Bakara / 173. Ayet
اِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ بِه۪ لِغَيْرِ اللّٰهِۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

Allah size leþi, kaný, domuz etini ve Allah'tan baþkasý adýna kesilen hayvanlarýn etini haram kýldý. Bununla birlikte, kim yemediði takdirde ölecek derecede mecbur kalýrsa, baþkasýnýn hakkýna tecavüz etmemek ve zaruret sýnýrýný aþmamak kaydýyla bunlardan yemesinde bir günah yoktur. Çünkü Allah çok baðýþlayýcýdýr, çok merhametlidir.

SaBaH KaHVeSi/7

Başlatan MiM, Ekim 22, 2010, 09:15:40 ÖÖ

MiM

ADMiN
11,903
Ekim 22, 2010, 09:15:40 ÖÖ
KALBİM ANLIYOR

Habib Acemi ümmiydi. Kur'an okumasını bilmiyordu.
Böyleyken, yanında kur'an okunduğu zaman gözlerinden
iplik iplik yaş dökülüyordu. Sordular: "Sen Arapça
bilmediğin, ve z''hiri man''sını anlamadığın halde Kur'an
dinlerken ağlamana sebep ne?"
"Lisanım anlamıyor ama,
kalbim anlıyor"
dedi...






DUA İSTEYİNCE

Dua araç değil, amaçtır. İnsanın isteyeceği hiçbir şey,
ALLAH'a ettiği duasından daha değerli değildir. Dua
bir görev değil, ihtiyaçtır. İnsan, kendisini Rabbinden
daha çok anlayan hiç kimseyi bulamaz çünkü...

Birisi, "dua ediyorum da kabul olmuyor" diyorsa, burada
problem, ALLAH'ta değil, dua edendedir. Yarım ağızla ettiği
duaya kendisi dahi inanmayan, değer vermeyen insan,
o duanın kabul edilmesini nasıl umabilir. Dua bir takım sihirli
kelimeleri sırasıyla söylemek de değildir. Bazen, ihtiyacını
hissederek şefkatli Rabbinden istemek; bazen de insanın
yeg''ne dostu olan ALLAH ile dertleşmesidir dua...

Aslında insan, duasının değerini bilse, herhalde, ALLAH'tan
bir şey istemek için dua etmeyecek; dua etmek için bir
şeyler istemeyi bahane yapacaktır....

Sevgilisiyle görüşmeye fırsatlar kollayan bir ''şık gibi...




İMAR ETMEK

Halife Süleyman bin Abdülmelik, İsl''m büyüklerinden
Ebu Hazim'e "Ölümü niçin sevmiyoruz?" diye sorduğunda
ondan şu cevabı almış: "Siz ahiretinizi harap, dünyanızı ise
imar ettiniz. Þimdi mamur ettiğiniz bu dünyadan harabeye
çevirdiğiniz ahirete gitmeyi istemiyorsunuz."




VEFASIZLIK

Sanatçı Kurtuluş Türkgüven'in yakın arkadaşı Sebahattin
Þanlıtürk, Türkgüven'in vefatından önce hiç kimsenin
kendisini ziyarete gelmeyişinden dolayı vefasızlıktan dert
yandığını anlatırken şunları söylüyor: "Ölüm anına kadar gözü
hep kapıdan içeri girecek bir eski dostu aradı. Son nefesini
verirken bile "Acaba kim gelecek?" diye soruyordu."

Þimdi gelin de Hz. Ali'nin şu sözü üzerine düşünmeyin
bakalım: "Bana ne derlerse desinler, vefasız demesinler."




HER YERDE İHLAS

Bir İsl''m büyüğüne sormuşlar: "Sizin nasihatinizi dinlerken
kendimizi tutamıyor, ağlıyoruz; ama bazen resmi görevlileri
dinlerken, bir türlü ağlamak gelmiyor içimizden."
İsl''m büyüğü
şu hikmetli karşılığı vermiş: "Ücretle ağlayan kadınlar kimseyi
ağlatamazlar. Ama kendi çocuğu için gözyaşı döken bir ana
herkesi ağlatabilir!"




