Aralık 22, 2008, 12:44:57 ÖÖ
Hilafet Meselesi Hakkındaki İhtilafın Aşamaları
Peygamber Efendimiz (S.A.V.)´den, kendisinin, vefatından sonra yerine kimin Halife olacağına dair kesin bir delil veya açık bir işaret gelmemiştir. Bu hususta sadece, Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ölüm hastalığında iken Hz. Ebubekir (R.A.)´in müslümanlara imam olmasını emretmesinden başka bir şey yoktur. Bir kısım insanlar, bu işaretten, Hz, Ebubekir (R.A.)´in müslümanlara Halife olması gerektiği sonucunu çıkarmışlardır ve şöyle demişlerdir: «Re-sulûllah (S.A.V.) Ebubekir (R.A.)´i dinimiz hususunda seçmiş ve onu münasip görmüştür. Biz onu dünyamız için neden münasip görmeyelim?» Fakat bu, yorum gerektirmeyen bir olayı, gerektiriyormuş gibi saymaktır. Çünkü dünya siyaseti, dinî işlere benzemez. Bu sebeple buradaki işaret açık değildir. Bunlara ilaveten «Sakife» toplantısında Muhacirlerle Ensar, Halifenin hangi kabileden olacağı hususunda münakaşa ederlerken toplantıda bulunanlardan herhangi biri yukarıda ifade edilen delile dayanmamıştır.Toplantıda bulunanların, namazda imam olmakla, Halife olmak arasında bir bağlantı kurmadıkları anlaşılmaktadır. Ayrıca, bir işaret olduğu kabul edilse bile bu husus, sadece Hz. Ebubekir (R.A.)´m şahsına mahsus bir işarettir. Halifenin nasıl başa geçirileceği meselesini halletmiş sayılmaz.
Burada okuyucu: Kur´an-ı Kerim niçin Halifeliğin temel prensiplerini zikretmemiştir? ve sünnet-i seniyye, Halifeliğin şartlarını ve Halife olacak kişinin sıfatlarını neden beyan etmemiştir? diye sorabilir. Buna cevaben deriz ki: «Kur´an-ı Kerim, îsl''mî yönetimin üç temel prensibini beyan etmiştir. Bunlar, «Adalet», «İstişare» ve ister istemez «emir sahibine itaat etmektir. Ancak, emir sahibi bir günah işlemeyi emrederse onu dinlemek ve ona itaat etmek caiz değildir. Kdalet hakkında ''yet-i kerimeler, mevcuttur. Bunların adalete delil olmaları kesindir, bu hususta hiçbir şüpheye yer yoktur.
İstişareyi, gökten kendisine vahiy gelen Peygamber Efendimiz (S.A.V.) emretmiştir. Onun hakkında da Allah Teal'' şöyle buyurmaktadır : «Onun her konuştuğu, Allah tarafından vahyedüen bir vahiyden başka bir şey değildir. Ona o vahyi, son derece kuvvetli bir melek Öğretti.»[5]
Yine Allah Teal'' peygamberine istişareyi emrederken şöyle buyurmuştur: «...İşlerde onlarla istişare et...»[6] Allah Teal'' istişareyi hakkında nass bulunmayan hususlarda müslûmanlann bütün işlerinde umumî bir prensip kıldığını beyan ederek şöyle buyurmuştur : «Müslümanların işi, aralarında yapılan istişare ile halledilir.»[7]
îtaat ise, Kur´an-ı Kerim ile sabittir. Bu hususta Alllah Teal'' şöyle buyurur: «Ey iman edenler, Allah´a itaat edin. Peygamber´e ve sizden olan idarecilere de itaat edin. Eğer Allah´a ve ''hiret gününe iman ediyorsanız, aranızda herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düştü günüz zaman onun hükmünü, Allah´a ve Pevgamber´e havale edin...»[8]
Peygamber Efendimiz de bu hususta şöyle buyurur: «Müslüman kişinin, istediği veya istemediği şeylerde emir sahibine itaat etmesi gerekir. Ancak günah bir iş emredilirse dinlemesi ve itaat etmesi caiz değildir.»[9]
İsl''m şeriatı bu üç temel prensibi getirerek Isl''mi bir yönetimin üzerine kurulduğu direkleri beyan etmektedir.
Þüphesiz ki idareciyi seçme, onun icraatını denetleme ve onun haklarını tayin etmede temel prensip sayılan istişare, toplumlara, milletlere ve çeşitli durumlara göre değişmektedir. İşte bu sebeplerle İstişare için belli bir usul tayin etmek caiz ve uygun değildir. Bunun içindir ki Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Halifenin seçimi için belirli bir yol ve değişmez bir usul koymamıştır. Çünkü, en mükemmel nizamlar bile milletten millete değişmektedir.
İstişare yoluyla seçilen idareci, mutlak bir yetkiye sahip değildir. O, birinci olarak dinî hükümlerle bağlıdır. Zaten onları tatbik etmek, idareciliğin birinci gayesidir. İkinci olarak, idareci istişare ile bağlıdır. îdarecnin yanında, kendileriyle istişare edebileceği, hatta kendisini doğruya sevkedecek kişileri bulundurması gerekir.
