G
gurselc
Guest
Hurma Çekirdeğini Çöpe Atmamak
Hayat dehlizinde insanoğlu her türlü ahlaki düsturlarla techiz olmasına mukabil, hedefine al(a)madığı takva pervanesini kullanma istidadına her zaman erememiştir. Hele ahirzamanın zehirli dilini her dakika çıkardığı demlerde, “dem Sen’indir, masivayı terk” diyebilen er oğlu erlerin de kaht-ı ricale uğramış bulunması bir realitedir. Bize ümitsizliğe düşmek yaraşmaz, bir şeye ulaşılmıyorsa tümden de terk edilmez.
Masiva boynumuza sarılıp da arkadaşlık kurma teklifinde bulunsa bile, er oğlu erlerin yapacağı şeyler Yusufvari (aleyhisselam) hamle izdüşümleridir. Masivadan kurtulmadan takvayı yakalamak mümkün değildir; sünnetullah muvacehesinde hakikat budur. Davud-u Tai hazretlerinin de komşusuna “küp içinde devemi kaybettim onu arıyorum” diyerek komşusunun hatasını hatırlatmasını meseleye örnek olarak gösterebiliriz. Örnek insanların örnekleri çoktur, meselenin vicahi yüzüne bakmadan hayat usaresi konumundaki takva meselesine yoğunlaşabilmek sayesinde büyükleri anlamak mümkün olabilecektir. Büyükler, tam manasıyla anlaşılamaz belki; fakat bu yolun asfalt taşı olma fedakarlığını gösterebilme bile insana çok çeşitli ekstra lütuflar kazandırabilecektir. Kendimizi bu durumda değerlendirmeli, zamanın gidişatına göre de “bu iş bizden geçmiş; onlar öyleydi biz ise böyle, onlar büyük insan işiymiş” dememeliyiz…
Kişi sevdiğiyle ve sevdiğinin yaptığı işlerle beraberdir. Kişinin sevgisi rıza-i ilahi dairesinde öyle bir konum izhar eder ki bazen, yediveren başaklar çerçevesi bile riyazi ölçüleri anlatmakta aciz kalır. Bu konum, riyazi ölçülere denk gelmez, Allah’ın rahmeti ve lütfu, kendi sıfatları ölçüsünde öyle sonsuzdur ki, sonsuzluğa adım atma gayesiyle yaşayanlara bu armağanlar gelir. Atılan adımlara hızlı yürüme, yürüyene koşarak gitme (kutsi hadis perspektifinde) mukabelesi, ilahi rahmetin bir betimlemesidir.
İnsan, öyle bir hayat yaşamalıdır ki, simasına bakıldığı zaman Allah’ı hatırlatmalı, Allah’ı düşünmeye vesile olacak davranış sahibi bir insan akla gelmelidir. Müslüman öyle bir kahramanlık ölçüsü sunmalıdır ki, onunla sohbet edilince ilahi rahmetin bir sekine halinde üzerine boşaldığını fark edebilecek donanıma sahip bulunabilmelidir. Mü’min öyle bir kul olmalıdır ki, elinden tutulup da musafaha yapıldığında Cennet’e ait karinelerin bahşedildiğini hissedebilmeli.. bu anlatılanlar ibretlik birer tabloydu ve yaşandı, yaşanmaya da devam edecektir Allah’ın inayet ve keremiyle..
Subjektif bir mesajımı (başımı ayakları altına rahatlıkla koyabileceğim) Müslüman kardeşlerime sunmak istiyorum:
Malum olduğu üzere, Medine şehri, Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem)’in hayat-ı seniyyelerini idame ettirdikleri bir beldeydi.. bu kutlu beldede bulunan bazı talihli hurma ağaçlarının bu Nur İnsan (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından dikilmiş olduğu da bir gerçektir. Soframızda tükettiğimiz bu hurmaların Medine’den gelme ihtimalinin olduğu da bir gerçek iken, bu talihli çekirdekleri de çöpe atmanın bir talihsizlik olması endişesini taşımaktayım. İnsanı niyeti kurtaracağı gibi, bu gibi derin düşünceli amelleri acizane vefalı toprakla paylaşmanın daha isabetli bir karar olacağını belirtmek isterim. Bununla birlikte, dinimizin mihengi konumundaki “kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız” hadis-i sübhaniyesine de tezat teşkil etmemek bizim için bir değer atfedecektir.
Alvarlı Efe hazretlerinin “Medine’deki uyuz köpek” lafına karşı göstermiş olduğu hassasiyet de göz önünde bulundurulursa, hassasiyetin bazen takvaya giden bir yol olduğu da derk edilecektir.
