Nisâ / 22. Ayet
وَلَا تَنْكِحُوا مَا نَكَحَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَۜ اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتًاۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلًا۟

Geçmiþte olanlar bir yana, babalarýnýzýn nikâhladýðý kadýnlarla evlenmeyin. Þüphesiz bu, çok çirkin bir hayâsýzlýk, Allah'ýn gazabýný celbeden bir günah ve pek iðrenç bir yoldur!

KİRPİ İLE TİLKİ

Başlatan Serdar Yýldýrým, Eylül 14, 2009, 12:43:39 ÖS

Serdar Yýldýrým

Ziyaretçi
Eylül 14, 2009, 12:43:39 ÖS

Güneşli bir günde anne kurbağa ile yavrusu dere kenarında gezintiye çıkmışlardı. Yavru kurbağa yerinde duramıyor, oradan oraya hopluyordu. Bir kayanın yan tarafına dönerken olan oldu. Aniden önüne çıkan kirpi ile çarpıştı. Acı dolu feryatlara anne kurbağa yetiştiğinde yavru kurbağa son nefesini vermişti. Kirpinin arkasına bile bakmadan uzaklaştığını gören anne kurbağa hırsla kirpinin üstüne atıldı. Kirpinin sırtındaki dikenlere çarptı ve boğuk bir ses çıkararak yere yuvarlandı. Yaralanmıştı. Olup bitenler karşısında hala kayıtsızca yürüyüp gitmekte olan kirpinin arkasından, “ Hain kirpi, yavrumdan ne istedin? Onun sana ne zararı vardı? Yaptığın yanına kalmayacak “ diyerek bağırdı.

Üç genç maymun kardeş bir ağacın altına oturmuşlar, öğle yemeği yiyorlardı. Yemeğin sonlarına doğru en küçük maymun arka tarafındaki otların üzerinde bir hışırtı duydu. Süratle başını çevirdiğinde koşar adım üstüne doğru gelmekte olan kirpiyi fark etti. Kaçmak istedi, fakat çok geç kalmıştı. Belinde sözle anlatılamayacak kadar müthiş bir acı duydu. Gözleri karardı ve yüzükoyun yere kapaklandı. Kirpinin vücudundaki her birisi bir bıçak gibi keskin ve sivri dikenler küçük maymunun belini parçalayıp geçmişti. Kardeşlerinin kan revan içinde kaldığını gören diğer iki maymun hemen kirpinin peşine düştüler. Ormanda çok aramalarına karşın kirpiyi bulamadılar.

Karınca yuvasının etrafı bayram yeri gibiydi. Karıncalar yuvalarına yiyecek taşıyorlardı. İşlerin en yoğun olduğu bir sırada karınca beyi arkasından gelen gürültüye doğru döndüğünde neredeyse küçük dilini yutacaktı. Kirpi hızlı adımlarla yürüyor, önüne çıkan karıncaları ezip geçerek yuvaya yaklaşıyordu. Bağırmalar, haykırışlar arasında kirpi yuvanın kenarından geçti. İlerdeki otların arasında kayboldu. Karınca beyi ve diğer karıncalar şaşkın vaziyette kalakaldılar. Ortalık savaş alanına dönmüştü. Elliden fazla karınca telef olmuştu, bir o kadar da yaralı vardı.

Karınca beyi: “ Kirpiye biz ne yaptık? Neden üstümüze yürüdü? Birçok karıncanın canına kastetti. Demek anlatılanlar doğruymuş. Kirpi son zamanlarda orman sakinlerine büyük acılar yaşatmaya başladı. Ben bu yaptıklarını onun yanına bırakmam. Bütün servetimi kirpiden öç almak için harcarım. Yarın orman fedaisi kurtla görüşüp kirpiyi cezalandırmasını sağlayacağım “ dedi.

Karınca beyi ertesi gün kurtla buluştu. Kurda kirpinin sebep olduğu felaketi anlattı. Kurt karınca yuvasında inceleme yaptı. Yaralıların durumunu yakından gördü. Daha önce de kirpinin sebep olduğu birkaç olay duymuştu. Kirpiyi cezalandırmak için hemen yola koyuldu. Aradı, araştırdı, sordu, soruşturdu, iki gün sonra kirpiyi ilerdeki otlar arasında giderken gördü. Kirpinin önüne çıktı.

