Bakara / 267. Ayet
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّٓا اَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْاَرْضِۖ وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَب۪يثَ مِنْهُ تُنْفِقُونَ وَلَسْتُمْ بِاٰخِذ۪يهِ اِلَّٓا اَنْ تُغْمِضُوا ف۪يهِۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ حَم۪يدٌ

Ey iman edenler! Çalýþýp ürettiðiniz mallarýn ve sizin için yerden çýkardýðýmýz ürünlerin iyi, temiz ve helâl olanýndan Allah yolunda harcayýn. Size verildiðinde gözünüzü yummadan alamayacaðýnýz kötü þeyleri, iyilik yapacaðým diye baþkasýna vermeye kalkýþmayýn. Þunu bilin ki, Allah'ýn hiçbir þeye ihtiyacý yoktur; O her türlü övgüye lâyýktýr.

Hazret-i Ümmü Gülsüm (r.a)Üçüncü Nur Parçası

Başlatan DAMRAM, Haziran 19, 2009, 05:23:47 ÖS

DAMRAM

Ziyaretçi
Hazret-i Ümmü Gülsüm (r.a)Üçüncü Nur Parçası

Ümmü Gülsüm radıyallahu anha, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin üçüncü kızı... Mekke müşriklerinin şiddetli ambargoları altında büyüyen çilekeş bir genç... Annesi ve iki ablasının vefatlarını küçük yaşta gören sabır ve metanet sahibi bir iman eri... Ablası Rukıyye (r.anh'') ile kader çizgileri birbirine benzeyen ikiz gibi iki kardeş... Her ikisi de iman ve edeb ''bidesi Hz. Osman (r.a.)'a nik''hlanarak onun "Zinnûreyn=iki nur sahibi" diye ünvan almasına vesile olan bahtiyarlardan.

O, Mekke'de bi'setten = peygamberlikten önce doğdu. Kureyşliler kendi aralarında: "Muhammed'in kızlardan başka çocuğu olmuyor..." diye konuşuyorlardı. Ne söylediklerinin, farkında bile değillerdi. Onlar kız çocuğu doğduğunda diri diri kumlara gömecek kadar c''hiliyet içerisinde merhametsiz ve meymenetsiz vahşi kimselerdi. Onların ceh''let ve vahşet hallerini ''yet-i celîle şöyle bildiriyor: "Onlardan birine kız müjdelendiği zaman öfkelenmiş olarak yüzü kapkara kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün! Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür..." (Nahl sûresi; 58 - 59)




Sevgili Peygamberimizin üçüncü kızı böyle bir c''hiliyet ve vahşet içerisinde yaşayan toplumda dünyaya geldi. Dolgun yüzlü güzel olduğundan dolayı ona Ümmü Gülsüm adı verildi. Peygamberlikten önce gelişip büyüdü. Ablası Rukıyye ile ikiz gibiydiler. Her ikisi de cahiliye döneminde Ebû Leheb'in oğullarına istendiler. Fakat Rabbımız o gülleri, müşrik eli değmeden kurtarıp tekrar baba ocağına döndürdü.

Ümmü Gülsüm ve kızkardeşleri Hz. Hatice (r.anh'') ile birlikte İsl''m'la ilk şereflenenlerdendir. Cahiliye döneminde Uteybe ile nikahlanmıştı. Allah Te''l'' "Tebbet" sûresini n''zil buyurunca; Ebû Leheb oğullarına baskı yaptı ve O'nun kızlarını boşayın dedi. Onlar da babalarının sözünü tuttu. Böylece habîbinin gülleri iman ve insanlıktan nasibi olmayan müşrik ellerdenkurtulmuş oldu.

Kısa bir zaman sonra Hz. Rukıyye, Hz. Osman ile evlenip Habeşistan'a ailecek hicret ettiler. Ümmü Gülsüm (r.anh'') kızkardeşi F''tıma ile beraber Mekke'de Habîb-i Ekrem (s.a.) efendimizin yanında kaldılar. İki ablası evlenmişti. Ev işleri ona kalmıştı. Hayatın sıkıntıları, müşriklerin eza, cefa ve ambargoları artmıştı. Haşimoğullarıyla birlikte müslümanlar Ebû T''lip mahallesinde hapsedilmişti. Üç yıl süren bu ambargoda aç ve susuz bırakılmışlardı. Ümmü Gülsüm (r.anh'') bu zor ve sıkıntılı günlerde anne ve babasının elem ve kederini hafifletmeye çalıştı. Üzerine düşen sorumluluğu idrak ederek annesine: "Üzülme anneciğim!.." diye onu teselli etti. Allah herşeye kadirdir. Bu çilelerin de sona ereceği bir zamanıvar diye sabretti. Sabrının mük''fatını Allah Te''l'''dan bekledi. Günler sıkıntı içerisinde bir bir geçmekteydi. Birgün Ebû T''lib müslümanların kuşatıldığı mahalleye geldi ve ambargonun kalktığını müjdeledi. K''be'ye asılan vesîkanın parçalandığını haber verdi. Bu haber müslümanları çok sevindirdi.

