Ağustos 08, 2009, 08:57:51 ÖS
Kitap, İsl''m hukuk literatüründe "Kur`an" yerine kullanılan bir terimdir. Kur`''n ise, lügatte, okumak anlamında olup, ıstılahta Hz. peygamber (s.a.s.)`e inen, mushaflarda yazılı olan ve en ufak bir şüphe olmaksızın mütev''tir olarak nakledilen, Cen''b-ı Allah`ın sözü (kel''mullah) anlamında kullanılır (Molla Hüsrev, Mir`at, 16-17). Kur`''n Allah`ın kitabı ve apaçık vahyidir. Tedricî olarak indirilmiştir. Bir harfini bile ink''r küfürdür. Kur`''n`ı en iyi bilen Rasûlullah; sonra ash''bıdır. Kur`an, İsl''m teşrîinin (yaşama) temelini teşkil eder. Kur`''n`da dinî hukuk sisteminin (şerîat) esasları açıklanmış; inanç, ibadet ve hukuk konuları genel hatları itibariyle belirtilmiştir (Þ''tibî, el-Muv''fakat, IV, 92). Bu itibarla, Kur`an, İsl''m teşrîinin "aslı kaynağı", diğer bir deyişle yeg''ne değişmez kaynağı olarak kabul edilir. Rasûlullah Ved'' Haccında şöyle buyurmuştur: "Sizlere iki şey bırakıyorum: Allah`ın kitabı ve Rasûlünün sünneti. Bunlara sarıldığınız müddetçe dal''lete düşmezsiniz." Kur`''n, hükümleri genel çizgileriyle belirtir; pek az konu dışında bunların detayına inmez. Nitekim, Kur`''n`da, keyfiyet ve detayı belirtilmeksizin namaz kılmak ve oruç tutmak emredilmiş; bunların nasıl yapılacağım ise, Hz. Peygamber, sözlü ve fiilî olarak açıklamıştır. Aynı şekilde, Kur`''n akitlerin yerine getirilmesini emretmiş, alım-satımın hel''l, rib''nın haram olduğunu belirtmiş, fakat hangi akitlerin sahih, hangilerinin b''tıl ya da f''sit olduğunu açıklamamıştır. Bu ayırımın temel ölçülerinin belirlenmesini de ilk planda sünnet yüklenmiştir .
Diğer taraftan, Kur`''n`da detayları ile birlikte zikredilen bazı konular da vardır; miras, karı-koca arasındaki li''n`ın nasıl yapılacağı ve bazı cezaî müeyyideler bunlar arasındadır. Kur`''n`ın bu genel if''de (icm''l) tarzının önemi, özellikle mu''mel''t hukuku alanında ortaya çıkmaktadır. Bu tarz, mücmel nassların değişik şekillerde anlaşılıp uygulanmasına imk''n vermekte ve böylece değişik zamanlardaki maslahatlara ayak uydurmasına ve genel amaç ve prensiplerden ayrılmaksızın onların gereklerine göre hüküm verilebilmesine yardım etmektedir. Mesel'', Kur`''n`da, özel bir şekil belirtilmeksizin "şûr''"dan bahsedilmektedir. Genel bir şekilde ifade edilen bu şûra, istibd''d ve baskının bulunmadığı, halk içerisinde belli ölçüde bilgi ve kanaat sahibi olanların görüşlerine saygı duyulup başvurulduğu bir yönetim biçimini kapsamaktadır.
Bütün bunlara rağmen, Kur`''n nasslarının bu genel ifade tarzının, bazı noktalarda sünnetle açıklanmasına ihtiyaç vardır. Bu sebeple, Kur`''n`da pekçok yerde, sünnet`e atıfta bulunulmuştur, "Allah`a ve Rasûl`e it''at edin" (Al-u Imr''n, 3/32); "Peygamber size neyi vermişse onu alın, neyi yasaklamışsa ondan kaçının" (el-Haşr, 59/7) ve "Ey inananlar, Allah`a it''at edin, Peygamber`e ve Ulû`l-Emr`e it''at edin. Bir şeyde anlasamazsanız onu Allah`a ve Peygamber`ine arzedin. Bu en iyi ve netice itibariyle en güzeldir" (en-Nis'', 4/59).
