Nisâ / 16. Ayet
وَالَّذَانِ يَأْتِيَانِهَا مِنْكُمْ فَاٰذُوهُمَاۚ فَاِنْ تَابَا وَاَصْلَحَا فَاَعْرِضُوا عَنْهُمَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ تَوَّابًا رَح۪يمًا

Ýçinizden iki erkek fuhuþ yaparsa onlarý cezalandýrýn. Eðer tevbe eder, hallerini düzeltirlerse artýk onlara ceza vermekten vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri çokça kabul eden, çok çok merhamet edendir.

BÂKi

Başlatan MiM, Ağustos 04, 2009, 08:48:41 ÖÖ

« önceki - sonraki »

MiM

BÂKi

Edebiyat Âleminin parlak yıldızı
BÂKi

B''ki Osmanlı medeniyetinin bütün dünyayı ihtişam güneşiyle aydınlattığı 16.asırda yükselen D''vudî bir sestir. Öyle bir ses ki, aradan dört asır geçmesine rağmen ''henginden ve gürlüğünden hiçbirşey kaybetmeden günümüze kadar ulaşmıştır. O bu kubbede hoş şada bırakarak ebediyete göçmüş büyüklerimizdendir. Þöyle der Bakî:
"Âv''zeyi bu ''leme D''vud gibi sal

Baki kalan bu kubbede bir hoş şada imiş"

Bakî, hayatı boyunca gösterdiği gayretlerle gelecek nesillere örnek olmuştur.

1526 yılında İstanbul'da fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Bakî, fakirliğin çalışmaya ve yükselmeye mani bir hal olmadığını hayatıyla isbat etmiştir. Babası Fatih Camii müezzinlerinden Mehmed Efendidir. Babası küçük Mahmud Abdülb''ki'yi ailedeki geçim sıkıntısı yüzünden saraç çıraklığına vermiştir. Fakat geleceğin B''ki'si ilim tahsili aşkını bir türlü kalbinden söküp atamamıştır. Bir müddet ailesinden gizli olarak Fatih medresesine devam etmiş ve hocalarının güzide talebesi olma başarısını göstermiştir. Daha sonra mesele anlaşılınca ailesi okumasına izin vermiş, Abdülbaki de yeni bir şevkle tahsiline devam etmiştir.

Devrin meşhur müderrislerinden Karamanlı Ahmed ve Mehmed Efendilerin ilminden istifade eden Baki, 1552'den itibaren de Süleymaniye Müderrisi Kadız''de Þemseddin Ahmed Efendi'nin derslerine başlamıştır.

Bir taraftan ilim tahsil ederken diğer taraftan da şiirle uğraşan Bakî, henüz 19 yaşındayken İstanbul'da genç şairler arasında şöhret kazanmış bulunmaktaydı. Öyle ki devrin ve edebiyatımızın meşhur şairlerinden Zatî, her fırsatta bu genç şairi övmektedir. Hatta Baki'nin bir şiirini genişleterek gazel haline getirmiş ve divanına almıştır. Bunu kınayanlara karşı şöyle diyordu Zatî:

"Bakî gibi bir ş''irin şiirini almak ayıp değildir".

Kanunî Sultan Süleyman'ın hususi iltifatını da gören Bakî, Padişanla sık sık sohbet etme imkanını da bulmuş ve "Muhibbi" mahlasıyla şiirler yazan padişahın gazel ve kasidelerine nazireler yazmıştır.

Henüz hayattayken "Sultanüş'şu''ra" sıfatına layık görülen Bakî, II.Selim ve III.Murad devirlerinde de büyük al''ka görmüş ilim ve san'at adamıdır.

Tahsilini tamamladıktan sonra Devlet hizmetinde çeşitli kademelerde vazife yapmış olan Baki'nin, hayatının iniş ve çıkışlarla dolu bu safhasına kısaca göz atalım:

1555'te Halep kadılığına tayin olunan hocası Þemseddin Ahmed efendiyle birlikte Halep'e gitti ve 1559'da hocasıyla birlikte İstanbul'a döndü. 1561'de danişmend oldu. Daha sonra Silivri Pîri Paşa medresesine, oradan da Murad Paşa medresesine tayin oldu. 1569'da Mahmud Paşa, 1571'de Eyyub, 1573'de Sahn, 1575'de Süleymaniye müderrisliği yaptı.

Baki'nin müderrislikten sonra kadılık hayatı başlar. Sırasıyla Mekke, Medine, İstanbul kadılığına tayin edildi. 1585'te Anadolu, 1591'de de Rumeli Kazaskeri oldu.

1600 yılında İstanbul'da Hakkın rahmetine kavuşan Baki memuriyet hayatı boyunca da başarılı bir şekilde hizmet vermiştir.

San'atı ve şahsiyeti


Baki, sadece 16.Asrın değil bütün asırların mümtaz san'atk''rları arasında yer almıştır. Geniş bir ilme ve ebedî kültüre sahip olan Bakî ince bir zevkle, hassasiyetle seçtiği kelimelerle nazmı mücevher gibi işlemiş ve nazım diline yeni bir ahenk, yeni bir akıcılık getirmiş, nazım tekniğini mükemmelleştirmiştir. Kusursuz bir şekil güzelliği taşıyan şiirleri aynı zamanda kulakta hoş tesirler bırakan cazip musikisiyle de edebiyatımızda ayrı bir yer tutmaktadır.