” Bana bak kirpi, nedir senden başkalarının çektiği. Kurbağa yavrusu ile küçük maymunu öldürdün. Karıncalara saldırdın, birçok karıncanın canına kıydın. Yaptığın kötülükler cezasız kalmamalı. Kolla kendini “ diye haykırdı. Kirpi kurdun önüne aniden çıkmasından şaşkına dönmüştü. Kendisini çabucak toparladı: “ Ben senin dediğin karıncaları, kurbağaları tanımam bile. Ne demek istediğini anlamadım. “

“ Ne demek istediğimi şimdi anlarsın “ dedi kurt ve kirpinin burnuna kuvvetli bir tekme savurdu. Kirpi birkaç takla attıktan sonra yere kapaklandı. Burnuna yediği tekmeden canı yanmıştı. İçgüdüsel bir hareketle kafasını ön ayakları arasına soktu. Þimdi kirpi dikenli bir top haline gelmişti. Kurt o kızgınlıkla kirpiye ikinci bir tekme daha savurdu. Savurmasıyla uluyarak geriye çekildi. Ayağını kirpinin sırtındaki dikenlere vurmuştu. Yaralanmıştı. Kurdun kızgınlığı son haddine çıktı. Gözleri kan çanağına dönmüştü, ağzından köpükler saçıyordu. Yerde kalın bir sopa buldu. Bunu alıp kirpiye vurmaya başladı.

Kurdun sopa ile indirdiği her darbe, kirpinin sırtındaki dikenlerden birkaç tanesinin kırılmasına ve diplerinin kanamasına yol açıyordu. Kurt belli kirpiyi defterden silmişti. İşin şaka kaldırır tarafı kalmamıştı. Kirpi birden arka ayakları üzerinde doğruldu. Geriye doğru iki perende attı. Hızla koşarak yakınındaki kayanın üstüne çıktı. Peşinden gelen kurdun üstüne uçarcasına atıldı. Kirpinin yan tarafındaki dikenler kurdun göğsüne battı. Kirpi ile baş edemeyeceğini anlayan kurt son bir silkinişle kirpiden kurtuldu. Her tarafı kan içinde kalmıştı. Mücadele gücü kırılan kurt ormana doğru kaçarak uzaklaştı.

Daha sonraki günleri kurt mağarasındaki yatakta yatmakla geçirdi. Yaraları biraz iyileşmişti. Yanında anne kurbağa, karınca beyi ve iki maymun kardeş vardı. Günlerdir düşündükleri halde bir çıkış yolu bulamamışlardı. Kurt kirpiyi perişan etmek için gitmişti, fakat perişan olan kendisiydi. Yani diyorlardı, kirpinin yaptıkları yanına mı kalacaktı? 

Kurnaz tilki kurdun yaralandığını duymuş ve geçmiş olsun demek için uğramıştı. Olayları bütün ayrıntılarıyla dinleyince çok şaşırdı: “ Kirpi çok sakin, kendi halinde biridir. Bu işin içinde mutlaka başka şeyler vardır. Durumu araştırıp en kısa zamanda sonucu sizlere bildiririm “ dedi. Tilki kirpinin evine gitti. Kapıyı defalarca çalmasına karşın kapı açılmadı. Evde olmadığına kanaat getirdi. Oturup beklemeye başladı. Aradan bir saat geçti. Kirpinin kapısı açıldı. Tilki yerinden kalkıp kirpiye seslendi: “ Alacağın olsun. Demek evdeydin. Öyleyse kapıyı niye açmadın? “

