Efendimiz’in (sas) Çocuklarda Değiştirdiği İsimler
Efendimiz (sas), bazı çocukların isimlerinin ihtiva ettiği olumsuz anlamlardan dolayı onlara yeni isimler vermiştir.
Bu konuda Hz. Ali’den (ra) gelen bir rivayet şöyledir: “Oğlum Hasan dünyaya geldiğinde ona Harp ismini koydum. Derken Peygamber (sas) geldi ve: “Torunumu bana gösteriniz. Ona ne ad koydunuz?” diye sordu. Ben de: “Harp” deyince, “Hayır, o Hasan’dır.” buyurdu. Oğlum Hüseyin doğduğu vakit bu defa ona Harp ismini vermiştim. Peygamber Efendimiz (sas) yine geldi ve: “Torunumu bana gösteriniz. Ona ne ad koydunuz?” diye sordu. Ben de yine: “Harp” deyince, “Hayır, o Hüseyin’dir.” buyurdu. Üçüncü çocuk dünyaya gelince ona da Harp ismini verdim. Peygamber Efendimiz (sas) yine geldi ve: “Torunumu bana gösteriniz. Ona ne ad koydunuz?” diye sordu. Biz de: “Harp” deyince, “Hayır, o Muhsin’dir.” dedikten sonra, “Ben onlara Harun’un Þebber, Þebbir ve Müşebbir isimli çocuklarının adını verdim.” buyurdu.“14
Bu konudaki bir diğer rivayet ise şöyledir: “Sehl bin Sa’d'in anlattığına göre el-Münzir İbnu Ebi Üseyd doğduğu zaman Resûlullah’a (sallall''hu aleyhi ve sellem) getirilmişti. Çocuğu kucağına aldı ve: “İsmi nedir?” diye sordu; “İsmi falandır.” diye ne konmuşsa söylendi. Resûlullah (sallall''hu aleyhi ve sellem): “Hayır! Bunun ismi Münzir olacak” dedi ve o gün çocuğa Münzir ismini koydu.”15
Efendimiz’in (s.a.s) Yetişkinlerde Değiştirdiği İsimler
Hz. Aişe (r.anh''): “Resûlullah (sallall''hu aleyhi ve sellem) çirkin isimleri değiştirirdi.” demektedir.16 Çirkin olması sebebi ile isimler değiştirilebildiği gibi, güzel olmasına rağmen başka bir maslahattan dolayı da değiştirilebilmiştir. Ebu Hureyre’den yapılan bir rivayette bu şekildeki isim değiştirme konusu ile ilgili şunu görmekteyiz: “Zeyneb Bintu Ebi Seleme’nin ismi Berre17 idi. ‘Bu ismi kullanmakla sanki kendisini temize çıkarıyor’ dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sallall''hu aleyhi ve sellem) Berre ismini Zeyneb olarak değiştirdi.”18
Efendimiz’in (sallall''hu aleyhi ve sellem) ismini değiştirmiş olduğu diğer bir sahabi ile ilgili rivayet ise şu şekildedir. Beşir ibni Meymun’un amcası Üsame İbnu Ahdari diyor ki: “İsmi Asram (verimsiz, merhametsiz, faydasız manalarına gelen) olan bir adam vardı. Resûlullah (sallall''hu aleyhi ve sellem) ona: “İsmin nedir?” diye sordu. Adam: “Asram” diye cevap verdi. Resûlullah (sallall''hu aleyhi ve sellem): “Hayır, sen Zür’a'sın (Ziraatçi)” buyurdu.19 Bu konudaki diğer bir örnek de şu şekildedir. Said ibnu’l-Müseyyeb, babası vasıtasıyla dedesinden naklediyor: “Dedem, Resûlullah’a (s.a.s) uğramıştı. Resûlullah (sallall''hu aleyhi ve sellem): “İsmin ne?” diye sordu. Dedem: “Hazn (muamelesi sert kişi, kaba, sert yer)” diye cevap verdi. Resûlullah (s.a.s): “Hayır, sen Sehl’sin (Kolaylık)” dedi. Müseyyeb: “Olmaz, Sehl çiğnenir ve alçaltılır. Babamın verdiği bir ismi değiştiremem.” dedi. İbnu’l-Müseyyeb devamla şöyle hayıflanıyor: “Maalesef o günden sonra ailemizde kabalık devam etti gitti.”
