Ocak 21, 2009, 03:40:16 ÖS
ERGENLİK DÖNEMİNDEKİ BİLİÞSEL GELİÞİM
SOYUT İÞLEMLER DÖNEMİ (11 YAÞ SONRASI)
Bu dönemin özelliği, çocuğun artık “yetişkin” gibi (soyut) düşünebilir hale gelmesidir. J.Piaget bu konuda araştırmalar yapmış ve birtakım sonuçlara ulaşmıştır:Çocuk ya da ergen, bu dönemde tümevarım ve tümdengelim yöntemleriyle düşünebilecek düzeye erişir. Bu dönemden önce, çocuğun tümevarım ve tümdengelim yöntemleriyle düşünememesinin nedenleri şunlardır;
1. Nesne ve olgular arasındaki ilişkileri kavramadaki yetersizlik;
2. Çocuğun “iç dikkat” alanımdaki darlık;
3. Çözümleme bireşim (analiz ve sentez) yapmadaki yetersizlik;
4. Daha önceki olgu ve olayları anımsamadaki yetersizlik (unutkanlık)
7-8 yaşlarına gelen çocuk, bu bakımlardan, istenen düzeyde olmasa da, bir gelişme göstermiştir.
Tümdengelim için, genellikle, erinlik yıllarının sonunu beklemek gerekir.çocuğun soyut düşünebilme yeteneğini kazanması, geniş ölçüde, zekanın gelişmesini gerektirir.J.Piaget’nin kuramı üzerinde incelemelerde bulunan Dr. Gülseren Günçe, bu konudaki düşüncelerini şöyle tamamlıyor:
1. 11 yaşından küçük çocuk, gördüğünün arkasındaki olası ilişkiyi kavrayamaz. Ergen ve yetişkin ise; görünenin gerçeğin ta kendisi olduğundan kuşkuludur; olayların derindeki nedenini armaya çalışır, görünüşe aldanmak istemez.
2. Ergen ve yetişkin, görünen olayları, aralarında zihinden birleştirme yoluyla çoğaltır. Yeni ve ilk bakışta kavranılmayan kombinezonları düşünür. Örneğin, x, y, z gibi 3 olayı, olası bulunan bütün kombinezonları ile teker, teker ele alabilir ve üstelik, bunları yok sayabilir, yani hiçbirini ele almayabilir. Somut işlemler çocuğu ise, yalnız bir ya da iki kombinezon üstünde durur. Bunları da zihinsel işlem yoluyla değil, rastlantı sonucu elde eder.
3. Ergen ve yetişkin düşüncesi, daha az saplantılı ve dolayısıyla daha esnektir. Bu yüzden, beklenmeyen olaylar karşısında düştüğü şaşkınlık daha önemsizdir. Somut işlemler çocuğuna kıyasla daha az paniğe kapılması bundandır. Aynı sonuca değişik yol ve yöntemlerle varabilmesi de, ergen ve yetişkin düşüncesinin esneklik özelliğinden ileri gelmektedir.
Somut işlemler döneminden soyut işlemler dönemine geçişin nasıl olduğu, kesin olarak bilinmemektedir. J.Piaget, bunu ergenlik çağının başlarında görülen nöro- fizyolojik yapı değişikliğine bağlamaktadır.bununla birlikte kişinin içinde toplumun toplumsal ve kültürel yapı ve özelliklerinin de bunda rol oynadığı kabul edilmektedir.
J.Piaget, uzun çalışmalardan sonra şu sonuca vardı:
“Zihinsel işlemler, bütünleşmiş yapılardan kaynaklanmaktadır.bu yapılar, gelişmenin tümüyle yöneldiği denge tiplerini belirler. Bunlar hem organik, hem psikolojik, hem de toplumsaldırlar;kökleri, organizmanın doğal biçimlerine kadar gider.”(Uğur-Þemin, 1980, s.2) Ona göre, çocuğun 11 yaşından önce basit bazı mantık işlemlerini yapamamasının nedeni, düşünce sürecinin yapısındaki özellikleridir.
Þunu da unutmamak gerekir ki, düşüncenin gelişimi bakımından çocuklar arasında fark vardır.