KARINCA

Kanuni Sultan Süleyman, sarayın bahçesindeki armut ağaçlarını
kurutan karıncaların öldürülmesi için Þeyhülislam Ebussuud
Efendiden şu beyitle fetva istemiş:

"Dırahta ger ziyan etse karınca
Zararı var mıdır ''nı kırınca"

Ebussuud Efendi de cevabını yine bir beyitle vermiş:

"Yarın Hakk'ın divanına varınca
Süleyman'dan hakkın alır karınca..."




YARIÞMAK

İnanan insanı perişan eden bir yanılgı da, Peygamberden
daha dindar olmaya çalışmaktır. Bazıları, peygamberin
uygulamasıyla tatmin olmayıp, daha fazlası için kendini
zorlar. Oysa bir mü'mine düşen, peygambere t''bi olmaktır,
onunla yarışmak değil! O en güzel örnektir; ALLAH'ı seven
ve onun rızasını kazanmaktan başka amacı olmayanlar için...




ÇOCUK VE GELECEK


b.korkma: Korktuğunu gördüğünüzde onu sakince uyarınız.
fakat öncelikle korkacak durumlardan onu koruyunuz. ona
cesur olması gerektiğini öğretmeye kalkmayınız... onun
korkusunu yenebilecek en iyi ilaç anne sütü, sığınabileceği
en emin liman anne göğsüdür.

c.sinirlenme: "parmak kadar bacağıyla şunun sinirine bak"
demeyin. Fakat onu anlayınız, çünkü bebek tam o aylarda
bedensel gelişiminin en hızlı dönemini yaşadığı için tüm
vücudunda bir baskı ve gerginlik hissetmektedir. ona yapacağınız
en güzel şey, kızmak yerine duygularını nasıl belli etmesi gerektiği
yolunda rehberlik etmektir.

d.çaresizlik: Bebeğinizin çektiği acıyı çekmeye değil, onun acısını
farkettiğinizi farkettirmeye çalışın. onun acısını belli etmesine
sinirlenmeyin, aksine acı çekmenin insan için olağanüstü bir şey
olmadığını, telaşsız davranışlarınızla ona iletmeye çalışın.

2. kimlik duygusu
Çocuğunuzun "ben, ben" dediği zaman: ilk defa kendi başına bir
varlık olduğunu bu aşamada keşfeder. bu aşamada "evet" ve
"hayır" anlam kazanır. güzel-çirkin, iyi-kötü duygusu bu aşamada
verilir. kimlik gelişimini etkileyen şeyler şeyler şunlardır:

a. ayrılık korkusu: Anneye yapışık olmak ister, onun eteğini bir an
olsun bırakmak istemez. Bu dönemde çocuğun keşfe çıkması için
ona fırsat verin. onu yakın takibe almayın ve en önemlisi onu
terketmekle tehdit etmeyin. fakat ara sıra yalnız bırakın.

b. sahiplenme: Bu yaş ilk defa sahip olma duygusunun yaşandığı
yaştır. henüz mülkiyet duygusu oluşmamıştır. eline aldığı şeyin
kendisine ait olduğunu zanneder. bazı şeylerin ona ait olduğunu
ifade edin. ona ait şeyleri ondan alırken izin alın ve herşeyin
kendisine ait olamayacağını söyleyin. ona ait eşyalar için özel bir
alan belirleyin ve arkadaşları için ayrı oyuncaklar bulundurun. bu
onun zorla kıskançlık ve hırçınlık yapmasını engelleyecektir.

c. keşfetme: çocuğunuz birşeyi merak ediyorsa onun merakını bir
şekilde giderin. bazen bir bardağın düşünce kırılacağını, kendisine
zarar vermeden kırmasını sağlayarak öğretebilirsiniz.

d. kendi kendine yapma: Onun bir takım şeyleri kendi başına yapmasına
izin verin. sürekli ona "sen beceremezsin" demeyin. o zaman gerçekten
becerebileceği şeyleri de denemeye kalkmaz ve kendine güvenini
kaybeder. Ona yaptıklarından dolayı "iyi çocuk" ya da "kötü çocuk"
olduğunu söylemeyin. yaptıklarının "iyi" ya da "kötü" olduğunu söyleyin.
çocuğunuzun yanında, başkalarına onunla övünmeyin ya da onu yermeyin.
öyle yaparsanız, doğrunun ölçüsünü hep "başkaları" zanneder.