İsl''m'ın ilk yiğitleri çok çileler çekti. Ama onlar asla imanlarından taviz vermedi. Çektiği sıkıntılar onların azimlerini biledi ve imanlarını kuvvetlendirdi. Hz. Hatice (r.anh'') annemiz bu kuşatmadan çok yıpranmış ve zayıf düşmüştü. Rahatsızlanıp yatağa düştü. Kızları Zeynep, Ümmü Gülsüm ve F''tıma baş ucunda hep hizmette idiler. Hicretin onuncu yılı ramazan ayına girilmişti. Hastalığı gün geçtikçe artmaktaydı. Ramazanın onuncu günü Hz. Hatice annemiz ruhunu Mevl''sına teslim ederek sevdiklerini geride bıraktı. Resûl-i Ekrem (s.a.) pek sevgili ailesini kendi eliyle Hacun Kabristanına defnetti.

Yeryüzünde ilk müslüman ve "Ondan daha hayırlı bir eş yoktur." iltifatına mazhar Hz. Hatice annemizin vefatından sonra Ümmü Gülsüm (r.anh'')'nın ev içindeki sorumluluğu daha da arttı. Zira babasının evinden ilk sorumlu o idi. Evin bakımı, hizmetleri abla olarak ona kaldı. Babacığının Hak dav''sını tebliğdeki karşılaştığı sıkıntıları o çok iyi bilmekteydi. Mekke artık müslümanlara dar gelmeğe başlamışdı. Hicret izni verilince, önce sah''bîler, sonra İki Cihan Güneşi Efendimiz Medine'ye hicret ettiler. Daha sonra da aile efradı annelerimiz ve kızları Medine'ye getirildiler.

Ümmü Gülsüm (r.anh'') Medine'ye hicret edince ablası Rukıyye (r.anh'') rahatsızlanmış yatıyordu. Vefatına kadar hem babasına hem ablasına hizmet etti. Bu arada müşriklerin Medine'ye saldıracağı haberi geldi. Sevgili babaları Resûl-i Ekrem (s.a.)efendimiz Kureyşlileri Bedir'de karşılamak üzere ash''bıyla anlaştı. Hz. Osman'ı Medine'de bıraktı. Rukıyye (r.anh'')nın rahatsızlığı gittikçe şiddetlendi ve Bedir zaferinin müjdeli haberleri Medine'ye ulaştığı sıralarda ruhunu teslim etti. Cennetü'l-Bakî'a defnedildi. Fahr-i K''inat (s.a) Efendimiz Kabrinin başına geldi ve dua etti.

Hz. Osman (r.a.) Rukıyye (r.anh'') ile çileli, sıkıntılı fakat mes'ud bir hayat yaşadı. Þimdi ise iman ve neşe dolu, sabır ve metanetle çilelere tahammül eden bir hayat arkadaşını kaybetmişdi. Üstelik, hem de Rasûlullah (s.a.) ile olan hısımlık ve yakınlık bağları maddeten kesilmişti. Bunun için çok üzülüyordu. Yakınları ona bir hayli kız ismi vererek evlenmesini teklif etmişlerdi. O ise; "Hz. Rukıyye'nin yerini kimse dolduramaz" diyerek hepsini geri çevirdi. Hz. Ömer (r.a.) kızı Hafsa'yı teklif etti. Ona da müsbet cevap vermedi. Hatta buna üzülen Hz. Ömer doğru Fahr-i K''inat (s.a.) Efendimizin huzuruna geldi ve: "Ya Rasûlallah! Hafsa ile evlenmeleri için Ebû Bekir ve Osman'a teklifte bulundum. Hiçbir cevap alamadım." diye canının sıkıldığını söyledi. İki Cihan Güneşi Efendimiz, Hz. Ömer'in bu cel''l ve öfkesini şu sözleriyle teskin etmeğe çalıştı: "Hafsa, Osman'dan daha hayırlısı ile, Osman da Hafsa'dan daha hayırlısı ile evlenecek" diyerek hatırını hoş etmeğe gayret etti. Böyle bir müjde ile onun gönlünü aldı.