J.Piaget’nin “zihin gelişimi” ile ilgili bu kuramı, eğitimde gözlem ve deneye ne kadar önem verilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Öğretimde “somuttan soyuta” ve daha genel olarak, eğitimde “etkinlik” ilkesinin bilimsel dayanaklarından biri budur. Buna, toplumsallaşmayı da ekleyebiliriz. Bu etkinliklere yer verilerek yapılan bir öğretimde, çocuk, hem kendi yaşantıları, zeka bakımından gelişmesine de yol açar. Çocuğun yetişkin mantığına erişmesi, eğitim arcılığıyla hem hızlandırılabilir, hem de kuvvetlendirilebilir. Görülüyor ki çocuk zihni ile yetişkin zihni arasındaki ayrım, yalnız bir nicelik ayrımı değil, aynı zamanda, bir nitelik ayrımıdır. Eğiticinin, bunu da her zaman göz önünde bulundurması gerekir. İlkokullarda bir gözlem, deney ve iş dersi olarak okutulan Hayat Bilgisi dersinin varlık nedeni de budur. Çocuğu, çocuk gerçekçiliğinden, canlıcılıktan, olguların nedenini hep insanlarda ya da doğa üstü varlıklarda aramaktan kurtarmak. Kısaca, çocuğu nesnel düşünüşe alıştırmak(Cavit Binbaşı oğlu, 1995, s.96-97)
Piaget’ye göre birey ergenlik dönemi ile birlikte yetişkin gibi düşünebilme özelliklerini kazanır, soyut düşünebilmeye başlar. Bu dönemde zihinden işlemler yapılabilir, hipotez geliştirilerek problemlere analitik çözümler bulunabilir. Satranç bu açıdan hipotetik düşünmeye ağırlık veren bir oyun olarak örnek verilebilir. Soyut işlemler dönemi ile birlikte kişi satranç oynamaya başlayabilir. Daha önceki dönemlerde satranç karmaşık ve anlaşılmaz bir oyundur. Örnek için, bu dönemdeki bir kişiye “odanın bir köşesinden öbür köşesine kaç olası yolla gidilebileceği” sorulduğunda sonsuz sayıda olduğu cevabı alınabilir. Oysa daha küçük çocuklar iki kenar ve bir orta yol olmak üç yolla gidilebileceğini söylerler.
Bu dönemin diğer bir düşünce özelliği de birleştirmeci (kombinasyonel) düşünmedir.birkaç faktörün birlikte ele alınarak sorunun çözülmesi bu dönemde edinilir. Ayrıca faktörler bu dönemde soyutlanabilir ve bilimsel sorunlara çözümler aranabilir.
Bir sarkacın salınımı neye bağlıdır diye sorulduğunda bu dönemden önceki çocuklar ipin uzunluğu, ağırlık ve uygulanan kuvvet faktörlerini birbirlerinden soyutlayamazlar ve örnek için hem kuvveti, hem ağırlığı değiştirerek çözüm bulmaya çalışırlar. Soyut işlemler dönemi ile birlikte kişi ipin uzunluğunu ve ağırlığı sabit tutup, kuvveti değiştirerek kuvvetin etkili olup olmadığını anlayabileceğini düşünmeye başlar.
Göreli (kişiye, yere, zamana göre değişen) kavramlar da bu dönemde edinir. Göreli bir kavram olan kardeş kavramını çocuk 2-3 yaşlarında iken (belki doğru) kullanmaya başlar, yani çocuğa kaç kardeşin var dendiği zaman çocuk doğru cevap vermeye başlar. Ama kardeşin ne olduğu, kardeşlerin kaçar kardeşi olduğu gibi başkalarının perspektifinden olaya bakabilme özelliği 12-13 yaşlarında edinilir. İlkokul üçüncü sınıf öğrencileri sınıftaki, evdeki kişileri kardeş sayma eğilimi gösterirler. 12 yaş civarındaki ilkokul 5. sınıf öğrencilerinin büyük bir kısmı kardeşin ne olduğunu anlayabilmiş hale gelmiştir. Benzer bir durum yön kavramları içinde geçerlidir. Bir yönden bakıldığında sağda olacağı soyut işlemler döneminde anlaşılır.
Bu dönemde de ergen ben merkezciliği denilen herkesin ona dikkat ettiği gibi bir düşünce biçimi görülür. Bu düşünce biçimi yüzünden ergen herkesin ona baktığı, onu gözlediğini düşünür ve kendini sürekli olarak sahnede hisseder. Bu ben merkezcilik, görüldüğü gibi çocuğun başkasının perspektifinden olaya bakmamasından farklıdır. Ergen başkalarının perspektifine alabilmeye başladığı için “ya onlar ne der?” diye düşünmeye başlamıştır.
Bu dönemdeki kişilere verilecek eğitimde daha çok soyut içeriğe yer verilmesi onların yeni, yeni kazanmaya başladıkları düşünce özelliklerini kullanma fırsatı verecektir. Dersler de bu olanağın sunulması yararlıdır. Ancak hatırda tutulması gereken diğer bir husus ta, derste anlatılan bir takım kavramların hala fazla soyut gelebilmesidir. Bu yüzden laboratuar deneyi gibi yöntemler (özellikle daha önceden yaşantılarının olmadığı hususlarda) eğitimde yararlıdır. Ergenlik dönemine giren kişilerin kardeş kavramını bile henüz tam olarak edinmedikleri akıldan çıkarılmamalıdır.