Ebu Davud, bu hadîs-i şerîfi aktardıktan sonra Efendimiz’in (sallall''hu aleyhi ve sellem) isim değiştirme uygulamasında konuyu daha belirgin h''le getiren şu uygulamalarını da bizlere aktarmaktadır: “Resûlullah (s.a.s) Asi (İsyank''r), Aziz, Atele (Þiddet, Sertlik), Þeytan, Hakem, Ðurab (Karga), Hubab (bir şeytan ismi), Þihab (Alev) isimlerini değiştirdiler. Þihab’ı Hişam (Cömert), Harb’i Silm (Barış, Sulh) ve Muzdaci’ (Yatan) adını Münbais (Ayakta) adlarıyla değiştirdi. Afire (Çorak) adını taşıyan bir araziyi ise Hadire (Yeşillik) diye, Þi’bu’d-Dalalet’i (sapıklık mahallesi/geçidi) Þi’bu’l-Hüda (Hidayet mahallesi/geçidi) olarak isimlendirdi. Benu’z-Zinye’yi (zina oğulları) de Benu’r-Rüşd (Doğruluk oğulları) şeklinde değiştirdi.”20
Hz. Peygamber (sallall''hu aleyhi ve sellem) Ya’la, Bereket, Eflah, Yesar, Nafi’ ve benzeri isimlerin kullanılmasını yasaklamayı arzu etmiştir. Efendimiz (sallall''hu aleyhi ve sellem) bu yasaklama isteğinin gerekçesini de şu şekilde açıklamıştır: “Zira kişi; “Bereket burada mı?” diye sorar da, “Hayır, yok!” diye cevap verirler.”
Cabir b. Abdillah diyor ki; “Sonra Efendimiz’in bu mevzuda sükût ettiğini gördüm. Daha sonra da bu isimleri yasaklamadan vefat etti. Hz. Ömer (ra) bu isimleri yasaklamak istedi, sonra o da vazgeçti.”21
Efendimiz’in M''n''sı Güzel İsimleri Önemsemesi
Yahya İbnu Said anlatıyor: “Hz. Peygamber (sallall''hu aleyhi ve sellem) bol sütlü bir deve hakkında: “Bunu kim sağacak?” diye sordu. Bir adam ayağa kalkmıştı ki Hz. Peygamber (sallall''hu aleyhi ve sellem): “İsmin ne?” dedi. Adam: “Mürre (acı)!” deyince, ona; “Otur!” dedi. Hz. Peygamber (sallall''hu aleyhi ve sellem) tekrar: “Bunu kim sağıverecek?” diye sordu. Bir başkası ayağa kalktı; “Ben sağacağım” diyecekti ki Hz. Peygamber (sallall''hu aleyhi ve sellem) ona da: “İsmin nedir?” diye sordu. Adam: “Harp (savaş)” diye cevap verdi. Ona da; “Otur” dedi. Resûlullah (sallall''hu aleyhi ve sellem): “Bu deveyi kim bize sağıverecek?” diye sormaya devam etti. Bir adam daha kalktı. Ona da ismini sordu. “Yaîş (Yaşar)” cevabını alınca ona: “Sen yaşıyorsun.” diyerek müsaade etti.”22
İsimlerin m''n''larından hareketle hayır umma konusunu destekleyen bir başka rivayet ise şöyledir: Ebu Hureyre’nin anlattığına göre Resûlullah (sallall''hu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Eslem kabilesini Allah selametli kılsın, Gıfar kabilesine de mağfiret buyursun!“23 Hufaf İbnu Îm'' el-Gıfari anlatıyor: Resûlullah (sallall''hu aleyhi ve sellem) rükûa gitti, sonra başını kaldırdı ve; “Gıfar kabilesini Allah mağfiret etsin. Eslem kabilesine Allah sel''met versin. Useyye Allah’a ve Resulü’ne isyan etmiştir.” deyip secdeye gitti.24
Buradaki kabile isimlerine dikkat ettiğimizde, isimlerin m''n''larının bahsi geçen kabilelerde tezahürünü ''lemlere rahmet bir peygamber feraseti ile Efendimiz’in (sallall''hu aleyhi ve sellem) görmüş olduğunu anlarız. Zaten Sünnet-i Seniyyeyi dikkatlice inceleyen bir kişi, Efendimiz’in (sallall''hu aleyhi ve sellem) isimlerin anlamlarına ehemmiyet verdiğini, kişilerin isimlerindeki manalarla o kişiler arasında bir irtibat kurduğunu rahatlıkla anlayacaktır.