Tilkinin şaşkınlığı biraz sonra daha da arttı. Kirpi seslenmesine aldırış etmeden yürüyüp gidiyordu. Hemen koşup kirpinin önüne çıktı:
“ Kirpi kardeş, nasılsın? Nereye böyle? “  dedi.
“ Efendim, ne dediniz?  Biraz yüksek sesle bağırır mısınız?  Anlayamadım  “  dedi  kirpi.           
“ Nereye gidiyorsun dedim? “ diye tilki bağırdı.
“ Yiyecek toplamaya gidiyorum. Oh, sen miydin  tilki  kardeş!  “ 
Bunun üzerine tilki: “ Ben de seni  arıyordum. O kadar kapını çaldım. Neden açmadın ki? “ diye sordu. 
Kirpi: “ Kapıyı mı çaldın? Sahiden hiç duymadım. Zaten son zamanlarda  kulaklarım çok ağrıyor. Ayrıca gözlerim eskisi gibi iyi görmez oldu. Bazen yürürken kulaklarımın ağrısı artıyor, bakışlarım bulanıyor. İnanır mısın bilmem. O zaman önümü bile görmeden yürüyorum “ dedi.
“ Demek önünü görmeden yürüyorsun? Bu çok tehlikeli değil mi, kirpi kardeş? Başkalarına zarar verebileceğini hiç düşünmedin mi? “                 
“ Elbette düşündüm. Fakat durunca ağrılar o kadar dayanılmaz oluyor ki,  hızlı hızlı yürümek zorunda kalıyorum. Kulaklarımın ağrısı hafifliyor. Hem şimdiye kadar kime zarar verdim?  “ 
“ Tabii canım, kimseye zarar vermedin. Sen kötülük nedir bilmezsin. “

Tilkinin eski dostu, kendi halinde, sakin birisi olarak tanıdığı kirpiye başka türlü bir cevap vermesi düşünülemezdi. Zaten üzülenler bu kadar fazla iken. Birlikte doktora gittiler. Doktor, kirpinin kulaklarını temizledi. Ağrılar için hap verdi. Gözlerini muayene etti. İleri derecede bozukluk tespit etti. Kirpiye bir gözlük verdi. Kirpi sanki yeniden dünyaya gelmiş gibi oldu.  Tilki kirpiyi evine götürdü. O gece misafir kaldı. Ertesi gün yine geleceğine söz vererek evden çıktı. Anne kurbağa, karınca beyi ve iki maymun kardeşe haber verdi. Hepsi, kurdun mağarasında toplandılar.

Tilki durumu en ince ayrıntılarına kadar anlattı. Doktor raporunu gösterdi. Kirpinin olmuş olan olaylarda tarafsız düşünülürse pek de fazla bir suçu bulunmayacağını, olayların şanssız birer tesadüf sonucu meydana geldiğini söyledi. Kendisine inanmalarını istedi. Oradakiler kirpinin durumunu göz önünde bulundurarak meseleyi konuştular. İki maymun kardeşle tilki arasında sert tartışmalar oldu. Tilki maymun kardeşleri  ikna edebilmek için çok uğraştı. Sonunda orada bulunanların hepsi kirpi ile bir alıp veremediklerinin kalmadığını söyleyerek evlerinin yolunu tuttular.

Yazan: Serdar Yıldırım

SeLMa

Ziyaretçi
Eylül 14, 2009, 03:47:13 ÖS
Sevgili Serdar,
bu hikayeni de çok begendim, ellerine saglik can kardesim..
ön yargiyi ve ihmalkarligi almissin ele bakiyorum...
önyargili olmak maalesef çogu insanin yaptigi birsey, birini tanimadan hakkinda fikir üretmek veya bir etiket yapistirmak..
ihmalkarliga gelince , o da hit'lerden dünyamizda...
her ikiside büyük felaketler ..kötü sonlara sebep olabiliyor ... Allah öyle olmaktan korusun bizleri...

hikayelerinin devamini bekliyorum,
merak ettigim birsey var; çevrendeki çocuklara okuyormusun?..ilk onlarin tepkisine mi bakiyorsun? ...
ve hiç bir yayin evi ile görüstünmü?...ileriye dönük birseyler yapabilme adina...

Benim hayatim hep Fransizca hikayeler, romanlar , bilimsel ve dini kitaplar okumakla geçti..
Türkçem pek iyi degildir, zorda begenirim karakterim dolayisiyla... (Türkçe yazilardan )samimi söylüyorum çok begendigim tarzlardan birisisin..

ilerledikçe yurt disina bile açilabilecegini düsünüyorum..ayni azimle devam et insaallah..

Emanet'in Allah'a olsun kardesim..

Bevadih

Ziyaretçi
Eylül 14, 2009, 05:11:04 ÖS
La Fontaine masalları esintisinde anlamlamlı hoş  bir hikaye ...:)

Kötüyü göstererek, iyiyi buldurma ve öğütleme adına annamlı.