Eğitim bireysel farklılık gösteren öğrencilere de hitap ettiğine göre sınıfta soyut düşünme özelliğini kazanan öğrencilerin yanı sıra henüz bu özelliği edinemeyen öğrencilerin de bulunabileceği hatırda tutularak somut materyaller kullanılmalıdır. Bu dönem bireysel farklılıkların artmaya başladığı bir dönemdir. Bu yüzden gelişim kuramcıları bu dönemden itibaren yaş belirtmemeye başlarlar.(Bacanlı, 1999, s.56,57)
Soyut işlemsel düşüncenin önemli boyutlarından biri bilimsel düşünce yapısını kazanmaktır. Bilimsel düşüncenin yapısı hipotezler oluşturmak, olası çözümleri sistematik bir şekilde değerlendirmek ve zorlu bir problem karşısında doğru cevaba ulaşmaktır. Karmaşık bir düşünce yapısı gerektiren durumlarda irdeleme, tahayyül etme, hipotez oluşturma ve soyut düşünebilme becerileri geçerli olmaktadır.
11 yaşından sonra ergenin düşünce yapısında meydana gelen önemli değişikliklerden biri, kendinden küçük çocuklara göre daha soyut düşünebilmesidir. Gerçek ve somut uyaranlar ergenin düşünmesi için gerekli olan uyaranlar değildir.Ergen görsel uyaranları olmayan boyutlarda da düşünce üretebilir. Hipotezler, olasılıklar veya tamamen soyut öneriler bağlamında düşünce üretip, olası problemi mantık yoluyla çözümleyebilirler. Ergenin soyut işlemsel dönemdeki düşünce yapısı ve özelliklerini sözlü problem çözme becerisinde görmek mümkündür. Somut işlemsel beceri düzeyindeki çocuk için Ayşe’nin boyu = Cemre’nin boyu problemini çözmesi için problemin elemanlarını görmesi esastır. Oysa soyut işlemsel düşünceye ulaşmış bir ergen için benzeri bir problem sözlü olarak da çözümlenebilir.
Ergenin soyut düşünce niteliklerinden biri de düşünmek için düşünme özelliğidir. Örneğin, bir ergen şöyle yakınabilir: “Ne olduğumu, kim olduğumu niçin düşündüğüm için düşünmeye başladım” .Ergenlerde düşünceye ve düşüncelerin soyut özelliklerine eğilim ve ilgi artmıştır. Ayrıca ergenlerin düşünceleri olasılıklar ve idealizm yüklüdür. Daha küçüklerde ise düşünceler nesnel özellikler ve bilinç ile belirlenmiş bir durumdayken, ergenlerin düşünceleri kendilerinde ve başka kişilerde olmasını arzu ettikleri ideal özellikler ve spekülasyonlara yüklüdür. Bu tür düşünceler de ergenin kendisini ve başkalarını ideal özellikler ile karşılaştırmasına imkan sağlar. Genç olası durumlar ve hayallerle yüklü düşünce alemi içindedir ve ergen bu düşünceler içinde sabırsızlık ve kararsızlık gösterir.
Kişiler son çocukluk döneminden sonra akıl yürütme özellikleri itibariyle de değişme gösterirler.Ergenlik yıllarında akıl yürütmenin esaslar, hipotezler kurup, hipotezlerden sonuç çıkarma şeklinde gerçekleşmektedir. Hipotez – sonuç muhakemesi şeklinde tanımlanan bu akıl yürütme tarzı, bilimsel anlayışın temelini oluşturur. Ergenin akıl yürütme şekli soyut işlemsel düşüncenin karakteristikleri ile açıklanabilir. Gerçeklerden farklı olarak varsayım ve olasılıklarla düşünme ve sürekli kendi düşünce lerine yansıtması şeklinde bir düşünce mekanizması vardır. Bu düşünce mekanizması ergenliğin tipik özelliklerinden sorumludur. Ergen kendi dünyasına odaklaşmış, gelecekle ilgili planlarla meşgul, geleceğe yönelmiş ve ideolojik bakış açıları geliştirmekle ilgilidir.