Bütün bu izahlardan sonra deriz ki: Müslümanlar, yukarıda zikredilen sebeplerden dolayı, Peygamber Efendimiz (S.A.V.)´in vefatını müteakiben, müslümanları idare etme hususunda kimin Resulûllah´a Halife olacağı meselesinde ihtilafa düşmüşlerdir.
a) Ensar s Peygamber Efendimiz ve muhacirleri barındırma ve onlara yardım etme meziyetlerinden dolayı, Halifenin kendilerinden olması görüşünde idiler. Evet, Ensar, îsl''mın koruyuculuğunu yapmış ve Resulûllah (S.A.V.)´a yardım etmişlerdir.
Ensar, Resulûllah´m, Hilafeti, herhangi bir ´Arap kabilesi veya ailesine tahsis ettiği görüşünde değillerdi.
b) Başta Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer olmak üzere diğer bir gurup ise Halifeliğin, muhacirlere ait olduğu görüşünde idiler. Çünkü onlar daha önce müslüman olmuşlardı. Bir de Araplar, ancak Ku-reyş kabilesine boyun eğerlerdi.
c) Üçüncü bir gurup ise Halifeliğin, Peygamber Efendimiz (S.A.V.)´in ailesi Haşimoğullarına ait olduğu görüşünü ileri sürdüler ve daha önce müslüman olması, zor durumlarda İsl''mı savunması ve ilimde, dini anlamada ileri bir seviyede olması hasebiyle Haşim-oğullarınm en üstünü olan Ali b. Ebi Talib´in Halife seçilmesini istediler.
İhtilaf uzun sürmedi. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer´in katıldığı gurup Benî Saîde Sakifesi toplantısında ağır bastı ve Halifeliğe Hz. Ebubekir seçildi. Ensar´dan olan Sa´d îbn-i Ubade hariç, oy birliği ile Hz. Ebubekir´e biat edildi. Böylece bilinci görüş olan Ensarın görüşü tarihe karıştı. Daha sonra bu görüşe davet eden herhangi bir mezhep görülmedi.
Üçüncü görüş ise, üçüncü Halifenin sonuna kadar yatışmış olarak kaldı.
Müslümanların Hilafet hakkındaki´ ihtilafları Hz. Ebubekir ye Hz. Ömer dönemlerinde ve Osman-ı Zinnureyn döneminin büyük bir bölümünde yatışmış vaziyette idi. Çünkü Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer´in şahsiyetleri ve Hz. Ömer´in müslümanlara karşı şefkatli, adaletli ve titiz davranışı, ortaya fitnelerin çıkışını engellemede büyük rol oynamıştır. Buna ilaveten müslümanlar, Allah yolunda cihad etmekle ve îsl''m iktidarının genişlemesine sebep olan fetihlerin organizesi hususunda birbirleriyle yardımlaşma ile meşgul idiler. Bu sebeple Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer dönemleri boyunca ve Hz. Osman döneminin büyük bir bölümünde tarih, Hilafet hakkında herhangi bir ihtilaf kaydetmemiştir. Ancak şehit Halife Hz..Osman (R.A.) döneminin sonundaki fitnelerle tekrar ihtilaflar başgöstermiştir.
Hz. Osman (R.A.) döneminde başgösteren fitnenin sebeplerinin izahına geçmeden önce, adıgeçen üç Halifenin Hilafete getirilme yollarını zikredelim: Sahabe-i Kiram Halifelerin başa getirilmelerinde üç yol takibetmişlerdir. Her Halifenin başa getiriliş şekli, diğerlerinden değişik olmuştur.
Birinci yol: Seçim usulüdür. Hz. Ebubekir Essıddıyk bu yolla Halife olmuştur. Seçim, müslümanlar arasında doğrudan yapılmış ve Benî Saide Sakifesinde derhal uygulanmıştır.
İkinci yol: Veliahd tayin etme yoludur. Hz. Ömer (R.K) bu yolla Halife olmuştur. Hz. Ebubekir (R.A.) Hz. Ömer (R.A.)´i seçmiş kendisinden sonra onu Halife tayin etmiş ve müslümanlardan biat almıştır.
Üçüncü yol: Başta bulunan Halifenin bir heyet seçip seçilen heyetin, aralarından birini tayin edip müslüm''nların biatma arzetmeleri yoludur. Bu yol, yaralanıp ölüm haline geldiğinde Hz. Ömer (R.A.)´m baş vurduğu yoldur. Hz. Ömer, Hilafet meselesini altı kişiden oluşan bir heyete bıraktı. Bunlar, ittifak ettikten sonra aralarından birini Halife seçip, biat etmeleri için müslümaniara arzede-ceklerdi. Seçilen bu altı kişi, aralarından Hz. Osman (R.A.)´ı Halife seçtiler ve biat için müslümaniara aday gösterdiler. Müslümanlar da biat ettiler. Biat edenlerin arasında Mikdad bin Elesved gibi ihtilafları önlemek için, istemeyerek biat edenler de bulunuyordu. Böylece Hz. Osman (R.A.) Hilafete getirildi. Ne var ki bu Halifenin döneminde büyük ihtilaflar başgösterdi, bu ihtilaftan deniz dalgaları gibi fitneler doğdu. Bu fitneler, müslüm''nların siyasî yönden parçalanmalarının ve siyasî mezheplerin ortaya çıkmasının başlıca sebebi idi.
Bu fitnelerin veya Hz. Osman devrinde ortaya çıkan şiddetli ihtilafın bir çok sebebi vardı:
Bana öyle bir resim çiz ki... Gözlerim açýkken deðil, kapatýnca göreyim!