(devam edecek)




EÐER ANNEM OLSAYDI

Genç veli ölüm döşeyinde, ömrünün son dakikalarını yaşamaktadır.
Hayatını hep ahirete göre yaşayan bir ailenin ferdi olduğu için ölüm
korkusuna dayanıklıdır. ve babası da öyle bir evlada hakkıyla baba
olmuş bir başka hak dostudur.

Baba oğula sorar: "Evladım! Ahirette ne ile karşılaşmayı bekliyorsun?"
Sorudaki ima genç veliye tebessüm ettirir... yani baba sormaktadır:
"Acaba bahtına ne çıkacak? Rahmet mi, azap mı?"

Ölüm yolcusu genç veli son nefeslerinden birini daha aldıktan sonra
cevap verir: "Babacığım! Eğer öteki taraftaki durumuma annem karar
verseydi acaba ne yapardı?"


Baba hiç duraksamadan: "Evladım" der, "annedir o, şefkatlidir. Günahına,
sevabına bakmadan seni cennet'in firdevsine indirirdi."
Ve bu cevap genç
velinin dünya yaşamındaki son tebessümüne neden olur. Gözleri önce
yaşarır, sonra ümitle, güvenle parlar, babasına döner: "Ey babam! Benim
Rabbim bana benim annemden daha şefkatlidir."


Başı sağa düşer, dudaklar kapanır... Dünya bir atlama tahtası olur,
firdevse doğru...




FAKİR GENÇ

Amerikan iç savaşından birkaç sene önce, güzel bir bahar günü, genç bir
adam, zengin bir çiftçinin kapısını çaldı. Tek istediği, karın tokluğuna
çalışabileceği bir iş ve yatacak bir yerdi. Zengin çiftçi, adının jim olduğunu
söyleyen bu çocuğu çiftliğine aldı.

Jim gerçekten de çalışkan bir çocuktu. Bütün gün her işe koşturuyor, yemeğini
mutfakta aşçılarla birlikte yiyor ve samanlıkta yatıyordu.

Jim, bütün o yazı çiftlikte çalışarak geçirdi. Bu süre zarfında çiftçinin kızına aşık
olmuştu. Kızın da onda gönlü vardı. Bir gün bütün cesaretini toplayarak kızın
babasına onunla evlenmek istediğini söyledi. Zengin çiftçi bu işe çok öfkelendi.
"Senin gibi parasız pulsuz ve şerefli bir addan yoksun birine kızımı vermem"
diyerek jim'i çiftlikten kovdu.

Aradan tam 35 yıl geçti. Çiftçi yeni bir samanlık yaptırmak için eskisini yıkmaya
karar verdi. Yıkım sırasında seneler önce Jim'in kaldığı odanın duvarına isminin
tamamını yani James A. Garfield adını kazımış olduğunu görünce şaşkınlıktan
küçük dilini yutacaktı.

Çünkü James A. Garfield o sıralarda Birleşik Amerika'nın başkanı idi!




YAN TESİR

Sarhoş adam doktora sorar: "Doktor bey" der, "İçkinin yan tesiri var mıdır?"
Doktor cevaplar: "Dünyadayken pek yan tesiri yoktur," der, "Ama ahirette
biraz cehennem azabı yapar!"




TELEVİZYON HABERLERİ

Artık kanalların çoğunun televizyon haberlerine güvenimiz yok maalesef!
Haberlerin sıralamasını, hatta bültenlere girip girmeyeceğini yalnızca şok
gücü belirliyor. TV haberleri ile sığ bulvar gazeteciliği arasında neredeyse
hemen hiç bir fark kalmamıştır. Artık akıl hastası dedenin iki torununu
boğarak öldürmesi haberdir.