Soyut işlemsel düşüncenin iki aşamada olduğu kabul edilmektedir. Birinci aşamada hipotez oluşturma becerisindeki artış nedeniyle sınırsız olasılıkları içeren düşünceler ağırlıklıdır. Bu aşamadaki ergenin düşüncesinde gerçekler bastırılmıştır. İdeal olan ve olası olan düşünce tarzı hakimdir. Ergenliğin ortasına doğru gencin zihinsel yapısında bir dengelenme görülür. Ergenliğin ikinci aşamasında, gençler artık düşünce ürünlerinde yaşantının kendisiyle bağdaştırma durumundadırlar.
Soyut işlemsel düşüncenin yerleşmesi konusunda Piaget (1952) başlangıçta 12-15 yaşı esas almıştır. Soyut işlemsel düşüncenin ilk yılların da olduğunu kabul etmiştir. Ancak daha sonraki yapıtlarında Piaget (1972) Soyut işlemsel düşüncenin yaklaşık 15-20 yaşları arsında yerleştiğini iddia etmiştir.
Soyut işlemsel düşüncenin gelişim özelliklerini Piaget’in özümleme ve uyum temel kavramları ile de açıklamak mümkündür.Özümleme, ergenlerin mevcut bilgilerine yenilerinin alması, yani bilgiyi içselleştirmesi şeklinde gerçekleşir. Uyum mekanizması da ergenin yeni bilgilere ulaşmasıdır. Ergenliğin başlangıcında zihinsel süreçlerin uğradığı değişikler gereği özümleme mekanizmasında bir artış mevcuttur. Bu özümleme sürecindeki yoğunlaşma ergenin dünyasında çok fazla sübjektif ve idealistik değerlendirmesine zemin hazırlar. Orta ergenlik noktasında özümleme ve uyum mekanizmalarında bir dengeleme söz konusu olur. Ergen uyum sürecini kullanarak bilişsel zenginliğini geliştirir. Bu bağlamda soyut işlemsel düşüncenin özümleme safhası ergenliğe geçişi belirlemektedir.(Aydın, 1997, 156, 157)
11 yaşından sonra başlayan ve mantıksal düşünmenin yetişkinler düzeyine eriştiği bu döneme “Formel İşlemsel Dönem” denir. Bu evrede çocuklar görüşlerini haklı gösterebilecek düşünce kurallarını ve mantık yollarını bulmaya başlarlar. Piaget, formel işlemlerin diğer insanlarla işbirliği sayesinde oluştuğunu ileri sürer. 7-8 yaşlarından itibaren sosyalleşmeye başlayan çocuk, 11-12 yaşlarında oyun kurallarının kişiler arası anlaşma sonucu meydana geldiğini anlayacak kadar bu alanda ilerlemiş durumdadır. Görüş alışverişi ve tartışma çocuğun yaşamında önemli bir yer almaya başlar. Ergenliğin başlangıcıyla birlikte sosyal yaşam içinde kişisel görüş ve tartışmaları içeren bir işbirliği gerekli olmuştur artık. Bu da çocuğun anlayışının giderek geliştiğini ve daha önce sahip olmadığı bazı alışkanlıkları kazandığını gösterir. Bunun sonucu olarak da çocuklar bazı tahmin ve varsayımlar ileri sürebilirler. Kurduklar varsayımları sınamadan geçirir, soyut düşünür, genellemeler yapar ve soyut kavramları kullanarak bir durumdan ötekine geçebilirler.
Çocuklar giderek birbirlerini daha iyi anlayabilirler, başkalarının görüş açılarına göre düşünebilirler. Bu durum olaylar olmadan sonuçlarını kestirme yeteneğini geliştirir.Bir başka deyişle, söylemeden, harekete geçmeden bir şeyi düşünüp tartma (reflection) süreci, çocuğu zihinsel bir tartışmaya yöneltir. Buna “içselleşmiş düşünce ya da konuşma” denebilir.
Böylece Piaget, formel düşünüşün işbirliği yoluyla bir sosyalleşme süreci olduğunu ileri sürer ve şöyle der: “zeka söz konu olduğunda, işbirliği nesnel olarak yürütülen bir tartışmadır. Çalışmada işbirliği, fikirlerde alışveriş, karşılıklı kontroldür.” Piaget’ye göre, mantığın gelişmesi ve kurulmasında işbirliği önemli bir dizi davranış biçiminin temelidir. Formel işlemlerin bu gelişimi, işbirliği ve tartışma olmaksızın gerçekleşemez.
