Kasım 07, 2008, 11:33:09 ÖS
Halk arasında `sağlığımızı korumak` deyince ilk akla gelen bir doktora gidip muayene olmak ve bir arıza varsa hemen iğneyle – ilaçla tedavi olmaya başlamak şeklinde anlaşılır ve algılanır. İşin esası ise hastalığa yakalanmamaktır. Bu da ancak hijyene, çevre sağlığına ve koruyucu hekimliğin ilkelerine uymakla mümkün olabilir aziz dostlar!..
Aman, öncelikle canınızı doktorlardan koruyun! Hastalarınızı ilaçlardan koruyun!
Meslek hayatımız boyunca kulaklarımıza küpe edindiğimiz bu uyarı, merhum hocam Prof. Dr. Ayhan Songar`a ait. Ona göre her hekim farklı bir ekolden gelir ve şifa niyetine yutulan her ilacın mutlaka başka bir organı tahrib eden ve fonksiyonunu engelleyen kötü bir yan tesiri vardır.
Yine halk nazarında, toplumda bir Doktor gerçeği var, bir de insanlarda Hastalık var. Düz mantıkla, bu doktorun vazifesi hastalığı tedavi etmektir.
Oysa modern tıbda doktorun ilk ve esas görevi tedaviden önce `hastalığı önlemektir`.
İşte bunun adına biz `Koruyucu Hekimlik` diyoruz. Uğruna Üniversitelerde kürsüler kurulmuştur. Halk sağlığı açısından yerel yönetimlerde, belediyelerde ilgili üniteler kurulmuş, ilçelerde Sağlık gurup başkanlıkları ve illerde Sağlık müdürlükleri görevi üstlenmiştir. Türkiyede, pratik hayat içinde Koruyucu Sağlık hizmetleri genelde sağlık ocaklarında çalışan pratisyen doktorların omuzlarına yıkılmıştır. Gelişmiş ülkelerde Uzman hekimler kendi branşlarıyla ilgili gerek hastalara, gerekse refakatçılarına en az broşürlerle temel sağlık eğitimi ve Koruyucu Sağlık hizmeti vermeyi sürdürürler.
Sağlık hizmetleri bir bütünlük arz eder ve mutlaka iş birliği gerektirir.
Koruyucu Hekimlikte gaye, önce insanları etkili ve doğru bilgilendirme, sonra da mevcut tıbbi imkanlarla ve alınan tedbirlerle henüz ortaya çıkmadan ve semptom vermeden hastalığı önlemektir.
Bir hekim isterse en son teknolojiye ve gelişmiş el becerisine-manüplasyona sahip olsun, eğer sadece teşhis ve tedaviden ibaret bir yöntemle çalışıyorsa çok yetersiz, geleneksel ve çağdışı metotlarla sağlık hizmeti sunuyor demektir.
Koruyucu hekimlikte hastalanmayı önlemek-engellemek esastır ve önceliklidir. Hastalandıktan sonra mecburen uygulanan klasik tedavi yöntemleriyle para, zaman, üretim kaybı, sakatlık, psikolojik çöküntüler ve ölüm kaçınılmaz komplikasyonlardandır. Özel sağlık sigortası veya bol parası olanlar dahi Koruyucu hekimliğin iyi uygulanmadığı bir ülkede güven altında değildirler. Ben sağlık hizmetlerini satın alacak güçteyim düşüncesiyle ilgisiz kalanlar mutlaka bir gün bulaşıcı hastalık taşıyıcısı-portörle çarşıda, otobüste, toplantıda karşılaşır virüsü veya bakteriyi alırlar.
Koruyucu hekimlikte prensip toplumu aydınlatıp bilgilendirmektir. Hijyenik çevre sağlığı çalışmalarıyla bulaşıcı hastalıkların önlenmesi ve aşılamalarla bir milletin sağlığı korunabilir. Halk sağlığıyla ilgili tedbirler bir devlet geleneği gibi kalıcı olmalı ve süreklilik arz etmelidir. Ne yazık ki ülkemizde hükümetler değiştikçe sağlık politikası da değişmektedir.
Devletin bıraktığı boşlukta sağlık personeli sahipsizdir ve vicdanıyla baş başa bırakılmıştır.
Türkiyede maalesef hayvanlardan ve hayvandan elde edilen gıdalarla `et, süt, peynir` insana geçen hastalıklardan verem, kuduz, Toksoplazma, Malta humması-Brusella ve Hidatik kist gibi hastalıklarla mücadele halk sağlığı açısından yetersiz kalmaktadır.
Hastalık belirti vermeden önce hastalıktan korunmak gerekir. Bunun için de Koruyucu Hekimlik ciddiye alınmalı, hastalığın bilinen sebepleri, patogenezi ve doğal seyri yani prognozuyla, yazılı veya sözlü olarak halk seminerler ve açıklamalarla aydınlatılmalıdır.
Hatırlatmalıdır ki, bir hastayı ziyaret edene veya bir hastaya hizmet edene Allah sevgi ve merhametle muamele eder. İnsanların en hayırlısı insanlara hizmet eden ve faydalı olan değil midir? Bu ister bireysel, isterse de toplumsal sağlık hizmetlerinden olsun...
Bir vesileyle unutulmamalıdır: beden mülkü Allaha aittir, ancak bizlere onu adam gibi kullanma hakkı verilmiş.
Konuyla ilgili `tıbbi nebevi`den hadisler sağlığın önemini ve imanımızı arttırmaktadır.
` ...Her insan kıyamet günü ömrünü nerede ve nasıl tükettiğinden sorgulanacak. Bilgisiyle ve ilmiyle neler yaptığından, malını nasıl kazanıp, nerede harcadığından sorgulanacak...`
`...Hastalanmadan önce sağlığınızın, ölüm gelmeden önce de hayatınızın kıymetini bilin.! `
`..Allah`ın bahşettiği iki nimet vardır ki, insanların çoğu bunun değerini takdir edemez: Bu nimetler Sağlık ve boş vakittir`
Sağlık bize Rabbibizin bir ikramıdır. Bu nedenle `İnsanların her eklemi için günde bir sadaka vermesi gerekir... Bu sebeple her tesbih bir sadakadır. Her hamd, her tehlil, her tekbir ve iyiliği tavsiye ile kötülükten sakındırma birer sadakadır.
Sağlıklı ve bilinci yerindeyken Habibullahın ebedi saadete davet eden bu formüllerini yüreğine nakşedebilenlere ne mutlu!