Hz. Osman (r.a.) yine bir gün üzüntülü ve ağlamaklı bir halde Resûl-i Ekrem (s.a.) efendimizin huzuruna vardı. Elem ve kederini yüzünden okuyan Fahr-i K''inat (s.a.) efendimiz onun hal ve hatırını sordu ve: "Ey Osman! neden bu kadar üzüntülüsün?" buyurdu. O da; "Y'' Rasûlallah! Ben üzülmeyeyim de kim üzülsün? Kızınızın vefatıyla yalnız kaldım. Daha da mühimmi sizinle olan hısımlık bağım koptu." dedi. Bunun üzerina Rasûlullah (s.a.): "Ey Osman! İşte Cebr''il! Allah'ın Ümmü Gülsüm'ü de sana nik''hlamamı emrettiğini bildiriyor." buyurdu. Bu müjdeye Hz. Osman (r.a.) çok sevindi.

Anneler sultanı Hz. Hatice (r.anh'')'nın yokluğunu hissettirmemek için bütün kadınlar seferber olup Ümmü Gülsüm'e yardımcı oldu. Kısa zamanda hazırlıklar tamamlandı. Nihayet hicretin üçüncü yılı Rebiülevvel ayında düğünleri yapıldı. Hz. Osman (r.a.) böylece ikinci defa Resûl-i Ekrem(s.a.) efendimize damat olma şerefini elde etti. Bundan böyle "Zinnûreyn = iki nur sahibi" ünvanıyla çağrıldı.

Ümmü Gülsüm (r.anh'') altı sene Hz. Osman (r.a.) ile birlikte huzur ve neşe dolu, mesûd bir hayat yaşadı. Hudeybiye mu''hedesinde beyat-ı rıdvan'da bulundu. Kaza umresine katıldı. Mekke Fethine iştirak etti.

Sevgili Peygamberimizin n''zenin üçüncü gülü Ümmü Gülsüm (r.anh'') hicretin dokuzuncu yılında hastalandı. Babası ve kocası Tebük seferine çıkmışlardı. Gün geçtikçe hastalığı ağırlaştı. Kardeşi F''tıma ve bütün hanım sah''bîler çok üzülüyordu. Çünkü yanında babası da yoktu kocası da... 27 yaşına yeni girmişti. Çocuğu da olmamıştı. Fahr-i K''inat (s.a.) Efendimizin genç bir yavrusu daha hayata gözlerini yummak üzereydi. Ümmü Gülsüm (r.anh'') son nefesini alıp verirken İsl''m ordusunun Medine'ye girdiği haberi geldi. Babası ve kocasının sağ s''lim döndüklerini duyunca biraz kendine gelir gibi oldu. Fakat çok geçmeden ruhunu teslim ederek ebedî yurduna uçtu.

İki Cihan Güneşi efendimiz kızının yanına girdiğinde Ümmü Gülsüm'ün bedeni daha yeni soğuyordu. Efendimiz sevgili damadı Hz. Osman'ın koluna girip dışarı çıkardı. Hz. Safiyye, Esma ve Ümmü Atıyye içeri girdi. Efendimiz bu kadınlara: "Kızım Ümmü Gülsüm'ü üç, beş veya daha fazla yıkayınız." buyurdu. Gasil ve kefenleme işi bitince erkekler içeri girip cen''zeyi dışarı çıkardılar. Cen''ze namazını Fahr-i K''inat (s.a.) efendimiz kıldırdı. Du'' ve gözyaşları arasında Baki' kabristanlığına ablaları Rukıye ve Zeyneb'in yanına defnedildi.

Ümmü Gülsüm (r.anh'')'nın vefatı Hz. Osman (r.a.)'ı çok mahzun etmişti. İki Cihan Güneşi Efendimiz onu teselli için: "On tane kızım olsaydı biri öldükçe onları birer birer Osman'a nikahlardım." buyurdu. Ona sevgi dolu iltifatta bulundu.

Cen''b-ı Hak'tan onlardaki edeb, hürmet ve muhabbeti bizlere de lutfetmesini ve şefaatlerine n''il eylemesini niyaz ederim. Amin.

Kaynak:Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi

SMF 2.1.3 © 2022, Simple Machines, TinyPortal 2.2.2 © 2005-2022
Sayfa 0.065 saniyede 25 sorgu ile oluşturuldu.
Lithium theme by Bloc © 2017