Birçok açıdan düşünebilme ergene yeni bir düşünce esnekliği sağlar. Çocuğun eylem çerçevesinde sınırlı olmasına karşılık, ergen zihninde birçok seçeneği gözden geçirip inceleyebilir, kuramlar biçimlendirebilir ve düşsel dünyaları kavrayabilir. Gerçek ya da olası sosyal sistemlerin çeşitliliği konusuna ilgisinin artması sonucu, genç kendi standartlarına eleştirici bir tavır takınır, böylece kendisine ve üyesi olduğu çeşitli grupların görüşlerine tarafsız bir gözle bakmaya başlar. Toplumun gelenek ve göreneklerine, kurallarına karşı tutumu değişir. Bunların değişmez olduklarını düşünen çocuğun tersine, genç bunların yetişkinler tarafından kararlaştırıldıklarını ve değişik gruplara göre farklılıklar gösterebileceklerini kavrar. Örneğin, oyun oynarken diğerlerinin onayı olursa, oyun kurallarını değiştirebilir. İyi bir insanın bazı kötü yanlarının da bulunabileceğini kabul eder.
Çocuk ta düşüncenin formel işlemler düzeyine ulaşmış olmasının göstergesi, Piaget’ye göre, çok sayıda probleme çözüm getirebilmesidir. 12 yaş dolaylarında çocuk bazı teklifler çerçevesinde mantık yürütmeye ve tartışmaya başlar. Örneğin, çocuk: “Þunlar, şunlar olursa, (önceden görülmeyen) şu sonuç ortaya çıkar,” diyebilir.Ya da yüzen ve batan nesneleri gruplandırırken: “şu kadar metalin ağırlığına eşit olması için bu kadar odun olması gerekir,” diye bir sonuca ulaşabilir. Çocuk, deneme, yanılma yoluyla çözümü bulduğunda ya da varsayımını doğruladığında doyuma sağlar.(Yavuzer, 1999, s:282,283)
ERGENLERİN BİLİÞSEL YAPILANMALARINDA FARK VAR MIDIR?
Piaget ergenin bilişsel yapısına, soyut işlemsel düşünceye evrensel açıdan yaklaşır. Ergenlerin bilişsel yapılarındaki bireysel farklılıklar üzerine odaklaşmamıştır.Ergenlerin düşünce yapılarında bireysel farklılıkları inceleyen çalışmalar da vardır. Strahan (1983) ergenliğin ilk yıllarında bazı ergenlerin soyut işlemsel düşünce yapısında olduğunu iddia etmektedir. Bu durumun 1/3 oranında mevcut olduğunu kabul etmektedir. Bazı araştırıcılara göre, soyut işlemsel düşünce ergenin yaşının ilerlemesiyle gelişeceği düşüncesi hakimdir. Ancak bazı ergenlerin hatta erişkinlerin bile soyut işlemsel tarzda düşünce üretemedikleri değerlendirilmektedir. Üniversite öğrencileri arasında %17 ile %67’ sinin soyut işlemsel düşünce özelliğini sahip olduğu bildirilmiştir. Ayrıca soyut işlemsel düşünceyi kullanma, mevcut durumdaki konunun içeriğine göre farklılaşabilir. Örneğin, 14 yaşındaki ergenler cebir problemlerini analizle durumunda soyut işlemsel düşünceden yararlanılırken; sözel içerikli problemler, insanlar arası ilişkilerde ve akıl yürütmede aynı düşünce mekanizmasını kullanmayabilirler.
Ergenler iyi bildikleri ve deneyimli oldukları konularda soyut işlemsel düşünceden yararlanma eğilimindedirler. Çocuklar ve ergenler yaşantıları ve deneyimlerinin birikimi sonucu yoğun bilgi birikimine sahip olurlar. Oyunlar, hobiler, spor ve çeşitli ders konuları, çeşitli yaşam alanlarındaki deneyimleri üst seviyede olgunlaşmış düşünce yapısını mümkün kılar. Bazı durumlarda bilgi birikiminden başka soyut işlemsel düşünceye bağlı akıl yürütme durumu, bilgi birikimine katkı sağlar. Gerek somut ve soyut işlemsel düşüncedeki değişiklikler, gerekse yaşantı deneyimleri ve bilgi birikimi ergenin bilişsel dünyasını yapılandırır.(Aydın, 1997, s:158,159)
KAYNAKLAR :
Bacanlı, Doç. Dr. Hasan, Eğitim Psikolojisi Gelişim Ve Öğrenme, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2. Basım, 1999
Binbaşıoğlu, Cavit, Eğitim Psikolojisi, Binbaşıoğlu Yayınları, Ankara, 9. Basım, 1995
Aydın, Prf. Dr. Betül, Çocuk Ve Ergen Psikolojisi, Marmara Üniversitesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 1997
Yavuzer, Prf. Dr. Haluk, Çocuk Psikolojisi, Remzi Kitap Evi, İstanbul, 18. Basım, 1999
Formel İşlemsel Dönem (Formal Operational Stage)
Onbir yaşından sonra başlayan ve mantıksal düşünmenin yetişkinler düzeyine eriştiği bu döneme “ Formel İşlemsel Dönem” denir. Bu devrede zihinsel gelişim somut operasyonlardan formel operasyonlara geçer. Formel operasyonlar düzeyine gelen artık yetişkin dünyasıyla tam bir iletişim içine girmeye hazırdır. Çünkü bilişsel gelişimin en son aşamasına gelmiştir. Formel operasyonlar gelişirken bireyin kişilik yapısı da gelişir ve bireyin ahlak anlayışında olduğu kadar, kendini algılayışında da temel değişiklikler yer alır. Bu evrede çocuklar görüşlerini haklı gösterebilecek düşünce kurallarını ve mantık yollarını bulmaya başlarlar.