Ashabın Güzel Anlamlı İsim Verme Konusundaki Hassasiyetleri
Mesruk anlatıyor: “Hz. Ömer’le karşılaştım. Bana: “Sen kimsin” diye sordu. “Mesruk İbnu’l-Ecda” dedim. Dedi ki: “Ben Resûlullah’ın (sallall''hu aleyhi ve sellem) ‘ecda’ şeytandır” dediğini işittim.“25
Yahya b. Said’in anlattığına göre Hz. Ömer bir adama: “İsmin nedir” diye sordu. Adam: “Cemre (Kor)” dedi. “Kimin oğlusun” diye tekrar sordu. Adam: “İbnu Þihab (Alevoğlu)”, deyince; “Kimlerdensiniz” dedi. Adam: “Humk''lardan (Ahmaklardan)“
“Eviniz nerede” diye sordu. “Hirretu’n-N''r’da (Hararetli ateş)” cevabını alınca; “Hangisinde” dedi. “Zatı Lez''’da (Þiddetli alev)” cevabını alınca; Hz. Ömer (ra): “Ailene yetiş, yanıyorlar” dedi. Gerçekten durum aynen Hz. Ömer’in dediği gibiydi.26
Peygamber İsimleri Künye Olarak Kullanılabilir mi?
Rivayetlerden anlayabildiğimiz kadarı ile Efendimiz (sallall''hu aleyhi ve sellem) Ashab’ına peygamber isimleri ile isimlendirilebileceğini belirtmiştir. Ebu Vehb el-Cüşemi’nin anlattığına göre Resûlullah (sallall''hu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır: “Peygamberlerin isimleriyle isimlenin.”27 Ayrıca bazı Sahabilerin peygamber isimlerini künye olarak kullanmalarına izin vermiştir. Ancak daha sonraları özellikle de Hz. Ömer (r.a.) bu konuda hassas davranmış, peygamber isimleri vermenin doğru olmayacağı içtihadında bulunmuştur. Hatt'' Hz. Ömer’in (r.a.) azatlı kölesi Eslem’in anlattığına göre, Hz. Ömer (r.a.) bir oğlunu “Ebu İsa” künyesini kullandığı için azarlamıştır. Yine Ebu İsa künyesini kullanan Muğire İbnu Þu’be’ye (r.a.), Hz. Ömer (r.a.): “Ebu Abdillah künyesini kullanman sana yetmez mi?” diye sormuş; Muğire de: “Bana Ebu İsa künyesini takan Hz. Peygamber’dir (sallall''hu aleyhi ve sellem)” cevabını verince, Hz. Ömer: “Hz. Peygamber’in (sallall''hu aleyhi ve sellem) geçmiş gelecek bütün günahları affedilmiştir. Bizim hakkımızda ne hüküm verileceği belli değil” demiş ve evla olanı işaret etmiştir.28 Nitekim Muğire de onun bu isteğine icabet ederek ölünceye kadar “Ebu Abdullah” künyesi ile çağrılmıştır.
İsim Verme Hakkındaki Öncelik
İsl''m’da isim verme hakkı babaya ait kabul edilmiştir. Þayet baba ölmüş veya hukukî tasarruflarda bulunması yasaklanmışsa, bu hakkı anne kullanır. Doğumundan önce babasını kaybetmiş olan Efendimiz’in (sallall''hu aleyhi ve sellem) ismi annesi Âmine tarafından Muhammed olarak seçilmiş ve bu isim dedesi Abdülmuttalip tarafından konulmuştur. Ebu’d-Derda’nın rivayetine göre Resûlullah (sallall''hu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız, öyleyse isimlerinizi güzel yapın.“29
Makbul İsimler
Buraya kadar aktarmaya çalıştığımız rivayetlerden, ancak güzel m''n''lara del''let eden isimlerin makbul olduğunu anlıyoruz. Anlam itibarı ile çirkin, kötü ve şirk kokan isimlerin de insanlar üzerinde olumsuz tesirler meydana getirmeleri sebebi ile mekruh veya harama yakın mekruh oldukları anlaşılmaktadır.