Akşam haberlerini hazırlayan sözde gazetecilerin tek derdi, toplumun
duygularını olabildiğince çok ve çeşitli şekillerde uyarmaktır. Her gece acı
içinde kıvranan insanları görürüz. Öfke ve şiddet olaylarını, şişirme yıldızları
ve insafsızca kurban eden şirket dolandırıcılıklarını izleriz. Eğer kazara siyasi
bir haber yer alıyorsa, o da büyük ihtimalle rakip partilerin sözcüleri arasındaki
en iğrenç dalaşmalardan başka bir şey değildir.

Bugünkü haberlerin hedefi, duyguları uyarmaktır. İzleyicileri hissi bir çalkantının
içine düşürmektir. Eğer bir haber bizi öfkelendirdi, öbürü hüzünlendirdi, bir
başkası ise kasıklarımızı tuta tuta güldürdü ise ancak o zaman o haber programı
"başarılı" sayılmaktadır.

Zihnimizi gece gündüz bu kaba ve ürkütücü haberlerle doldurup programladıktan
sonra kendimizi daha az hevesli ve heyecanlı bulmamızda şaşılacak bir yan
var mıdır? İyimserliğimizin önemli bir kısmını bu haberler yüzünden kaybetmiyor
muyuz? Haberlerden uzak durmak, işte bu problemlere karşı iyileştirici bir yöntemdir.
Bunu tedricen artırarak kendinizi alıştırabilirsiniz. Önce haftada bir gün, sonra iki gün
ara verir, giderek hiç izlememeye başlarsınız. Haberleri izlemeyince, moralinizin
hızla yükseldiğini göreceksiniz.

"İyi ama, olan biten önemli haberleri nasıl alacağız?" diye soracaksınız. Bilgilenmenin
bir yığın yolu vardır. Aslında, zihni olarak bilgilenmek, hissi olarak bilgilenmekten çok
daha iyidir. Bu amaca hizmet eden ve bize serinkanlı, düşünceli, genel bir bakış açısı
sağlayan haftalık ve aylık haber dergileri izlenebilir. Yine sağ duyulu gazeteler,
haberleri seçmek elimizde olduğu için belki uygun olabilir.




HANIMINA KATLAN!

Hz. Ömer'in hilafeti zamanında bir z''t, davranışlarını beğenmediği hanımını şik''yet
etmek üzere halifenin evine geldi. Kapının önünde oturdu ve Hz. Ömer'in çıkmasını
beklemeye başladı. Derken içeriden bir gürültü koptu. Hz. Ömer'in hanımı koca
halifeye bağırıp çağırıyor, fakat Hz. Ömer ağzını açıp da ona tek kelime dahi söylemiyordu.
Bu hali gören kapıdaki zavallı boynunu bükerek: "Bütün şiddetine ve sertliğine rağmen,
üstelik Mü'minlerin emiri iken Hz. Ömer'in hali böyle olursa benim derdime nasıl çare
bulabilir"
diye düşündü ve kalkıp gitmeye başladı. Bu esnada Ömer (ra) dışarı çıktı ve
o z''t'ın arkasından "hayrola, derdin neydi?" diye seslendi. Adam şöyle cevap verdi:
"Ey Mü'minlerin emiri! Zevcemin kötü ahl''kını ve bana olan saygısızlığını şik''yet etmek
üzere gelmiştim. Senin hanımının da sana karşı olmadık sözler söylediğini duyunca
vazgeçip geri döndüm ve kendi kendime, "Mü'minlerin emiri karısıyla böyle olunca,
benim derdime nasıl dev'' bulacak?"
dedim.

