Aralık 27, 2008, 07:01:15 ÖS
2) Vahdaniyet ve Tekvin
Allah Teal''´nin, yaratma ve varetmede tek oluşu.
Tevhidin (Allah´i birlemenin) bu bölümünün esası şudur: Þüphesi? ki gökleri, yeri ve aralarında bulunanları, Allah yaratmıştır. Allah in. varlıkları yaratmasında hiçbir ortağı yoktur. Hükümlerinde ve idaresinde hiçbirşey O´na karşı çıkamaz. Yaratılanlardan hiç birinin isteği, Allah´ın iradesine karşı çıkamaz, herhangi bir şeyi meydana getirmekte O´na ortak olamaz. Her iş ve herşey Allah´dan ebr ve sonunda yine O´na döner.[35]
a) Cebir ve İhtiyar:
Cebir ve ihtiyar meseleleri, burada da büyük bir tartışma konusu olmuştur. Cehmiye, Mutezile ve Matüridiye´nin bu konu ile ügüi görüşlerini daha önce görmüştük. Acaba günümüzde kendilerini «Selefiler» diye adlandıranlarm t''bi oldukları îl vi Teymiyye´nin nakletmeye çalıştığı Selefîlerin cebir ve ihtiyar konusundaki görüşleri nelerdir?
lbn-i Teymiyye, bu konuda Eş´arilere karşı çıkıyor ve açıkça onların Cebriyeci olduklarını söylüyor. îbn-i Teymiyye, Eş´arîlerin, kulun fiili ile kesbini birbirinden ayırdıklarını, fiilin, Allah tarafından yaratıldığını, ?kesb»m ise kula ait olduğunu söylemelerini eleştiriyor ve şunları ileri sürüyor: «Eğer «kesb» sadece kulun iradesinin, Allah´ın iradesine yaklaşmasından ibaret ise bu, sorumluluk yüklenmeye, ceza ve mük''fat kazanmaya kaynak olamaz. Þayet «kesb? etkisi olan, yön veren, icad eden, yapan ve imal eden bir güç, bir nü ise, bu takdirde kulun fiili, kendi gücüyle meydana gelmiştir. Eğer kesb, bu m''n''da kabul edildiği halde «Kesb, Allah´a aittir» denilirse btı, «Cebriyecilik» olur. Þayet «kesb»in kula ait olduğu söylenirse, bu da Mr´ezileîiğin ta kendisi olur.
İbn-i Teyiaiyye, Mutezile mezhebini de eleştiriyor. Ancak, Mutezile mezhebinin, cebir ve ihtiyar mevzuunda Eş´arilerden akla daha yakın olduğunu söylüyor.
İbn-i Teymiyye´ye göre, Selef mezhebinin esasları-. «Kadere, hayır ve şerriyle iman etmek, Allah´ın kudret ve iradecinin herşeyi kapsadığına, Allah´ın, kulları ve onlardaki bütün güçleri yarattığına ve kulun, kendi kudret´ve iradesiyle dilediğini yaptığına inanmaktır." İbn-i Teymiyye, bu hususta şunları ilave ediyor: «Bilinmesi gereken hususlardan biri de şudur ki; ümmetin selefinin mezhebi, şu sözleriyle ifade buyuruhnuştur: «Allah, herşeyi yaratandır. Allah kulunu; basma bir fel''ket geldiği zaman feryad eden, bir iyiliğe uğradığı zaman .ise, çok cimrileşen bir varlık olarak yarattı. Kul, gerçekten kendi fiilini yapandır. Kulun, kudreti, iradesi ve dilemesi mevcuttur. Allah Teal'' şöyle buyurmuştur: «Kur´an, ''lemlere ancak bir öğüt ve uyandır. Bilhassa içinizden, doğru yolu bulmak isteyenler için. Âlemlerin îlabbi olan Allah birşeyi dilemedikçe siz dileyemezsiniz.»[36]
Ibn-i Teymiyye, Allah Teal''´nın kudreti olduğunu, kudretinin, herşeyi kapsadığını, ayni zamanda kulun da kudreti olduğunu, sorumluluk hissedecek bir güce sahibolduğunu, Allah´ın kudretinin umumî mahiyette olduğunu, kulun, kudret ve iradeye sahip oluşunun, nasslarla sabit olduğunu, keza kulun ihsas ve ihtiyaçlarının da nasslarla beyan edildiğini ifade eder ve şu üç hususu ortaya koyar.