İbnu Ömer’in rivayetine göre Resûlullah (sallall''hu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Allah’ın en ziyade sevdiği isimler Abdullah ve Abdurrahman’dır.”30
Abdullah ve Abdurrahman gibi isimlerin Allah’a en sevimli olmasının sebebini şu şekilde izah etmek mümkündür: Abdullah isminde ubudiyet ve tezellülü itiraf vardır. Abdurrahman’da ise her mahlûka şamil olan rahmeti itiraf vardır. Keza birinci isimde, bu isimle adlandırılan kimsenin Allah’a ibadet eden olması, ikincisinde ise İl''hî rahmetin, bu ismi taşıyanın üzerinde tezahür etmesi isteği, tefeülü veya beklentisi vardır.31 Ancak Allah katında sevilen isimler acaba sadece bu iki isimden mi ibarettir? Yoksa bu isimlerin birer örnek olduğunu mu düşünmeliyiz? Aynî’nin ifadesi ile söyleyecek olursak “abd/kul” kelimesinin, Allah’ın (celle cel''luhu) yüce, yüksek ve güzel isim ve sıfatlarına izafe edilerek oluşturulan her bir isim, Allah’ın sevdiği isimler d''hilinde olmalıdır.32
Mesel'', Abdülkerim; keremi bol, cömert olan Azîz ve Celîl Allah’ın kulu m''n''sınadır. Abdüllatîf; latif, güzel, yumuşak, hoş, nazik olan bütün olayların ve eşyanın inceliklerini bilen Allah’ın kulu demektir. Abdülm''cid; kadr u şanı büyük, cömertlik ve keremi bol olan Allah’ın kulu; Abdülm''lik ise, sahip olan, her şeyin mülkiyetinin sahibi olan Allah’ın kulu anlamındadır. Abdülmecîd, şanı büyük ve yüksek olan, şan ve yücelik sahibi Allah’ın kulu; Abdülmelik de her şey üzerinde tasarruf ve hükmeden tek hükümdar Allah’ın kulu demektir. Böylece bu tür isimler aynı zamanda Allah’ın hatırlanmasına, tevhidin korunmasına, insanın kulluk boyutunun unutulmamasına ve daha bilemeyeceğimiz pek çok güzelliklerin oluşumuna vesile olmaktadırlar.
Mekruh İsimler
Ebu Vehb el-Cüşemi’nin anlattığına göre Resûlullah (sallall''hu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır: “Allah’ın çok sevdiği isimler Abdullah ve Abdurrahman’dır. En sadık olanları da Haris ve Hemmam isimleridir. En çirkinleri de Harb ve Mürre isimleridir.”33
Ebu Hüreyre’nin rivayetine göre Resûlullah (sallall''hu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Allah nezdinde en kötü en zelil isim, kendisine (ahna’) Melikü’l-emlak (mülklerin Maliki) ismini veren şahsın adıdır. H''lbuki Allah’tan başka M''lik yoktur.” Süfyan devamla: “Þehin Þah bunun örneğidir” demektedir. Ahmed İbnu Hanbel diyor ki: “Ebu Amr’a, ‘ahna’ ne demek diye sordum, “en düşük” diye cevap verdi.”34
Birden Fazla İsim Taşımanın Caiz Oluşu
İsim vermekten maksat, kişiyi diğerlerinden temyiz edip tanımak olduğundan, tek ismin yeterli olduğu durumlarda tek isimle yetinmek en uygunudur. Ancak birden fazla isim kullanmak da caizdir. Nitekim insanlara hem isim hem künye hem de lakap verilebilmektedir. Ayrıca Efendimiz’in (sallall''hu aleyhi ve sellem) birden fazla ismi bulunmaktadır. Cübeyr İbnu Mut’im’in rivayetine göre Resûlullah (sallall''hu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Benim beş ismim vardır: Ben Muhammed’im (çok övülmüş), ben Ahmed’im (çok hamd eden, sevilmiş), ben Allah’ın benimle küfrü mahvedeceği el-M''hî’yim (mahvedici). Ben H''şir’im (toplayıcı), insanlar benim arkamda haşredilecektir. Ben Âkıb’ım (en son gelen), benden sonra peygamber gelmeyecektir.”35