Selmacığımın da dediği gibi önyargı ile yaklaşılarak,karşıdaki insanın davranışlarının neden olduğunu sormadan sorgulamadan peşin hükümler sonucunda gelişen olumsuz olaylar  sonucunda çok kişi zarar görür  ve kırılmalar olur ...Hatta bazen tamiri imkansız durumlar husule gelir..

Merakla bekleyeğız ....kalemine bereket..Hayal gücünede tabiki :)

Serdar Yýldýrým

Ziyaretçi
Eylül 15, 2009, 05:19:54 ÖS


Mesaj yazan arkadaşlara candan teşekkür ediyorum. 200 'ü aşkın siteye üyeyim ve bu sitelerde hikayelerim okunmaktadır. Buyrun pek çok sitede okunmakta olan hayat hikayem:

1959 yılında İnegöl’de doğdum. İlk,  orta ve liseyi İnegöl’de okudum. Lise 1’e giderken okulda düzenlenen şiir yarışmasında ilk 10’a giremedim  ama edebiyat dünyasına acı bir fren sesiyle giriş yapmış oldum. Þiir yazmaya devam ettim. Yazarların şiirlerini inceledim. Kelime dağarcığım gelişsin diye sözlük çalıştım. Askerden geldikten sonra kırtasiye dükk''nı açtım. 1984 yılında kendimi anlattığım Simitçi Çocuk isimli ilk hik''yemi yazdım. 1988 yılında gerçek anlamda hik''yeler ve masallar yazmaya başladım. Uzun yıllar boyunca sırf yazı yazabilmek için evlenmedim. Bu arada pek çok hik''ye ve masal kitabı yayımladım. 1997 yılında Ayla ile evlendim. İki yıl sonra oğlum Serkan dünyaya geldi. Radyo Press’te 1.5 yıl ve Radyo Söz’de 4 ay Mini Mini Büyüklere isimli çocuk programını hazırlayıp sundum. Söz Gazetesinde çocuk sayfası hazırladım. 14 Haziran 2006 tarihinde İnternet’te hik''ye,  masal ve şiirlerim okunmaya başladı. Birkaç yıldır yazmayı neredeyse bıraktıydım. Eserlerimin bazı sitelerde popüler hik''yeler arasında yer alması ve liste başına ulaşmaları nedeniyle tekrar yazmaya başladım.

1994-1995 yılları arasında içinde 8'er hikayemin olduğu iki kitaptan 5.000 ve 2.000 tane ve ayrıca her birinde birer hikayemin olduğu 10'luk seri kitaptan da 10.000 tane bastırmış ve bunları çocuklara ve bazı ilköğretim okullarına hediye mukabilinde vermiştim. O yıllarda İstanbul Cağaloğlu'na da dört kez gitmiş ve hik''yelerimi beğenen bazı yayınevleri 2 yıl sonra gel demişlerdi. 2yıl sonra gittiğimde yine 2 yıl sonra gel dediklerinde bir daha da gitmedim. Masraflarını karşılayacaktım ama istemediler. İtalya ve Almanya.. gibi ülkelerin yayınevlerine her yıl milyon dolar telif hakkı ödeyen yayınevlerimiz, benim üste para verdiğim hikayeleri kaderine terk ettiler.

İstanbul'daki bir yayınevinin sahibi hikayelerimin bazılarını okudu ve senin adın ne diye sormuştu. Ben de, benim adım Serdar Yıldırım demiştim. Bunun üzerine yayınevi sahibi Türk'sün değil mi, demişti. Ben de, evet, Türk'üm demiştim. Senin adın George veya Mark olsaydı ve İngiliz veya Alman olsaydın ben bu hikayeleri basardım ama ne yazık ki Türk'sün ve adın Serdar. Ben bunları basmam, dedi.

4 yıl önce emekli oldum. İnternet bana yeni ufuklar açtı. Evde dolabın üstünde sararmış sayfalarda kalmış hikayelerimi gün yüzüne çıkardı. Bunları sitelere gönderdikçe yeni yeni dostlar kazandım. Özellikle eğitim sitelerinden istek üzerine moderatörlük yaptıklarım oldu. 40 kadar hikaye ve şiirimi sayfa karşılığı para vererek bir yabancı dil kursundaki öğretmenle anlaşarak İngilizce'ye çevittirdim. Daha sonra bunları Almanca, Fransızca, İspanyolca, Arapça...gibi 20 dile çevirerek site ve forumların yabancı dil kısımlarında okunmasını sağladım.