1) Allah Teal'' herşeyin yaratıcısıdır. Kainatta hiçbirşey O´nun iradesi dışında değildir. Hiçbirşey, Allah´ın iradesine karşı duramaz, (îbn-i Teymiyye, burada Cebriye mezhebiyîe birleşmektedir.)
2) Kul, gerçekten, iş yapan bir varlıktır. Kulun kendisini, yaptıklarından sorumlu tutacak tam bir iradesi ve gücü vardır. (îbn-i Teymiyye burada da, Mutezile ile birleşmektedir.)
3) Allah, hayrı kolaylaştırır. Yapılmasına rızası vardır ve onu sever. Þerri ise, kolayla ştırmaz ve sevmez. (İbn-i Teymiyye, burada da Mutezileden ayrılır.)
Burada akla gelen önemli nokta şudur: İbn-i Teymiyye, nasıl oluyor da birbirine zıt olan bu meseleleri birbiriyle bağdaştırıyor? Mesel'': Allah Teal''´nm, günahk''rı cezalandırmasında ve iyilik işleyeni mük''fatlandırmasında adaletli olacağı düşüncesiyle, bütün işlerin Allah tarafından yaratıldığı düşüncesini nasıl bağdaştırabiliyor?
Buna şu cevap verilebilir: Öyle görünüyor ki; îbn-i Teymiyye, kulun fiillerinin, kulda bulunan bir kudretten dolayı kendisine nisbet edildiği, kuldaki bu kudreti, Allah´ın ona vermesi sebebiyle de bu fiillerin, Allah´a isnad edildiği ve bu fiillerin sebep ve kaynaklarının, Allah Teal'' olduğu kanaatmdadır.
İbn-i Teymiyye bu hususta şunları söylüyor: «Allah Teaî'', bütün varlıkları, onları bağladığı sebeplerle birlikte yaratmıştır. Allah Teal'' hem kulun kendisini, hem de kuldaki iş yapma kudretini yaratmıştır. Çünkü kul, gerçekten kendi fiilini kendi yapar. Ehl-i sünnetin; kulun fiilinin, Allah´ın iradesi ve kudretiyle yaratıldığını söylemesi, diğer eşyanın, sebepleriyle birlikte yaratıldıklarını söylemesi gibidir.»
Evet, İbn-i Teymiyye´ye göre, «Kulun fiilini Alîah yarattı» demek; «O fiilleri meydana getiren kuldaki sebepleri Allah yarattı.» demektir.
îbn-i Teymiyye bu görüşüyle, büyük ölçüde Mutezüe mezhebiyle birleşmektedir. Bu nedenle İbn-i Teymiyye, Mutezili ferin, hakka, Eş´arîlerden daha yakın olduklarını söylemiştir. Bununla beraber o, iki noktada, Mutezilelerden ayrılmaktadır.
1) Emirle iradenin arasında bir.bağ bulunmadığı hususunda:
Mutezüîler, Allah. Teal''´nm. emriyle iradesinin, birbirine bağlı olduğu görüşündedirler. Bunlara göre, Allah Teal'', ancak dilediği bir şeyi emreder. Ve yine ancak, dilemediği bir şeyi yasaklar. Allah Teal'', günahın işlenmesini istemediği için onu yasaklamıştır.
İbn-i Teymiyye ise, Allah´ın emriyle iradesinin birbirine bağlı olmadığı görüşündedir. Ona göre, Allah Teaî''; itaat edilmesini diler ve emreder. însanoğlundan meydana gelen günahları dilemez ve yasaklar. Diğer yandan, kulun günah işlemesini irade etmesi, dilemesi; bunların sebeplerim irade etmesi, dilemesi şeklindedir.
2) İbn-i Teymiyye, rıza ve sevgiyi, iradeden farklı olarak mül''haza eder. Ona göre, Allah´ın iradesi, emir ve yasaklarına muhalif olabilir. Fakat rıza ve sevgisi, emir ve yasaklarına muhalif olmaz. Bilakis onlarla birleşir. Mesel'': Allah Teal'', günah -işlenmesini ne sever, ne de razı olur. Fakat onu dileyebilir.
