Mâide / 3. Ayet
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّط۪يحَةُ وَمَٓا اَكَلَ السَّبُعُ اِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَاَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْاَزْلَامِۜ ذٰلِكُمْ فِسْقٌۜ اَلْيَوْمَ يَئِسَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ د۪ينِكُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِۜ اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَت۪ي وَرَض۪يتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ د۪ينًاۜ فَمَنِ اضْطُرَّ ف۪ي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِاِثْمٍۙ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

Size þunlar haram kýlýndý: Kendiliðinden ölen murdar hayvan, kan, domuz eti, Allah'tan baþkasýnýn adýna kesilen hayvanlar, henüz caný çýkmadan yetiþip þartýna uygun tarzda kestikleriniz dýþýnda boðularak, bir þey vurularak, yukarýdan yuvarlanarak, boynuzlanarak yahut yýrtýcý bir hayvan tarafýndan parçalanarak ölen hayvanlar, putlara ait sunaklarda kesilen hayvanlar ve zar atarak, kumar oynayarak elde edilen etler, yiyecekler. Bunlarý yemek, Allah'ýn yolundan çýkmaktýr. Bugün artýk kâfirler dîninizi söndürmekten ve sizi dinden döndürmekten ümitlerini kesmiþ durumdadýrlar. O halde onlardan korkmayýn, benden korkun. Bugün sizin dîninizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladým ve sizin için din olarak Ýslâm'ý seçtim. Ancak kim açlýktan bunalýp çaresiz kalýrsa, günaha meyletmeksizin haram olan bu etlerden yiyebilir. Çünkü Allah çok baðýþlayýcýdýr, engin merhamet sahibidir.

Bir"GüL"İle Bahar GeLir mi?

Başlatan ...Tefekkür..., Aralık 09, 2009, 02:03:16 ÖS

...Tefekkür...

YöNetiCi
4,133
Aralık 09, 2009, 02:03:16 ÖS



Bir “Gül” ile bahar gelir mi?



Sorun bu soruyu! Ya da soruyu şöyle sorun: “Bir insan ne yapabilir ki?”
Herkes kendine dönüp sorsun: “Bir gülle bahar gelir mi?” ya da “Bir insan ne yapabilir?”
Bu sorunun cevabını merak edenler, kokusu çağları aşıp bize kadar ulaşan “Medine’nin Gülü”ne baksınlar, ''lemlere rahmet Hz. Muhammed’e baksınlar.
Ki, O bir güldü. Çölün ortasında açmış bir gül. Bıtırak tarlasına döndürülmüş bir dünyaya baharı müjdeleyen bir gül.

Cins bir gül fidanıydı, bu açık. Çünkü vahiy, adeta, “Neden başkasını değil de beni seçtin Rabbim!” sorusuna bir cevap olsun diye, O’nu şöyle tanıtmıştı:

“Çünkü, Sen muhteşem bir ahl''ka sahipsin!”

Bu gül fidanını ALLAH seçmişti. Cebrail gibi cins bir bahçıvanın elleriyle, vahyin projesine uygun olarak yetiştirildi. Vahyin O Gül’e dönük iki tasarrufu vardı: Tanıtmak ve inşa etmek.

Ama daha çok da inşa etmek. O’nu vahiy inşa etti. Öyle bir inşa ki bu, sonunda O, “ahl''kı Kur’an olan” biri oldu. Adeta O, şu sorunun canlı cevabıydı: “Kur’an’ı insana dönüştürsek, ortaya nasıl biri çıkardı?”

Bu sorunun cevabı belliydi: Efendimiz aleyhissal''tu vesselam.

O’nu kitaba çevirmek mümkün olsaydı, ortaya nasıl bir şey çıkardı?
Bu sorunun da cevabı belliydi: Kur’an vahyi.

İşte O Gül, çölün ortasında tek başına açtığında, kimse bir Gül ile baharın geleceğini düşünemezdi. Öyle ya; bir çiçekle bahar gelir miydi?