Piaget, formel işlemlerin diğer insanlarla işbirliği sayesinde oluştuğunu ileri sürer. Ona göre formel operasyonların gelişimi oniki ile ondört yaş arasında başlar. Operasyon öncesi çocuk eliyle nesnelerin yerlerini değiştirip belirli bir sıraya koyabilir. Somut operasyonlar devresindeki çocuk düzenlemeyi semboller aracılığıyla zihinde yapabilir. 7-8 yaşlarından itibaren sosyalleşmeye başlayan çocuk, 11-12 yaşlarında oyun kurallarının kişiler arası anlaşma sonucu meydana geldiğini anlayacak kadar bu alanda ilerlemiş durumdadır. Görüş alışverişi ve tartışma çocuğun yaşamında önemli bir yer almaya başlar.
Formel operasyonlar devresinde ise çocuk semboller düzeyinden bir aşama ötesine giderek düşünce düzeyine ulaşır. Bu düzeye ulaşan bir çocuk, belirli bir sorunu çözebilmek için değişik hipotezler geliştirir ve her hipotezi birer birer dener. Çocoğun düşüncesine ve sorunlara yaklaşmasına bir düzenlilik, formel yapı, akıl yürütme süreci gelmiştir. Somut operasyonlar devresindeki çocuk var olan nesneleri gösteren sembollerle düşünürken, formel operasyonlar devresindeki çocuk olası ( muhtemel) seçenekler üzerinde düşünebilir.
Ergenliğin başlangıcıyla birlikte sosyal yaşam içinde kişisel görüş ve tartışmaları içeren bir işbirliği gerekli olmuştur artık. Bu da çocuğun anlayışının giderek geliştiğini ve daha önce sahip olmadığı bazı alışkanlıkları kazandığını gösterir. Bunun sonucu olarak da çocuklar bazı tahmin ve varsayımlar ileri sürebilirler. Kurdukları varsayımları sınamadan geçirir, soyut düşünür, genellemeler yapar ve soyut kavramları kullanarak bir durumdan ötekine geçebilirler.
Çocuklar giderek birbirlerini daha iyi anlayabilirler, başkalarının görüş açılarına göre düşünebilirler. Bu durum olaylar olmadan sonuçlarını kestirme yeteneğini geliştirir. Bir başka deyişle, söylemeden, harekete geçmeden bir şeyi düşünüp tartma (reflection) süreci, çocuğu zihinsel bir tartışmaya yöneltir.Buna “içselleşmiş düşünce ya da konuşma” denebilir.
Böylece Piaget, formel düşünüşün işbirliği yoluyla bir sosyalleşme süreci olduğunu ileri sürer ve şöyle der: “ zeka sözkonusu olduğunda, işbirliği nesnel olarak yürütülen bir tartışmadır. Çalışmada işbirliği, fikirlerde alışveriş, karşılıklı kontroldür.” Piaget’ ye göre, mantığın gelişmesi ve kurulmasında önemli işbirliği önemli bir dizi davranış biçimini temelidir. Formel işlemlerin bu gelişimi, işbirliği ve tartışma olmaksızın gerçekleşemez.
Mantıksal düşüncenin kendini gösterdiği düşünce tarzlarından biri tümden gelimdir. Tümden gelim düşünme tarzında (deductive reasonink) belirli bir genelleme, doğruluğu kabul edilen bir temel düşünce alınır ve bu düşüncenin doğurduğu olasılıklar bulunur. Bu düşünce genellikle şu tip cümle yapısıyla kendini gösterir: Eğer A doğruysa, o zaman B’nin doğru olması gerekir. Örneğin, “ Eğer Erikson’ un kuramı doğruysa , o zaman oniki yaşındakilerin düşüncelerinde formel operasyonlar gözleyebilmeliyiz.”