İbn-i Teymiyye, bu hususta bazı Eş´ari ''limleriyle birleşmekte ve şunları söylemektedir: «Bütün fırkalarıyla ehl-i sünnetin çoğunluğu ve Eş´arî taraftarlarının ekserisi, irade ile sevgi ve rızayı birbirinden farklı görürler ve derler ki: «Allah Teal'', hernekadar günah işlenmesini dilese de, onu sevmez, ona razı olmaz. Aksine, ona buğzeder, kızar ve onu yasaklar.» «Bunlar, Allah´ın iradeciyle sevgisini farklı şeyler kabul ederler. Bütün selefin görüşü de budur.»[37]
Görülüyor ki, bu hususta îbn-i Teymiyye´nin mezhebi. Mutezile ile Eş´ari mezhebi arasında yer alan ve genellikle Matüridİ mezhebine yakın olan bir mezheptir. İbn-i Teymiyye, Allah Teal''´nm, kulda bir kudret yarattığı ve bu kudretin yapılan işlerde tesiri olduğu hususunda Matüridî ile birleşmektedir. ´Ancak İbn-i Teymiyye, eşyadaki bu tesirin, Allah´ın, kulda yarattığı bir kudretle meydana geldiği görüşünde iken, Matüridî, Allah´ın, kula verdiği bu kudretin fiillerdeki tesirinin, sadece fiilin kesbinde olduğu görüşündedir.[38]
b) Fiillerin Sebepleri:
Âlimler bu konuda, Allah Teal''´nm yaptığı işlerin sebebi bulunup bulunmadığı hususunu tartışmışlardır. Allah Teal'', yaptıklarını ve yarattıklarını, herhangi bir sebep olmadan mı meydana getirir, yoksa bir sebep düşünülebilir mi?
Eş´ariler, Allah Teal''´nm, varlıkları herhangi bir sebepten dolayı yaratmadığını, aksi takdirde, O´nun iradesinin, kayıt ve şartlarla sınırlanacağını, halbuki Allah´ın, herşeyin yaratıcısı ve her şeyin üstünde olduğunu, «Yaptıklarından sorguya çekilemiyeceğini, kulların ise hesap vereceğini.»[39] söylemişlerdir.
îkinci bir görüş olan, Matüridî´nin görüşünde ise; Allah Teal'', yarattığı varlıkları, emrettiği hükümleri ve yasakladığı hususları mutlaka güzel bir hikmete göre yapmıştır.
İbn-i Teymiyye bu son görücün, Selefin görüşü olduğunu savunarak şöyle der: «Müslümanların da, müslüman olmayanların da görüşü budur. Ebu Hanife´nin, Malik´in, Þafii´nin, Ahmed îbn-i Hanbel´in ve diğerlerinin taraftarlarından bir kısım ''limlerin ve ilm-i kel''m ''limlerinin bazılarının görüşü de budur.»
Bu ikinci görüşte olanlar, Allah´ın iradesinin belli bir hikmete göre değişebileceğini söylemezler. Herhangi bir şeyin hikmetinin, Allah´ı o şeyi yapmaya mecbur edemiyeceğini, ancak, yaptığı şeylerin bir hikmetinin bulunduğunu ve bu görüşün, Allah Teal''´nm, kendisini sıfatlandırdığı «Hakim» sıfatına uygun düştüğünü söylemişlerdir. Ayrıca, bunu söylemekten maksatlarının, Allah´ın yaratmasının, emirlerinin ve yasaklarının üstünlüğünü ortaya koymak olduğunu, yoksa Allah Teal''´nın, sebep ve hikmetlerle bağlı olduğunu ifade etmek istemediklerini beyan etmişlerdir.
Matürİdilerin görüşü olan üçüncü bir görüşe göre ise, Allah Teal'' işlerinde, emir ve yasaklarında, ancak iyi olanı yapar ve emreder. Kötü şeyleri yapmaz ve onları yasaklar. Bu görüşün dayandığı temel esas şudur: Mutezileye göre varlıkların iyilik veya kötülükleri bizzat kendi mahiyetlerinde mevcuttur. Allah, iyi olan şeyin iyiliğini veya kötü olan şeyin kötülüğünü bildirmeden önce de kul, onların nasıl olduklarını aklıyla bilebilir. İşte bu sebeple, Allah Teaî'' ancak iyi olanı emreder ve kötü olanı yasaklar.