O zaman Hz. Ömer(ra) adama şunları söyledi: "Kardeşim, zevcemin benim üzerimdeki
hakları sebebiyle ona katlanmaya çalışıyorum. Zira o benim hem aşçım, hem fırıncım,
hem çamaşırcım, hem de çocuklarımın süt annesidir. Halbuki o bütün bunları yapmak
zorunda değildir. Üstelik gönlümün harama meyletmesine m''ni olan da odur. Bu sebeple
onun yaptıklarına katlanıyorum."
Bu sözleri duyan zat: "Ey Mü'minlerin emiri! Benim
hanımım da aynen öyle"
dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer adamı: "Haydi kardeşim, zevcene
katlanmaya bak! Hayat dediğin göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor!"
diye teselli etti.




OSMANLI'NIN YAPTIRIM GÜCÜ

Venediklilerle 1502 yılının 14 aralık çarşamba günü bir antlaşma imzalarız. buna rağmen
sultan beyazıt haberler alır ki, venedikliler yeminle teyid ettikleri antlaşmayı hiç saymışlar
yün ve pamuk yüklü iki gemimizi zaptedip girit adasına göndermişlerdir. işte bugünlerin
birinde istanbula bir başka haber daha gelir. venedikliler iki, evet sadece iki yeniçerimizi
esir almışlardır. birini satmış, diğerini de işkence ettikten sonra hapsetmişlerdir. üstelik
venedik doçunun sarayında osmanlı türkü aleyhinde bir resim asılmıştır. bunu duyan
sultan beyazıt hemen bir name-i hümayun gönderir. ama ne name: "haber aldım ki,
nihayet iki askerimi esir alıp satmış ve işkence etmişsin. bu name-i hümayunumu sana
getiren turan oğlu ömer beyin yanındaki kulum ali'ye vakit geçirmeden sattığın askerimi
nerede ise bulup teslim edesin. işkence edilene ise yüzellibin gümüş akçe tazminat ödeyip
kendisine veresin. ve de sarayındaki bizim aleyhimizdeki ol tasviri yerinden söküp yakasın.
ve küllerini bana verilmek üzere kendisine hemen teslim edesin. yoksa bilesin ki, sonu
senin içün nice ve nasıl azaplarla dolu olacağını tahmin edemeyeceğin bir sefer açarım ki,
sefil-u rezil olursun."
namesinin başına "yedi iklim ve diğer bütün toprakların ve de kürre-i
arz'ın mutlak sahibi"
sıfatını kullanan II. beyazıt'ın emri hemen yerine getirilmiş, esir bulunmuş,
diğerine de tazminat ödenmiş ve o resim yerinden sökülüp külleri istanbula gönderilmiş.





KISA KISA

Tolstoy'a: "Nasıl mutlu oluyorsunuz?"diye sorduklarında şu cevabı verdi:
"Sahip olduğum şeylere sevinerek, sahip olmadıklarımı hiç düşünmeyerek!"
***
Ataullah İskenderi Hazretleri takvaya ererek kalb-i selime kavuşan bir
mü'minin h''lini ne güzel ifade eder: "Ya Rabbi! Seni bulan neyi kaybetti?
Seni kaybeden neyi buldu?"

***
Hz. Ali'yi bir gün ağlarken görenler, bunun sebebini sormuşlar... cevap vermiş:
"Yedi gündür soframdan bir insana tek lokma nasip olmadı, demiş. Sadece
kendini düşünen nefisperest bir Müslüman durumuna düştüğüm için ağlıyorum"

***
Sadi Þirazi, "nasıl konuşmalı" sorusunu şöyle cevaplamış: "Nasıl önce temel
atılır, sonra üstüne duvar örülürse, aynı şekilde önce düşünmeli, sonra konuşmalıdır."