Alvarlı Efe’nin bu davranışını anlamaya çalışmak, takvayı hecelemek demektir…
Gürsel ÇOPUR
Hayat dehlizinde insanoğlu her türlü ahlaki düsturlarla techiz olmasına mukabil, hedefine al(a)madığı takva pervanesini kullanma istidadına her zaman erememiştir. Hele ahirzamanın zehirli dilini her dakika çıkardığı demlerde, “dem Sen’indir, masivayı terk” diyebilen er oğlu erlerin de kaht-ı ricale uğramış bulunması bir realitedir. Bize ümitsizliğe düşmek yaraşmaz, bir şeye ulaşılmıyorsa tümden de terk edilmez.
Masiva boynumuza sarılıp da arkadaşlık kurma teklifinde bulunsa bile, er oğlu erlerin yapacağı şeyler Yusufvari (aleyhisselam) hamle izdüşümleridir. Masivadan kurtulmadan takvayı yakalamak mümkün değildir; sünnetullah muvacehesinde hakikat budur. Davud-u Tai hazretlerinin de komşusuna “küp içinde devemi kaybettim onu arıyorum” diyerek komşusunun hatasını hatırlatmasını meseleye örnek olarak gösterebiliriz. Örnek insanların örnekleri çoktur, meselenin vicahi yüzüne bakmadan hayat usaresi konumundaki takva meselesine yoğunlaşabilmek sayesinde büyükleri anlamak mümkün olabilecektir. Büyükler, tam manasıyla anlaşılamaz belki; fakat bu yolun asfalt taşı olma fedakarlığını gösterebilme bile insana çok çeşitli ekstra lütuflar kazandırabilecektir. Kendimizi bu durumda değerlendirmeli, zamanın gidişatına göre de “bu iş bizden geçmiş; onlar öyleydi biz ise böyle, onlar büyük insan işiymiş” dememeliyiz…
Kişi sevdiğiyle ve sevdiğinin yaptığı işlerle beraberdir. Kişinin sevgisi rıza-i ilahi dairesinde öyle bir konum izhar eder ki bazen, yediveren başaklar çerçevesi bile riyazi ölçüleri anlatmakta aciz kalır. Bu konum, riyazi ölçülere denk gelmez, Allah’ın rahmeti ve lütfu, kendi sıfatları ölçüsünde öyle sonsuzdur ki, sonsuzluğa adım atma gayesiyle yaşayanlara bu armağanlar gelir. Atılan adımlara hızlı yürüme, yürüyene koşarak gitme (kutsi hadis perspektifinde) mukabelesi, ilahi rahmetin bir betimlemesidir.
İnsan, öyle bir hayat yaşamalıdır ki, simasına bakıldığı zaman Allah’ı hatırlatmalı, Allah’ı düşünmeye vesile olacak davranış sahibi bir insan akla gelmelidir. Müslüman öyle bir kahramanlık ölçüsü sunmalıdır ki, onunla sohbet edilince ilahi rahmetin bir sekine halinde üzerine boşaldığını fark edebilecek donanıma sahip bulunabilmelidir. Mü’min öyle bir kul olmalıdır ki, elinden tutulup da musafaha yapıldığında Cennet’e ait karinelerin bahşedildiğini hissedebilmeli.. bu anlatılanlar ibretlik birer tabloydu ve yaşandı, yaşanmaya da devam edecektir Allah’ın inayet ve keremiyle..
Subjektif bir mesajımı (başımı ayakları altına rahatlıkla koyabileceğim) Müslüman kardeşlerime sunmak istiyorum:
Malum olduğu üzere, Medine şehri, Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem)’in hayat-ı seniyyelerini idame ettirdikleri bir beldeydi.. bu kutlu beldede bulunan bazı talihli hurma ağaçlarının bu Nur İnsan (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından dikilmiş olduğu da bir gerçektir. Soframızda tükettiğimiz bu hurmaların Medine’den gelme ihtimalinin olduğu da bir gerçek iken, bu talihli çekirdekleri de çöpe atmanın bir talihsizlik olması endişesini taşımaktayım. İnsanı niyeti kurtaracağı gibi, bu gibi derin düşünceli amelleri acizane vefalı toprakla paylaşmanın daha isabetli bir karar olacağını belirtmek isterim. Bununla birlikte, dinimizin mihengi konumundaki “kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız” hadis-i sübhaniyesine de tezat teşkil etmemek bizim için bir değer atfedecektir.
Alvarlı Efe hazretlerinin “Medine’deki uyuz köpek” lafına karşı göstermiş olduğu hassasiyet de göz önünde bulundurulursa, hassasiyetin bazen takvaya giden bir yol olduğu da derk edilecektir.
Alvarlı Efe’nin bu davranışını anlamaya çalışmak, takvayı hecelemek demektir…
Gürsel ÇOPUR