taşlarla yapılmış hanın duvarları ve üzeri tuğla malzemeyle tonoz örtülüdür.

Kaymakam Çeşmesi

Söğüt ilçesinde, 1919 yılında Kaymakam Sait Bey tarafından yaptırılan çeşme, Osmanlı mimarlık sanatının son örneklerindendir. Çeşme dört cepheli olup, üstü renkli çinilerle kaplıdır.

Kilise
İznik-Rum İmparatorluğu zamanında yapılmış Antik ve Bizans Sanatları karışımı üslupla yapılan kilise Osmaneli ilçe merkezindedir.

Metristepe Zafer Anıtı

Kurtuluş Savaşı’nın en çetin mücadelelerinin yapıldığı, önemli dönüm noktalarından olan İnönü Savaşları’nın kazanıldığı yer olan Bozüyük Metristepe'de şehitlerimizin anılarını yaşatmak amacıyla yapılan Metristepe Anıtı betonarme olarak 24 m. yüksekliğinde yapılmıştır. Anıtın üzerin-deki rölyeflerde, savaşa katılan birlikler ve komutanlarıyla ilgili bilgiler bulunur. Yakın tarihte yapı-lan restorasyon çalışmalarında anıtın dört bir tarafına ve anıttan ayrı olarak İnönü Savaşları ve tarihi telgrafları içeren dört adet rölyef ile anıtın ön tarafına iki ayrı kaide üzerinde heykeller yapılmış, çevresinde siperler kazılmıştır. Metristepe'de, her yıl l Nisan'da anma törenleri düzenlenmektedir.

İnönü Şehitliği
Bozüyük'e 6 km. uzaklıktaki etrafı çam ve köknar ağaçlarıyla çevrili şehitliğin içinde çok sayıda şehit mezarı ve ayrıca mermerden yapılmış şehitlik nişan taşı bulunmaktadır. Her yıl l Ni-san'da "İnönü Şehitlerini Anma Günü" burada yapılır.

Saat Kulesi

Bilecik merkezinde İpek Yolu üzerinde seyahat edenlere zamanı bildirmek amacıyla dört cepheli olarak 1907 yılında II. Abdülhamit zamanında yapılmıştır.

Mercan

Ziyaretçi
Mart 02, 2009, 11:54:05 ÖÖ
Eko Turizm
Yayla Turizmi:

Kömürsu Yaylası:Bozüyük İlçe Merkezine 28 km. uzaklıkta köknar, karaçam, kayın, ardıç, titrek kavak ağaçlarıyla yaz mevsiminde yemyeşil çimen ve çeşitli çiçeklerle kaplı yaylada, 3-5 adet kaynak suyu bulunmaktadır. Kış turizmi açısından önemli yaylalardandır. Yayla 39 ha. Açık alan, 51 ha. Bozuk orman olmak üzere toplam 90 hektar alan kaplamaktadır. Yüksekliği 1700 m. olup, çiçekli yayla üçtepeler mevkii 1906 metredir.

Sofular Yaylası:İlçe Merkezine 25 km. uzaklıktaki çam ve köknar ağaçları ile kaplı yaylanın yüksekliği ortalama 1600 m. Civarındadır. Yayla turizmi açısından önemlidir. Yayla 104 ha açık alana sahiptir.

Kamçı Yaylası: Pazaryeri ilçesinin Bozcaarmut köyü yöresindeki yayla çam ormanları ile önem taşır. Kamp ve dinlenme yeri olarak kullanılmaktadır. Köyün ilçe merkezine olan uzaklığı 15 km. olup, yolu düzgündür.

Dağ-Doğa Yürüyüşü
Merkez : Abbaslık Köyü


Bozüyük :1.Parkur: Kozpınar Köyü-Çiçekliyayla-Kömürsu Yaylası
2. Parkur:Muratdere Köyü-Atatürk Köşkü-Sofular yaylası- Kömürsu- Çiçekliyayla

Gölpazarı :Kurşunlu Köyü-Göldağ

Kanyon :Yenipazar, Karahasanlar- İnhisar, Harmanköy arası 3100 mt. Kayaboğazı.