İbn-i Teymiyye, bu görüşü reddeder: Buna razı olmaz. Selefin sözlerinin bu görüşe açıkça ters düştüğünü ileri sürer ve bu görüş sahipleri hakkında şunları söyler: «Bunlar, bu meseleyi, kulun yaptığı iyi ve kötü şeylerle kıyas ederler. Kul için gerekli gördükleri şeyi, Allah için de gerekli görürler. Kula haram saydıkları şeyi Allah için de haram sayarlar. Bu tutumlarım da «Adalet ve Hikmet» diye adlandırırlar. Halbuki onların akılları, Allah´ın hikmetini anlamaktan ''cizdir. Pöylece bu adamlar, Allah´ın umumi ve geniş bir iradesi bulunduğunu, O´nun, tam bir ´kudrete sahip olduğunu tesbit edememişlerdir. Allah´ın herşeyc güç yetiren olduğunu takdir edemediler. «Allah neyi dilerse olur, neyi de dilemezse olmaz» diyemediler.[40]
İşte, İbn-i Teymiyye´nin «Cebir ve ihtiyar» «Allah Teal''´mn yaptıklarında hikmet arama» meseleleri hakkındaki görüşleri bunlardır. İbn-i Teymiyye, görüşlerini devamlı olarak, sahabe-i kiram ve tabiinden meydana gelen selef-i salihine istinad ettirir. İbadette Vahdaniyet (Allah´ı birlemek) : İbadette Allah´ı birlemekten maksat şudur. Kul, ibadet ederken, Allah´dan başkasına yönelmemelidir. Bu da iki şeyi gerekli kılmaktadır.
a) Kul, ancak ve sadece Allah´a ibadet etmeli, O´ndan başkasının Hanlığını kabul etmemelidir. Kim, Allah´a ibadet hususunda bir şahsı veya birşeyi Allah´a ortak yaparsa, o kimse Allah´a şirk koşmuş olur. Yine kim, Allah´a yapılan herhangi bir ibadet hususunda, yaratanla yaratılanı eşit tutarsa, o kimse, Allah ile beraber başka ilahlar icadetmiş olur. Yaratıcının tek olduğuna inansa dahi...
Allah Teal'' şu ''yette buyurmaktadır ki: «Yemin olsun ki, eğer onlara «gökleri ve yeri kim yarattı?» diye.sorsan, mutlaka (yarattı) derler.»[41] Müşrik Araplar, göklerin ve yerin yaratıcısının, sadece Allah olduğunu kabul ediyorlardı. Buna rağmen «Allah´a ortak koşanlar» diye isimlendiriliyorlardı. Çünkü onlar. Allah ile birlikte başka şeylere de tapıyorlardı.
b) Allah Teala?ya, Peygamberlerinin dili ile beyan ettiği şekilde ibadet etmemiz l''zımdır. O´na sadece vaciplerde veya müstahaplarda yahut ona itaat ve şükretmeyi hedef alan mubah şeylerde ibadet edilmemelidir.
İbn-i Teymiyye şöyle der. Dua etmekte ibadetlerdendir. Fakat her kim ölülere veya dirilere dua edip yalvarırsa ve onlardan yardım beklerse, o kişi, dinde bid´at icadetmiş olur. Alemlerin Rabbi olan ´Allah´a ortak koşmuş olur ve müminlerin yolundan başka bir yol tutmuş olur. Yine kim, yaratılanları vasıta yaparak Allah1 d an birşey dilerse veya ona yemin ederse, Allah´ın göndermediği bir bid´at icadelmiş olur.»[42]
Selefîlerin simgesini taşıyan bu mezhebin bayraktarı İbn-i Teymiyye, görüşlerini şu üç esas üzerine bina etmiştir:
1- Salihler ve evliyalar vasıtasıyla Allah´a yaklaşma düşüncesini yasaklamak.
2- Ölülerden ve benzerlerinden yardım beklemek ve onları vasıta yapmak düşüncesini yasaklamak.
3-Teberrük veya takdis için peygamberlerin ve salih kulların kabirlerini ziyaret etmeyi yasaklamak.
a) Salih kullar ve evliyalar vasıtasıyla Allah´a yaklaşma düşüncesini yasaklamak.