Efendimiz’in (sallall''hu aleyhi ve sellem) İsim ve Künyesinin Alınmaması
Enes (ra) anlatıyor: Bir gün Resûlullah (sallall''hu aleyhi ve sellem) Baki’de idi. Kulağına bir ses geldi: “Ey Ebu’l-Kasım!” diyordu. Başını sese doğru çevirdi. Seslenen adam: “Ey Allah’ın Resulü seni kastetmedim, ben falancayı çağırdım” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sallall''hu aleyhi ve sellem): “İsmimi isim olarak koyun, fakat künyemi kendinize künye yapmayın!” buyurdu.36
Cabir’in (ra) anlattığına göre birinin bir oğlu oldu. İsmini Kasım koydu. Kendisine: “Sana Ebu’l-Kasım künyesini vermeyiz. Bu künye ile seni şereflendirip memnun etmeyiz” dedik. Hz. Peygamber’e (sallall''hu aleyhi ve sellem) gelerek durumu arz etti. Resûlullah (sallall''hu aleyhi ve sellem) bunun üzerine: “Oğlunun adı Abdurrahmandır” dedi. Bir rivayette şu ziyade var: “İsmimi isim olarak koyun, fakat künyemi künye yapmayın. Zira ben Kasım (taksim edici) kılındım. Aranızda taksim ederim.” Ebu Davud’un bir rivayetinde şöyle buyrulmuştur: “Kim benim ismimi almışsa, künyem ile künyelenmesin. Kim de künyem ile künyelenmişse, ismimle isimlenmesin.”37
Hz. Aişe’nin (r. anha) anlattığına göre bir kadın gelerek: “Ey Allah’ın Resulü, ben bir oğlan dünyaya getirdim. ‘Muhammed’ diye isim, ‘Ebu’l-Kasım’ diye de künye verdim. Bana, sizin bu durumdan hoşlanmadığınız söylendi, doğru mu?” diye sordu. Resûlullah (sallall''hu aleyhi ve sellem): “İsmimi hel''l, künyemi haram kılan şey de ne?” veya “Künyemi haram kılıp ismimi helal kılan şey de ne?” diyerek reddetti.38 Alimlerimiz bu nehyin Peygamber Efendimiz’in hayatı ile kayıtlı olduğunu söylemişlerdir. Zira Ebu Davud ve Tirmizi’nin (Ebu Davud, Edep 68; Tirmizi Edep 68) Sünenlerinde ve Beyhaki’nin Sünen-i Kübr''’sında (9/309) yer alan bir hadiste Hz. Ali, Peygamber Efendimiz’e: “Ya Resûlallah, senden sonra bir çocuğum olursa ona senin adını ve künyeni vereceğim.” dedi. Efendimiz de ona “Evet” buyurdular. Ayrıca sahabeden Ebu’l-Kasım künyesinde olanlar olduğu gibi bu künye ile meşhur ''limler de vardır.
Sonuç
Çocuklarımıza, Efendimiz’in gösterdiği hassasiyetler doğrultusunda isimler koymanın, hem ebeveyn açısından hem de dünyaya gelen göz aydınlığı çocuklarımızın daha huzurlu, mutlu ve karakter algısı yüksek fertler olması açısından ehemmiyetli bir faktör olduğu görülmektedir. Bu hassasiyete ümmet-i Muhammed’in de azamî hassasiyet göstermesinin Allah’ın (celle cel''luhu) rızasına bir vesile olacağı ümit edilir. Çocuklara verilen isimler, karakter ve şahsiyetin en temel öğesidir. Çocuğun yetişme döneminde kendisini dış dünyaya nasıl bir isimle tanıtacağı çok önemlidir. Bu açıdan ebeveynler önemli bir sorumluluk altındadırlar. Çocukları makbul isimlerle isimlendirmenin ne denli önemli olduğunu anlamak için, Efendimiz’in (sallall''hu aleyhi ve sellem) buraya kadar aktarmaya çalıştığımız uygulamalarını nazar-ı dikkate almak yeterli olacaktır.