Av Turizmi
Yaban Domuzu avı:

Merkez : Kurtköy, Abbaslık,Kapaklı Köyleri

Bozüyük :Dodurga, Cihangazi, Kozpınar Köyleri

Söğüt :Dömez Köyü-Dereboyu hudutları dahil

Gölpazarı :Küçüksusuz ,Büyüksusuz ,Karaağaç, Yeniceköy Köyleri

Osmaneli :Belenalan, Avdan, Düzmeşe Köyleri

İnhisar :Tozman Köyü

Yenipazar:Kuşça, Yukarıboğaz, Aşağıboğaz Köyleri

Oto Safari
Bozüyük :1.Parkur :Muratdere Köyü- Atatürk Köşkü- Sofular yaylası-Kömürsu yaylası - Çiçekliyayla

2.Parkur :Kozpınar Köyü-Kömürsu yaylası -Çiçekliyayla

Kamp-Karavan
Bozüyük :Sofular Yaylası-Kömürsu yaylası - Atatürk Köşkü

Pazaryeri :Küçükelmalı Göleti- Uzunçam Yaylası...

Gençlik Turizmi
Bozüyük :Sofular Yaylası

Pazaryeri : Bozcaarmut -Küçükelmalı Göletleri

İnanç Turizmi
Þeyh Edebalı Türbesi : Þeyh unvanı ile tanınan Edebalı, aynı zamanda bir Selçuklu din büyüğü, Ahi başkanıdır. Ertuğrul Gazi’nin dünürü, Osman Gazi’nin kayınpederidir. Türbesi, eski Bilecik şehrinin kurulu olduğu vadinin sırtında küçük bir tepe üzerinde inşa edilmiştir. Orhangazi camisinden 50 m. Uzaklıkta, bir mescit, iki ayrı oda ve bir de giriş salonundan ibarettir. Kubbeli mekanın iki yanında, iki eyvanın oluşturduğu dikdörtgen planlıdır. Ortada sandukaların bulunduğu ana kubbeli bölüm kare biçimindedir. Tek bir girişi vardır. Yanlarda eyvan duvarlardaki değişik güzel işçilik gösteren pencereler, 16-17.yüzyıl işidir. Türbede Edebalı’nın ve yakınlarının yedi büyük, dört küçük sandukası bulunmaktadır.

Ertuğrulgazi Türbesi :Söğüt ilçesindedir. Türbenin yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber ilk olarak Osman Gazi tarafından açık mezar halinde yapılan türbe daha sonra Çelebi Mehmet tarafından türbe haline konulmuştur. Osmanlı mimar üslubunu taşıyan türbe tek kubbeli ve üzeri kurşunludur.H.1171-miladi 1575 tarihinde III. Mustafa tarafından tamirat görmüş, en son II. Abdülhamit tarafından yeniden inşa ettirilircesine ele alınmış, bir de antre eklemek suretiyle bugünkü durumuna getirilmiştir. Büyük duvarlarla çevrili bir bahçe içindedir.
Türbenin arka kapısının sağ ve solundaki çeşmeler 1986-1987 yıllarında yapılmıştır. Türbenin bahçesinde ve hemen yanında Ertuğrul Gazinin geçici mezarı da buradadır.

İpekyolu :
Orhangazi İmareti (Aşevi):Bilecik İl merkezinde, tipik bir han örneğidir. İpekyolu-nun Bilecik topraklarından geçen önemli bir bölümü üzerinde inşa edilmiş olması nedeniyle o devirde büyük bir hizmet görmüştür. Bina yüksek, iki kubbeli bir orta sahan ile alçak, iki kısa bölümden oluşmuştur. İki bölümün ortasını ayıran kemerin yüzeyleri alçı kabartma süsleriyle bezendirilmiştir. Bu tür işçilik Osmanlıların ilk devir mimarı üslubunun kabartma (malakari) örneklerindendir. Yunan işgali zamanında büyük hasar görmüştür.