îbn-i Teymiyye, bazı insanların keramet sahibi olduğuna ve Allah Teal''´mn bazı insanlar vasıtasıyla bir kısım harikalar gösterdiğine inanır. Ancak, buna İnanmanın, bu gibi insanların hatalardan beri olduklarını göstermeyeceğini izah eder. Ve der ki: «Bunlar da sorumlu olan kullardır. Kulların mükellef oldukları hükümler, bunlar için de geçerlidir. Keramet, doğru olmaktan daha üstün değildir. Bu sebeple bazı salih kullar Allah´dan, keramet değil, doğru yoldan saptırmamasını isterler.»
Ibn-i Teymiyye, bu hususta Ebu Ali el-Cürcani´nin şu hikmetli sözünü nakleder: «Sen, doğru yolda olmayı iste, keramet isteme. Çünkü senin şahsın, kerametli olarak yaratılmıştır. Bu da senin doğru olmanı ister.»[43] İbn-î Teymiyye devamla şöyle der: «Salih kullarda görülen bu kerametler, bu gibi kulların, Allah´a vasıta yapılmalarına cevaz vermez. Çünkü, kullar vasıtasıyla Alîah´dan birşey dilemek caiz değildir. İşte bu nedenle. Peygamber Efendimiz´in, müşriklere dua etmesi? şu ''yetle yasaklanmıştır: «Ne peygamberin, ne de müminlerin, cehennemlik oldukları belli olduktan sonra, yakın akrabaları da olsa, müşrikler için af dilemeleri, asela doğru olmaz.»[44]
Peygamber Efendimiz, yakın akrabaları hakkında şunları buyurmuştur : «Ey Kureyş topluluğu! Kendinizi Allah´dan satın alın. Çünkü Allah´a karşı benim size hiçbir faydam dokunamaz. Ey Abdi Me-|naf oğulları! Benim, Allah katında sizlere herhangi bir faydam dokunmaz. Ey Abdulmuttalib´iıı oğlu Abbas! Allah´ın huzurunda sana bir faydam dokunmaz. Ey Safiye! (Resulullah´ın halası) Allah katında sana bir faydam olmaz. Ey Fatime! (Resuîullah´ın kızı) Malımdan dilediğini benden iste. Fakat, Allah´a karşı sana bir faydam olmaz.»[45]
Sahabe-i kiram, Resulullah (S.A.V.) sağ iken, onu vasıta yaparak yağmur yağması için dua ettiler. Bir defasında da, Hz. Abbas´ı vasıta yaptılar. Bunun dışında hiçbir sahabeyi hayatta iken vasıta yapıp yağmur yağmasını istemediler.
Bu da gösteriyor ki, başkasını vasıta yapmak, Allah´a yakın olmayı istemek caiz değildir. Ancak, hayatta bulunan bir kimsenin, başkaları için rahmet dilemesi caizdir.
b) Allah´dan başkasından yardım dilemek.
Bu Selefilere göre, Allah´dan başkasından yardım dilemek kesinlikle yasaktır. Bunlar, Peygamber Efendimiz´in bile, kendisinden yardım dilenmesini yasakladığını söyler ve Taberanî´nin «El-Muce-mülkûbra» adlı eserinde, şunu naklettiğini zikrederler: «Bir münafık Hz. Peygamber (S.A.V.)´e eziyet, ediyor, onu üzüyordu. Hz. Ebubekir «Kalkın, gidip Resulullah´dan yardım dileyelim.» dedi. Bunun üzerine, Resulullah (S.A.V.) : «Benden yardım dilenilmez. Yardım, ancak Allah´dan dilenir.» buyurmuştur. Bunun böyle olduğu apaçıktır. Çünkü, kendisinden yardım istenen kimse, değiştirme gücüne sahip olandır. Bu da, sadece Allah´a mahsustur.
Yardımın, sadece Allah´dan olacağı gibi, affın da, ancak O´nun tarafından olacağı muhakkaktır. Allah´dan başkasına: «Beni affet, bana yardım et.» denmesi caiz değildir.
İbn-i Teymiyye, Ebu Yezid e-lBestanıi´nin, «Yaratılandan yardım dilemek, boğulmakta olan birinin, yine, boğulmakta olan bir diğerinden yardım dilemesine benzer.» dediğini ve Ebu Abdullah el-Kerşi´nin, «Yaratılanın, yaratılandan yardım dilemesi, bir tutuklunun, diğer bir tutukludan yardım dilemesine benzer.» dediğini nakleder.