Eğer o çiçek baharı doğuracak bir bedeli ödemeyi göze alırsa, evet. Bir çiçekle bahar gelirdi. Üstelik bu bahar bin bahara bedel bir bahar olurdu. Öyle ki, bu baharın getirdiği kokuyu bin güz silemezdi. Üzerinden geçen asırlar, o baharın yeryüzünü yeşertme potansiyelini yok edemezdi. Ne kadar şiddetli geçerse geçsin, her kış istese de istemese de sonunda o baharın hizmetk''rı olmak zorunda kalırdı.

Bir insan ferişteh olsa ne yapabilirdi ki?
Ferişteh olmasına gerek yok, ölümlü biri olarak dahi bir insan tüm bir dünyayı omuzlayabilir, bıtırak tarlasına dönmüş bir dünyayı gülistana çevirebilirdi. Yeter ki, imanı sınırsız bir imk''n bilsin. Yeter ki, O Gül’ün bıraktığı mirasa ihanet etmeyip sadakat göstersin. Yeter ki, O Gül’ün kokusunu duyan bir yüreğe sahip olsun.

Hz. Peygamber bir çiçekle gelen baharın, bir kişiyle yeryüzünün gülistana dönüştürüleceğinin en güzel örneğiydi. ALLAH, O’nu bunun için “örnek” gösterdi. Gül olmak isteyenlere, “adam” olmak isteyenlere, bıtıraklara karşı mücadele etmek isteyenlere…

O’nun örnekliği, en sonunda gelip bir ilahi yasanın şahsında somutlaşıyordu: Bedelsiz ödül olmaz.
Bakın şu örneklere: O, Taif’e bir umut diyerek gitmişti. Çünkü Mekke’nin kini, O’nun varlığını ortadan kaldırmayı düşünecek noktaya gelmişti. Taif’te gülle karşılanmayı umarken gülleyle, taşla, küfürle, hakaretle karşılaştı. Kan-revan geri döndü. Fakat Mekke’sine de giremedi. Bu öyle bir bedeldi ki, artık “gücün bittiğinin, kuvvetin tükendiğinin” resmiydi.

Ve koyverdi çığlığını: “Bittim ya Rabbi!”

Bu çığlığı bekliyordu öteler. “Yettim kulum!” nidası bunun ardından gelecekti. Çünkü, ALLAH’ın yasası buydu: Biten ve bittim diyene, “ALLAH’ın yardımı ne zaman?” diyene, “ALLAH’ın yardımı çok yakın!” diyen bir Rahîm Rab vardı.

İşte, O’nun için ilahi yardım Sevr Dağı’nın tepesinde geldi. Peki, oraya kadar çıkmak şart mıydı? Tepede gelen yardım, dibinde gelemez miydi? Evet, öyle!

Çünkü ilahi yasa bu. ALLAH yasasını, muhatap Âlemlere Rahmet Hz. Muhammed bile olsa bozmazdı.
Peki, biz neyi bekliyoruz? O evrensel Gül için bozmadığı yasayı, biz dikenler için bozmasını mı? İşte bu olmayacak.

Dünyanın Gül’üne, sonsuz sal''t ve selam ile…

Mustafa İslamoğlu
Rabbim,her vesiLede SENÝN keremin saklýdýr,
SebepLer sayýsýnca hamd SANA....

“Benimdir” diye bildiklerim Senindir
Beni bende olanlara bende etme
“Ben” diye bildiðim de Senin emrindir
Beni bende býrakýp Senden etme
Rabbim, yüzümü Sana döndüm
Gönlümü de Sana çevir
Rabbim, bir Seni bir bildim
Sevdalarýmý Sende bitir...

SMF 2.1.3 © 2022, Simple Machines, TinyPortal 2.2.2 © 2005-2022
Sayfa 0.127 saniyede 27 sorgu ile oluşturuldu.
Lithium theme by Bloc © 2017