Bakî çok yazmaktan ziyade "iyi" yazmaya dikkat etmiş, san'ata saygı göstererek söylediğini mükemmel söylemek istemiştir. Þöyle diyordu Bakî:

"Çoğ olmaz bu tarza gazel B''kiy''

Güzel söz güherdür güher az olur."

Bana öyle bir resim çiz ki... Gözlerim açýkken deðil, kapatýnca göreyim!

MiM

Kibar, zarif tabiatlı Bakî, devrinde dilden dile dolaşan şiirleriyle, sadece İstanbul'da değil Anadolu'nun pek çok yerlerinde tanınıp seviliyordu. Fakat o "sultanu'ş-şu''ra" tacı başına konulmasına rağmen asla tevazuu elden bırakmıyordu. O gururun insanları perişan eden nefis aldatması olduğunu biliyor ve bunu şöyle ifade ediyordu:

"Saltanat tacın giyen ''lemde mağrur olmasun

Nice sultan börkin almışdur begüm b''d-ı hazan"

(Beyim! Bu dünyada saltanat tacı giyenler asla mağrur olmasın! Çünkü hazan rüzgarı nice sultan başlığını ve başını alıp götürmüştür.)

Tevazuu yanında ciddiyetin de insana mükemmellik kazandıran değerlerden olduğunu bilir ve bunu hayatına tatbik der.

Bakî şöyle demektedir:

Boş eğmezüz ed''niye düny''yı dûn içün

Allahadır tevekkülümüz itim''dımız

Biz müttek''yı zerkeş-i c''he dayanmazız

Hakkın kem''l-i lutfunadır istinadımız

Zühd ü sal''ha eylemezüz iltica hele

Tutdu eğerçi ''lem-i kevn'i fesadımız

Minnet Hud''ya devlet-i dünya fena bulur

Baki kalur sahife-i ''lemde adımız"

Hakkın lutfuna dayanan ve sadece Hakka minnet etmeyi prensip edinen Baki bu prensibi yüzündendir ki hayatta muvaffak olmuştur.

Þair Baki'nin sanatının en güzel örneklerinden birisi de, Padişah'ın vefatı üzerine kaleme aldığı "Kanuni Sultan Süleyman Mersiyesi'dir. Mersiyenin en güzel kısımlarından olan altıncı bendinde şöyle demektedir Bakî:

Tiğın içürdi düşmene zahm-i zebanları

Bahs etmez oldı kimse kesildi lisanları

Gördi nih''l-i serv-i serefr''z-ı nîzeni

Serkeşlik adın anmadı bir dahi banları

Her kande bassa p''yı semendün nis''r içün

Hanlar yolunda cümle rev''n etdi kanlan

Deşt-i fenada mürg-i hev'' durmayub döner

Tigın Huda yolunda sebil etdi canları

Þemşir gibi rûyı zemine taraf taraf

Saldun demir kuşaklı cihan pehlivanları

Aldun hez''r bütgedeyi mescid eyledün

N''kûs yerlerinde okutdun ezanları"

Bana öyle bir resim çiz ki... Gözlerim açýkken deðil, kapatýnca göreyim!

MiM

Eserleri

Baki'nin başlıca eserleri şunlardır:


Divan: Devrinde çok miktarda istinsah edilip Osmanlı topraklarına yayılmış olan divanında 4508 beyit bulunmaktadır.

Faza'il-cihad: Müslümanları cihada teşvik eden bu eseri, Ahmed b.İbrahim'in eserinden tercüme etmiştir.

Hadîs-i erbain tercümesi: Þih''beddin Ahmet b.Hatib el Kastalani'nin eserini esas tutarak yazmış olduğu siyer-i nebi.

Faz'''il-i Mekke: 16.Asır müelliflerinden Kutbeddin Muhammed b.Ahmed'in eserinin tercümesidir.

Vefatında cenaze namazı Fatih'te, şeyhülislam Sun'ullah Efendi tarafından kıldırılan Baki, sanki mümtaz insanların başına gelen akıbeti görür gibi söylediği şu beyt, yine şeyhülislam tarafından tabutunun başında okunmuştur:

"Kadrini seng-i musallada bilüp ey Bakî

Durup el bağlayalar kurşuna yaran saf saf

Kalabalık bir cemaatın iştirakiyle kılınan cenaze namazından sonra, Edirnekapı dışında, Eyüpsultana giden yol üstünde L''liefendi çeşmesi yakınında bulunan mezarlığa defnedilmiştir.

Bana öyle bir resim çiz ki... Gözlerim açýkken deðil, kapatýnca göreyim!

sýrr-ý nihan

 Fuzuli, Baki, Nedim, gibi isimleri duyunca, iskender palanın bir röportajında okuduğum ve benimde çok hoşuma giden bir cümlesi aklıma geliyor. ''Cennet de beni fuzuli, baki ve nedim karşılayacakmış gibi hissediyorum. Onlarla o kadar dost oldum diyordu.''  Her insanın cennet'e dair özlemleri, hayalleri vardır. Ama iskender hocanın uhrevi hayatına dair böylesi samimi bir düşünce beslemesi, o an beni çok duygulandırmıştı.

  Þimdi burda bunu neden anlattım. Onu'da bilmiyorum amma.  :D Divan ve halk şairlerimize karşı, yani ecdadımıza, özümüze karşı dilerim biz gençlerde böylesi dostane olabilir. Onların bu şanını hak edip, daha ileri taşımak adına emek sarfederiz inşaALLAH.

  Hocam bu güzel konular için tekrar teşekkür eder. Ellerinizden öperim. Rabbim razı olsun.