Google'ye       İspanyolca Hikayeler - Türkçe Tercümeleriyle Birlikte           yazarsanız o ilk sayfadaki bir sitede resmimi de görürsünüz. Bir diğer sitede oğlumla birlikte resmimiz de var. Uzun yıllardır sürdürdüğüm sporu hiç bırakmadım. Her gün düzenli olarak jimnastik yaparım. Ağırlık çalışırım. İyi bir orta mesafe koşucusu sayılırım. 6 ve 10 km. lik koşulara çıkarım. Sporun insanı zinde ve çevik bıraktırdığına ve yaşlanmayı geciktirdiğine inanırım. Özellikle insan beyni zeka gelişimi için büyük ölçüde oksijene ihtiyaç duyar. Bu da ancak sporla mümkündür. Herkese tavsiye ederim. Spor yapma fırsatı bulamıyorum, zaman yok diyorlar, gideceğiniz bir yere yürüyerek gidin, hem dolmuş parası cebinizde kalır hem de sağlıklı olursunuz.  ::)

Her şey gönlünüzce olsun. Sağlıklı ve mutlu kalın.

Bevadih

Ziyaretçi
Eylül 15, 2009, 08:21:12 ÖS
sayın Serdar Yıldırım...

Özgeçminizi yazmanız "sizi 16 yaşında kardeş olarak bilmekten"  kurtardı bizi.) Oysaki abimiz imişiniz...

Biz kitaplarınızın çıkmasını ve imzalamanızı söylerken ,kitaplarınız varmış zaten:)

Teşekkür ederiz..Başarılarınzın devamını dilerim...

Yazdığınız her hikayeniz insanlara "ögüt verip hatırlatma" babından olsun...

Yolunuz açık olsun....

Vee spor konusunda  söylediklerinizi de imzalıyorum ...yürüyüş yapan biri olarak:)

selam ile..

SeLMa

Ziyaretçi
Eylül 16, 2009, 12:11:56 ÖÖ
Kiymetli yazar Serdar Yıldırım ,

Hayat hik''yenizi şaşkinlikla okudum...
Açikçasi, sizi Sehr''n ablaminda yazdigi gibi 16 yaşlarinda bir genç saniyordum ( bir blog sitesinden dolayi ) .
Diyordum kendime, bu gencin cevherini ön plana çikaralim; yazilari, hik''yeleri çok güzel ve bir o kadarda anlamli..arada kaybolup gitmesine gönlüm razi degildi...evettt bu tamamen benim penceremden duruma müdahalem idi : )

Hakikaten yazmiş oldugunuz her bir " conte" tarzinda hikayelerinizde çocuklugumu buldum..
Sizi Can-i gönülden tebrik ediyorum..başarilarinizin devamini diliyorum..

ve..profiliniz dikkatimi hiç çekmemişti, pek (observatris ) görsel yanim iyi degildir..
Sagolsunlar : ) bir iki arkadas bu konuda radar gibi  ;D
Onlar olmasaydi, ben size küçük kardes muamelesi yapmaya devam edecektim : )
şimdi acaba BEY'mi ABi 'mi, AMCA'mi desem bilemedim : )))
çok garip ve komik bir durum oluştu..

Her halükarda, yine begeni ve hayranlikla çalişmalarinizi takip ettigim yazarlardan olucaksiniz inşaallah..

Hayat hikayenize gelince,çok enteresan ve etkileyici idi..Hayata bakiş açiniza , azminize, kendinize olan öz güvene ve sporcu kimliginize'de hayran kaldim dogrusu..

Herşey için..Herşeyden evvel ""paylaştiginiz"" için teşekkürler..

Aramizda olmaya devam edin inşaallah...
Sizin gibi tecrübeli ve yetenekli insanlarin aramizda olmasi bir onur kaynagidir...

Emanetiniz Allah'a olsun..

Sevgi ve Saygilarimla,

bu vesile ilede kandiliniz mübarek, dualariniz kabul olsun inşaallah..bizleride unutmayin

SMF 2.1.3 © 2022, Simple Machines, TinyPortal 2.2.2 © 2005-2022
Sayfa 0.126 saniyede 25 sorgu ile oluşturuldu.
Lithium theme by Bloc © 2017