îbn-i Teymiyye, yaşayan kullar vasıtasıyla Allah´a yakın oluna-mıyacağı, onlardan yardım dilenilemiyeceği gibi, ölülerin de vasıta olamıyacaklarmı ve kendilerinden yardım dilenilemiyeceğini beyan ederek, şöyle der: «Biz, peygamberlerden ve salih kullardan, ölümlerinden sonra birşey isteyemeyiz. Onlar kabirlerinde diri olsalar ve dirilere dua etmeleri takdir edilse bile, kimsenin, bunlardan birşey istemeye hakk iyoktur. Selef den hiçbir kimse bunu yapmamıştır. Çünkü bu, Allah´a ortak koşmaya yol açan bir sebeptir. Ve bu, Allah´dan başka, Pepgamberlere ve salih kullara tapmak olur. Bunlar sağ iken kendilerinden yardım beklemek böyle değildir. Çünkü bu hal, istekte bulunanı, Allah´a ortak koşmaya sürüklemez.»
İbn-i Teymiyye´ye göre, ister sağ olsunlar, İster ölü, salih kullar vasıtasıyla Allah´a yaklaşmak, veya bunlardan yardım dilemek caiz olmadığı gibi, kabirlere veya kabirlerde bulunanlara adak adamak caiz değildir. Haramdır. Çünkü bu hal, putlara ada.k yapmaya benzer. Adak adayan kimse, ister zeytinyağı adasın, ister başka şey... Bu hususta İbn-i Teymiyye şunları söyler: «Kim, kabirlerin fayda veya zarar vereceğine inanırsa, o kişi, sapıktır, cahildir.»
Ibn-i Teymiyye, bu gibi adakları, günah olan. bir şeyi adamak olarak kabul eder ve şöyle der: «Kim bu gibi adakların, Allah´a olan ihtiyaçlarım izm kapısı olduğuna, bunların, belaları kaldırıp, rızık kapılarını açacağına ve bunlara devam edeni koruyacağına inanırsa, o kimse müşriktir, öldürülmesi vaciptir.»[46]
c) Salih kulların ve peygamberlerin kabirlerini ziyaret etmek.Bütün bu görüşlerin mantıkî neticesi şudur ki: Salih kulların kabirlerini, hayır ve uğur bekleyerek, yahut, Allah´a yaklaştıracaklarmı ümit ederek ziyaret etmek caiz değildir. Fakat öğüt ve ibret almak için ziyaret etmek caizdir, hatta menduptur.
İşte bu nedenle, İbn-i Teymiyye şu karara varıyor: «Peygamber Efendimizin kabrini teberrüken ziyaret etmek caiz değildir.» Bu sebeple Peygamberimiz, (S.A.V.) ziyaret edilmesin diye, kabrinin, mescide çevirilmesini yasaklamıştır.
Peygamber Efendimız´in, ölüm hastalığında şu hadisi buyurduğunu, iki sahih hadis kitabı, Hz. Aişe (R.A.)´dan rivayetle naklediyor: «Allah, Yahudilere ve Hristiyanlara lanet etsin. Onlar, peygamberlerinin kabirlerim camiye çevirdiler.»[47]
Peygamber Efendimiz, Hz. Aişe´nin evine defnedildi. İnsanların daha önce görmedikleri bir şekildi bu. Bunun sebebi ise, kabrinin ziyaret yapılmamasıydı.
Peygamber Efendimiz, diğer bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: «Ey Allah´ım! Sen, benim kabrimi, tapınılan bir put haline getirme. Peygamberlerinin kabirlerini mescide çevirenlere Allah´ın gazabı çok şiddetlidir,»[48]
Sahabe-i kiram, Peygamberimiz (S.´A.V.)´in vefatından sonra O´na sel''m verip dua etmek istedikleri zaman kıbleye yönelip dua ediyorlardı. Onlar, ancak bir yolculuğa çıktıkları veya bir yolculuktan döndükleri zaman, Peygamberimiz (S.A.V.)´in kabri olan Ravza-i Mutahhara´ya yöneliyorlardı.[49]
Bana öyle bir resim çiz ki... Gözlerim açýkken deðil, kapatýnca göreyim!