Küçük çocuklarda gözlenen daha fazla tümevarım (inductive reasoning ) türünden akıl yürütmedir. “ Annem köpekten korkmuyor, babam köpekten korkmuyor, öyleyse benim de köpekten korkmamam gerekir” gibi. Bu tip akıl yürütme türünde çocuk, tek tek deneyimleri aracılğıyla bir genellemeye ulaşır. Yetişkinler hem tüme varım hem de tümden gelim akıl yürütme biçimlerini kullanırlar. Bilişsel aşamasının bu devresine gelen çocuk, ondört yaşından sonra, aynı bir yetişkin gibi, her iki tür akıl yürütmeyi de kullanabilir.
Birçok açıdan düşünebilme ergene yeni bir düşünce esnekliği sağlar. Çocuğun eylem çerçevesinde sınırlı olmasına karşılık, ergen zihninde birçok seçeneği gözden geçirip inceleyebilir, kuramlar biçimlendirebilir ve düşsel dünyaları kavrayabilir. Gerçek ya da olası sosyal sistemlerin çeşitliliği konusuna ilgisini artması sonucu, genç kendi standartlarına eleştirici bir tavır takınır, böylece kendisine ve üyesi olduğu çeşitli grupların görüşlerine tarafsız bir tavırla bakmaya başlar. Toplumun gelenek ve göreneklerine, kurallarına karşı tutumu değişir. Bunların değişmez olduklarını düşünen çocuğun tersine, genç bunlara göre farklılıklar gösterebileceklerini kavrar. Örneğin, oyun oynarken diğerlerinin onayı olursa, oyun kurallarını değiştirebilir. İyi bir insanın bazı kötü yanlarının da bulunabileceğini kabul eder.
Her birey formel operasyonları tam anlamıyla geliştirmeyebilir. Bilimsel düşünmenin ve mantıksal konuşmanın son derece önem verildiği Batı uygarlığında dahi, yetişkinlerin ancak % 60’nın tüm formel operasyonları geliştirebildiği tahmin edilmektedir. Bilim ve teknolojinin toplumsal ve kültürel yaşantıların temeli olmayan diğer uygarlıklarda, bu oranın daha da düşük olduğu düşünülmektedir.
Piaget bu durumun bir etkileşim olayı olarak yorumlar, başka bir deyişle bilişsel bakımdan formel operasyonlara hazır hale gelen birey, çevreden bu yönde uyarım ve teşvik görürse gelişmesini tamamlar, toplumsal çevre bu düşünsel gelişmeyi beğenmiyorsa ve birey kendini mantıksal düşünmesinden dolayı toplumda yabancılaşmış hissediyorsa, bu tip düşünmeden uzaklaşır ( Inhelder & Piaget , 1958 ).
Yukarıdaki açıklamaya ek olarak Piaget, içinde yetiştiği kültürel ve toplumsal çevrenin çocuğun bilişsel gelişimini şu şekilde etkilediğini açıklar: Çocuk bir aşamadan diğerine, daha önceki aşamadaki düşünce tarzı yetersiz kaldığı ve çevresine uyum yapabilmek için zorlandığı için geçer. Bazı toplumlarda çocuk formel operasyonları kullanmak için zorlanmaz, doğa ve toplum çevresine uyumunu somut operasyonlar aşamasındaki düşünce tarzıyla yapabilir. Belki de bilim ve teknolojinin baskın olmadığı tarım ülkelerinde, formel operasyonların gelişmesi bu nedenle durur.
Bilimsel ve teknoljik bilginin her aşamada gerekli olduğu endüstrileşmiş ülkelerde, formel operasyonlara dayalı düşünce biçimi, bireyin eğitimini başarıyla tamamlayıp doktor, mühendis, bilgi işlem uzmanı gibi başarılı bir meslek sahibi olması için gereklidir. Böyle toplumlarda eğitimin temelini formel operasyona dayalı düşünce oluşturur.
Ahlaksal Düşüncenin Gelişmesi: Þimdiye kadar sözünü ettiğimiz algılama ve düşünsel gelişme, çocuğun nesneler ve olaylarla ilgili bilişsel gelişmesini ifade eder. Çocuk insan ilişkilerini de algılar ve bu alandaki bilişsel gelişme onun ahlaksal (moral) düşüncesinin temelini oluşturur. Kohlberg ahlaksal düşüncenin gelişmesini gösteren yedi aşamalı bir tablo oluşturmuştur. (Kohlberg & Elfenbein, 1975 ; Walker 1980) Bu tabloya göre çocuk en somut ve yüzeysel ahlak anlayışından en soyut ve derin ahlak anlayışına ulaşır.Aşamaları özetleyerek gözden geçirelim:
1.Aşama. Ceza ( punishment) ve iteat (obedience) yönelimi: Davranış bütünüyle dışardan denetlenir. Dışarıdan gelen emirler cezalar ve ödüllemeler davranışın yönünü belirler. Cezalandırılan davranış kötü, ödüllendirilen davranış iyidir.Gücü elinde tutan otoritenin ( yetişkinlerin ) her dediği doğrudur.