***
Hz. Ali'ye: "ALLAH, bu kadar insanı nasıl hesaba çeker?" diye sorulduğunda şöyle
cevap vermiştir: "Nasıl rızıklandırıyorsa öyle!"
***
Yaşlı ve akıllı bir adam, genç birine şöyle diyordu: "Biz insanlar, eşya alışverişi
yaptığımız zaman, her birimiz biraz zenginleştiğimiz kadar biraz da fakirleşiriz.
Fakat fikir alışverişi yapıldığı zaman, herkesin sermayesi iki misli artar"

***
Bir edebiyat öğretmeni ilk defa girdiği bir sınıfta, edebiyat kelimesi yerine 'yazın'
ifadesi kullanıp "çocuklar, 'yazın' derslerini beraber yapacağız" der. öğrencilerden
biri meraklanıp sorar: "Hocam, 'kışın' derslerini kiminle yapacağız?" ;)
***
bir gün bir adam yolda gezerken bir çocuk görmüş, onu yanına çağırıp sormuş:
"ALLAH'ın nerede olduğunu söyle sana bir elma vereyim" çocuk cevap vermiş:
"Sen bana ALLAH'ın nerede olmadığını söyle, ben sana bin elma vereyim!"




NAMAZI VAKTİNDE KILMAK

Bir gün ALLAH Resûlûne sordular: "En hayırlı ve en faziletli amel hangisidir?" diye...
Buyurdular ki: "Vaktinde kılınan namaz" Namazı vaktinde kılan insan yeryüzünün
dört bir yanında K''be'ye yönelerek namaz kılan ehl-i iman kafilesinin içinde bir
fert olduğunu, topluca ALLAH'a ibadet ettiklerini düşündüğünde sevinç ve
mutluluktan nerdeyse uçacak h''le gelir. Hep birlikte ALLAH'tan doğru yola hidayeti
isteyen bu büyük cemaatteki her bir fert birbirlerine şefaatte ve duada bulunurlar.
Elhamdülillah dediği zaman cemaatteki bütün mü'minler, "evet, doğru söyledin"
diye onu tasdik ederler. Bu tasdik öylesine sağlam bir kalkandır ki hücum eden
evham ve vesveseler karşısında yıkılıp kalır. Namazı vaktinde kılmayan insan ise
askerde karavanasını vaktinde götürmeyen, eli boş dönen veya dipte kalan
yemekleri yeme zorunda kalan askere benzer. Namazı vaktinde kılmanın daha
birçok faydası vardır. Pl''nlı, programlı olmayı, zamanı en iyi şekilde kullanmayı
öğretir. Namazı vaktinde kılma o kadar önemlidir ki, Cenab-ı Hak bir kudsi
hadisinde, rükun ve şartlarını yerine getirerek namazı vaktinde kılan böyle bir
kimse için, "Benim onun için ahdim vardır: onu cennetime koyacağım" buyurur.




DUA

ALLAH'ım! Bize iman ver! ihl''s ver! Kulluk bilinci ver! Aklımıza güç ver!
Görüşümüze kuvvet ver! Kalbimize basiret ver! Gönlümüzü isl''m'a aç!
Emirlerini anlamamızı kolaylaştır! İlmimizi artır! Anlayışımızı zenginleştir!
Ruhumuzu kemale erdir! Nefsimizi senden gelen her şeye, her şeye,
her şeye razı kıl! Nefsimizi terbiyede bize yardımcı ol! Göz açıp kapayıncaya
kadar bizi nefsimizle başbaşa bırakma! Bize hakkı hak olarak göster ve
ona uymakla rızıklandır! B''tılı b''tıl olarak göster ve ondan sakınmakla
rızıklandır! Bizi ve çocuklarımızı inançsızlık, nankörlük, bilgiçlik, inat, ink''r
ve temerrüt karanlıklarından koru! Bizi kendine kul, habib-i edibine ümmet
yap! Kalbimizi im''n nuruyla nurlandır! Küfür pasını üzerimizden kaldır! Âmîn.










Bana öyle bir resim çiz ki... Gözlerim açýkken deðil, kapatýnca göreyim!

MiM

ADMiN
11,903
Kasım 28, 2010, 10:59:35 ÖS
çok emek verdiğim bir konuydu...
güncellemek istedim.

Bana öyle bir resim çiz ki... Gözlerim açýkken deðil, kapatýnca göreyim!

SMF 2.1.4 © 2023, Simple Machines, TinyPortal 2.2.2 © 2005-2022
Sayfa 0.181 saniyede 27 sorgu ile oluşturuldu.
Lithium theme by Bloc © 2017