Kur`''n`ın delîl olması demek, Kur`''n`ın hakkıyla bilinmesi demektir. Kur`''n ilmine sahip olmadan, Arapça`ya v''kıf olmadan, sünnete başvurmadan, ilim ehli olmayanlar için fıkhı manada değil, ahl''kı manada okunan bir kitap olabilir. İmam C''fer-i S''dık bu konuda şöyle demiştir: "Kur`''n`ın bir kısmını diğeriyle çarpıştırdılar. Nasih zannederek mensuhu delil gösterdiler. Amm zannederek h''s ile delil getirdiler. Âyetin te`vîlini delil göstererek sünnetin onu te`vil şeklini terkettiler. Sözün başını ve sonunu düşünmediler. Onu kaynak edinip yollarını bilemediler. Ehlinden almadılar, böylece saptılar ve saptırdılar" (Suphi es-Salih, İsl''m Mezhepleri ve Müesseseleri, Çev.: İ. Sarmış, İstanbul 1981, 176).
Kur`''n`ın bütün ''yetlerinin sübutu kat`idir. Ancak, ifade ettikleri mana ve kavrama del''letleri her zaman kat`i olmaz. Bu bir kısım ''yetlerin del''let bakımından zannı olması farklı mezheplerin farklı görüşler ortaya koymasına yol açmıştır. Þer`i hükümlerin kaynakları kitap, sünnet, icm'', kıyas olunca mukallidin ilmi, t''rifin dışında kalmaktadır. Çünkü müctehidin kavli her ne kadar muk''llid için delil olsa da, delillerin kendisi değildir (İbn Abidin, Reddü`l-muht''r Haşiyesi Terc: Ahmed Davudoğlu, İst''nbul, 1982, I, 35).
Kur`''n-ı Kerîm`e "vahy-i metlüvv" da denilir. Kur`''n`ın fıkıhta delil olarak kullanılmasında, onun l''fzı kanunlarının bilinmesi gerekir. L''fızlar, manaya del''letleri itibariyle h''ss, ''mm, müşterek ve müevvel kısımlarına ayrılır ve bunlardan her biri özel bir hüküm için kullanılır. L''fızlar, del''let ettikleri m''n''ya z''hir, h''ss, müfesser, muhkem olarak açık bir tarzda del''let ederler. Kapalı tarzda del''letlerinde ise hafî, müşkil, mücmel, müteş''bih diye kısımlara ayrılırlar. Ayrıca del''let ettikleri manada veya başka bir mün''sebetle olan m''n''da açık veya kapalı kullanılmaları itibariyle hakîkat, mec''z, sarih, kin''ye kısımlarına ayrılırlar. Yine ne gibi manalara del''let ettikleri ve hangi maksatlarla söylenilmiş olduklarına işitenlerin vukufları itibariyle "Dal bi`l ib''re", "Dal bi`l-iş''re", "Dal bi`d-del''le", "dal bi`l-iktiz''" diye ayrılırlar.
Kur`''n hükümleri de birkaç kısma ayrılmaktadır: Akîde, (itik''dı hükümler), ahl''k (ahl''kı hükümler) ve mükelleflerin söz ve işleriyle ilgili hükümleri "ibadetler" ve "mu''meleler" diye iki grupta ele alır. Kur`''n`da hükümler ya küllî, ya da icm''lî olarak açıklanmıştır. Bütün hükümlerin özelliği, îman ile içiçe geçmiş olmasıdır. Kur`''n hem yasa koyar, hem hid''yete erdirir, hem irş''d eder, hem öğüt verir. Yalnızca bir kanun kitabı değildir. Üslûbu mu`cizdir. Konular defalarca tekrarlanmıştır ve ''yetler hüküm koyarken iman ve ahl''ktan ayrı değildir.
Kur`''n`ın ''hk''m ''yetleri daha ziyade Medenî sûrelerde yer almaktadır. Âyetlerden hüküm çıkarılırken müctehidler arasında meydana gelen ihtil''f, mücmel ifadeleri tefsirden ve bir kısım l''fızların del''letlerini ele alma metodundan doğmaktadır.
Rasûlullah vef''t ettiğinde Kur`''n ''yetleri vahiy k''tiplerinin ellerinde bulunan sahifelerde ve ash''bın hafızalarındaydı. Hz. Ebû Bekir Kur`''n ''yetlerini toplattırdı ve bir Mushaf haline getirdi. Hz. Osman bu Mushaf`tan Kur`''n nüshaları çoğalttı ve bütün merkezlere gönderdi. Sah''be, Kur`''n ''yetlerini hem ezberler, hem anlar, hem de amel ederdi. Bir ''yetle amel etmeden başka ''yete geçmeyenler vardı. Sah''be nesli Kur`an`ı en iyi bilen nesil olup, bildikleriyle amel eden, bilmedikleri ile ilgili olarak da susan insanlardı. T''biin devrinden sonra ise her asırda Kur`''n tefsiri o asırdaki ilmî-dinî hareketten etkilendi. Âyetlerin tefsirinde ictihad farklılıkları açıkça ortaya çıktı.