2. Aşama.Bireysellik(individualism), amaca yönelik değiş tokuş (instrumental exchange): Bireyin gereksinmelerini gideren her şey doğrudur. Karşısındaki ile doğru dürüst bir alış veriş ve değiş tokuş kurabilmek bir kimsenin doğru yolda olduğunu gösterir. Bireyler arasındaki anlaşma ve söz vermelere değer verilir.
3. Aşama .İyi çocuk yönelimi: Diğerlerini, özellikle kişinin aile üyeleri gibi yakını olan kimseleri memnun etmek için yapılan hareketler doğrudur. Bireyin kendisinden bekleneni yapması en doğru hareket biçimidir.
4. Aşama. Yasa ve Düzen ( law and order) Yönelimi: Çocuğun algılaması aile sınırlarını aşmış ve tüm toplumu kapsamaya yönelmiştir. Bireyin görevini yapması, yasalara boyun eğmesi, yasayı temsil eden otoriteyi dinlemesi ahlaksal davranış olarak görülür.
5. Aşama. Toplumla Sözleşme (social contracts) Yönelimi: Yasalar önemlidir, ancak bu aşamada yasalar, istenildiğinde değiştirilebilen sözleşmeler olarak görülür. Yasaların amacı toplumun büyük kesimine hizmet edebilmek olduğuna göre, sırası geldiğinde bu amacı gerçekleştiren diğer seçeneklerin düşünülmesinde de bir sakınca olmamalıdır. Sözleşme ve anlaşmalar bir kez yapıldıktan sonra her iki tarafı da bağlayıcı bir özellik taşır.
6. Aşama. Evrensel Ahlak İlkeleri (universally ethical principles) : Bu aşamada bireyin düşünüşünü temel ahlak ilkeleri belirler. Ahlak ilkeleriyle yasalar arasında çoğu kez bir çelişki olmadığı için, ahlak ilkelerine uyan birey kendiliğinden yasaya uygun davranmış olur. Ne var ki , yasa ve ahlak ilkeleri arasında bir çelişki olduğunda, bireyin ahlak ilkelerine uyması beklenir.
7. Aşama.Kutsallıktan Kaynaklanan Ahlak Anlayışı: Bu aşamada birey kendini, içinde yaşadığı toplumu, insan ırkını aşan evrensel bir düzen kurmaya çabalar ve bu kutsal düzenin bir parçası olarak her şeyle uyum içinde yaşamaya yönelir. Bu tip düşünüşün temelinde Mevlana’nın , Yaratıcı’ya duyulan sınırsız sevgi ve bağlılığın yarattığı, “ Gel ne olursan gel, evimiz gönül evidir, kapısı herkese açıktır” anlayışı yatar.
Kohlberg’e göre gelişim aşamaları evrenseldir ve her aşamada kendinden bir önceki aşama gerçekleştikten sonra kendisini gösterir. Çocuk “ diğer kimsenin” görüşünün , olaya bakışının farkına varıp, onu kendi düşüncesiyle ilişki haline getirebildiği oranda ahlaksal gelişime devam eder. Fakat, her bireyde ahlaksal gelişme aşamalarının tümünün gelişmesi beklenemez. Sosyal ve kültürel çevresine bağımlı olarak her birey kendi koşulları içinde ahlaksal gelişmesini sürdürür. Bu nedenle bireyler arasında aşama farklılıkları gözlenebilir.
“Ahlaksal düşüncenin gelişim düzeyi ile, bireyin ahlaksal davranışı arasında bir ilişki var mıdır?” sorusu psikologları sürekli ilgilendirmiştir. Bu konuda yapılan araştırmalar kesin bir sonuca ulaşamamış ve psikologlar açık seçik bir genellemeye gidememişlerdir. Varılan en belirgin sonuç şudur: Ahlaksal düşünce bireyin ahlaksal davranışını belirleyen değişkenlerden biridir. Ahlaksal davranışı, yasaklanan davranışın çekicilik derecesi, bireyin içinde bulunduğu grubun baskısı, yakalanma ihtimalinin düşük veya yüksek olması gibi başka faktörler de etkiler. Her bireye göre değişkenlerin değeri farklı olabileceğinden, bu konuda herkes için geçerli bir genelleme yapmak zordur.
KAYNAKÇA:
ÇOCUK PSİKOLOJİSİ ( PROF. DR. HALUK YAVUZER),
İNSAN VE DARANIÞI (DOÐAN CÜCELOÐLU)