Dr. Musa Kazım Gülçür
Araştırmacı – Yazar
Yeni Ümit dergisi
Dipnotlar
1. İbn Manzûr, Lis''nu’l-Arab, 14/401–403
2. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’''n Dili, 1/18, Eser Neşriyat, trsz.
3. Tirmizî, Kıyamet, 47; Ahmed b. Hanbel, 2/179.
4. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’''n Dili, 1/308–312, Eser Neşriyat, trsz
5. Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, 1/77.
6. DİA, 1/332.
7. Ebu Davud, Edeb 116, (5105); Tirmizi, Edahi 17, (1514)
8. Müslim, Edeb, 27 (2147); Ebu Davud, Edeb 116, (5106)
9. Buhari, Menakibu’l-Ensar 45, Akika 1; Müslim, Âd''b 26, (2146)
10. Buhari, Akika 1; Müslim, Âd''b 24, (2145)
11. Ebu Davud, Edahi, 21, (2837); Tirmizi, Edahi 23, (1522), Edeb 63, (2834); Nesai, Akika 5, (7, 166); İbnu Mace, Zebai 1,(3165)
12. İbni Kayyim el-Cevziyye, İsl''m’da Çocuk, (Terc. Mahmut Kısa), s. 127, Esra Yay., Konya, trsz.
13. DİA, 1/333.
14. Ahmed b. Hanbel, 1/118. Þebber, Þebbir ve Müşebbir isimleri büyük bir ihtimalle Hasan, Hüseyin ve Muhsin isimlerinin İbranice karşılıkları olmalıdır.
15. Buhari, Edeb 108; Müslim, Edeb 29, (2149)
16. Tirmizi, Edeb 66, (2841)
17. ‘Berre’ ya da ‘el-berretü’ kelimesi yine Arapça’daki ‘el-birru’ kelimesinden türemiş olup ‘çokça cömert, dürüst, itaatk''r, iyi kadın’ manasınadır. Kelimede yüklü bulunan bu anlamdan dolayı bazıları Zeynep validemiz için ‘nefsini temize çıkarıyor’ deme talihsizliğinde bulunmuşlardı.
18. Buhari, Edeb 108; Müslim, Edeb 17, (2141)
19. Ebu Davud, Edeb 70, (4954)
20. Buhari, Edeb 107–108; Ebu Davud, Edeb 70, (4956)
21. Müslim, Âd''b 13, (2138); Ebu Davud, Edeb, 70, (4960)
22. Muvatta, İsti’zan 24 (2, 973)
23. Buhari, Menakıb 6; Müslim, Fezailu’s-Sahabe 183, (2515, 2516)
24. Müslim, Mescid 308, (679)
25. Ebu Davud, Edeb 70, (4957)
26. Muvatta, İsti’zan 25 (2,973)
27. Ebu Davud, Edeb 69, (4950)
28. Ebu Davud, Edeb 72, (4963)
29. Ebu Davud, Edeb 69, (4948)
30. Müslim, Âd''b, 2, (2132); Ebu Davud, Edeb 69, (4949); Tirmizi, Edeb 64, (2835)
31. Davudoğlu, Ahmed, Sahih-i Müslim Ter. ve Þerhi, 6/391.
32. Aynî, Umde, XVIII, 257.
33. Ebu Davud, Edeb 69, (4950)
34. Buhari, Edeb 114; Müslim, Edeb 20, (2143); Ebu Davud, Edeb 70, (4961); Tirmizi, Edeb 65, (2839)
35. Buhari, Menakıb 17, Tefsir, Saff 1; Müslim, Fezail 125, (2354); Muvatta, Esmau’n-Nebi 1, (2, 1004); Tirmizi, Edeb 67, (2842)
36. Buhari, Menakıb 20, Edeb 106; Müslim, Âd''b 1 (2131); Tirmizi, Edeb 68, (2844)
37. Buhari, Edeb 105, 106, 109, Menakıb 20; Müslim, Âd''b 2, (2133); Ebu Davud, Edeb 74 (4965); Tirmizi, Edeb 68, (2845)
38. Ebu Davud, Edeb 76, (4968)