Saat Kulesi:Bilecik İl merkezinde, şehre hakim bir yamaç üzerinde inşa edilmiş, dört cepheli, saat göstergeli olup, sultan II. Abdülhamit tarafından yaptırılmıştır. İpekyolu üzerinde seyahat eden hacı kafileleri, ticaret kervanları ve seyyahlara saat başı çaldığı çan sesleriyle zamanı bildirmekteydi. Günümüze kadar gelmiş, yapılan restorasyon çalışması sonucu eski ihtişamlı görünüşünü kazanmıştır.

Köprülü Mehmet Paşa Kervansarayı:Bilecik-Adapazarı karayolu üzerinde Vezirhan Beldesindedir.. 17.yüzyıl başlarında sadrazam Köprülü Mehmet Paşa yaptırmıştır. 1665 yılında yapıldığı sanılmaktadır. Tipik bir han olmakla beraber, bir kervansaray örneğidir.
Uzunca dikdörtgen planında olan kervansaray üç bölümden oluşmaktadır. Arabaların çekil-diği orta bölüm, kervansarayın ana yapısı olan yan bölümlerden daha küçüktür. Kervansarayda konaklayanların oturmaları için yapılmış olanlardan bugün hiçbir iz kalmamıştır. 1915’te sağlam olduğu bilinen çatı bu tarihte çökmüş, günümüzde yıkıntı dört duvar durumundadır.

Sağlık Turizmi
İçmeler:
Osmaneli-Selçik İçmeleri:Osmaneli ilçesine 9 km. uzaklıkta ulaşım kara ve demiryolu ile sağlanmaktadır. İçmenin suyu dört ayrı çeşmeden akar. Sodyum Klorür, Sodyum Bi Karbonat, Sodyum Sülfatça zengin olan kaynak suyunun sıcaklığı 15-20 C derecedir. Kaynaklardan toplam olarak saniyede 1 lt. su çıkmaktadır. Mide, Karaciğer, safra kesesi bağırsak ve idrar yolları hastalıklarına iyi geldiği gibi böbrek ve mesane taşlarının eritilmesi ve düşürülmesinde etkilidir.

Kaplıcalar:
Söğüt Çaltı Kaplıcası:Söğüt İlçesi Çaltı Beldesinde bulunan kaplıcanın suyu 30 km. uzaklıktaki bir kaynaktan gelmektedir. Bi-Karbonatlı olan suyun sıcaklığı 38 derece, debisi ise 5 lt/ sn’- dir.

Banyo ve içme şeklinde yararlanılan kaplıca; deri hastalıkları, mide rahatsızlıkları, romatizmal hastalıklar, nevrit, polinevrit ve kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.Günü birlik olarak yararlanılabilir.

Sportif Etkinlikler

Kanyoning: Yenipazar, Karahasanlar- İnhisar, Harmanköy arası 3100 mt. uzunluğundaki kanyon kanyoning için elverişlidir.

Mercan

Ziyaretçi
Mart 02, 2009, 12:06:51 ÖS
YAPMADAN DÖNME

Ertuğrulgazi’ yi Anma ve Söğüt Þenlikleri ile Bilecik’ in Düşman İşgalinden Kurtuluşu, Ahilik ve Þeyh Edebalı Kültür Sanat Festivalini görmeden,

Þeyh Edebalı , Ertuğrulgazi, Dursun Fakıh Türbelerini; Metristepe Zafer Anıtı, Türk Büyükleri Platformunu ziyaret etmeden,

İnhisar’ın Narını, Pazaryeri’nin meşhur bozası ile helvasını tatmadan,

Söğüt Ertuğrulgazi Müzesi gezmeden,

Pazaryeri Kınık Köyü toprak ürünleri almadan,

Mercan

Ziyaretçi
Mart 02, 2009, 12:11:18 ÖS




Mercan

Ziyaretçi
Mart 02, 2009, 12:12:42 ÖS




Mercan

Ziyaretçi
Mart 02, 2009, 12:15:59 ÖS




Mercan

Ziyaretçi
Mart 02, 2009, 12:23:21 ÖS




SMF 2.1.3 © 2022, Simple Machines, TinyPortal 2.2.2 © 2005-2022
Sayfa 0.127 saniyede 26 sorgu ile oluşturuldu.
Lithium theme by Bloc © 2017