Âl-i Ýmrân / 28. Ayet
لَا يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللّٰهِ ف۪ي شَيْءٍ اِلَّٓا اَنْ تَتَّقُوا مِنْهُمْ تُقٰيةًۜ وَيُحَذِّرُكُمُ اللّٰهُ نَفْسَهُۜ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ

Mü'minler, sakýn mü'minleri býrakýp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa, artýk onun Allah ile irtibatý tamâmen kopmuþ olur. Ancak kâfirlerden gelebilecek tehlikelerden korkarsanýz ölçülü bir þekilde onlara dostluk gösterebilirsiniz. Yine de Allah sizi azabýndan sakýndýrýyor. Çünkü sonunda dönüþ, yalnýz Allah'adýr.

SaBaH KaHVeSi/5

Başlatan MiM, Haziran 15, 2010, 08:26:38 ÖS

« önceki - sonraki »

MiM


TEBESSÜM

Köylü, yeni doğan bir sıpayı kucağına almış evine
dönerken, iki ortaokul öğrencisi kendisine takılır ve:

-Hayrola amca, derler. Oğlunu nereye götürüyorsun
böyle?

Adam, kendine yapılan bu terbiyesizliğe aldırmamış
görünerek cevap verir:
-Gittiğiniz okula kaydını yaptıracağım!




"BeN..."

Çocuk belirli bir yaşa gelince benliğini de keşfetmiş
demektir. bu aşama çocukta temel bir "ben idraki"
nüvesinin atıldığı aşamadır. Bu aşamada 'evet' ve
'hayır' anlam kazanır. Güzel-çirkin, iyi-kötü duygusu
bu aşamada verilir.

onun bir takım şeyleri kendi başına yapmasına
izin verin. sürekli ona "sen beceremezsin" demeyin.
o zaman gerçekten becerebileceği şeyleri de
denemeye kalkmaz ve kendine güvenini kaybeder.
ona yaptıklarından dolayı "iyi çocuk" ya da "kötü
çocuk" olduğunu söylemeyin. yaptıklarının 'iyi' ya da
'kötü' olduğunu söyleyin. çocuğunuzun yanında,
başkalarına onunla övünmeyin ya da onu yermeyin.
öyle yaparsanız, doğrunun ölçüsünü hep "başkaları"
zanneder.

peygamber efendimiz, çocuğa yemeği sağ elle
yemesini alıştırmamızı ister. bu uygulama onda
"yan" ve "yön" gibi iki unsurdan oluşan koordinasyon
bilinci geliştirir. bir çocuğun "yan" kavramıyla yani
"sağ yan" "sol yan" kavramlarıyla karşılaşması, bir
anlamda "iç uzayı" ile ilk buluşması anlamı taşır.
"sağ elinle ye" dediğiniz, sol elini uzatınca geri çekip
ille sağını uzatmasını istediğiniz ve onu uzatıncaya
kadar biberonunu-kaşığını vermediğiniz bir bebeğe,
aslında hiç farkında olmadan aslında "iç uzayını"
öğretmiş olmaktasınız. Bu ise çocuğun "mek''n"
duygusu kazanmasına, el ve ayaklarını dengeli
kullanmasına zemin hazırlar. yön kavramı ise
"dış uzay"dır ve çocuk eşyanın bir duruşu
olduğunu ancak bu kavramla öğrenir. iç uzay ve
dış uzay hakkında asgari bir bilinç geliştirememiş
olan çocukların, ayakkabıyı ısrarla ters giydiğini,
okula başladığında "b" harfini tersinden "d" olarak
yazdığını göreceksiniz.




SİYAH BALON!

Küçük bir zenci çocuk, şehrin lunaparkında dolaşırken
bir satıcının elindeki balonları seyre dalmıştı. her renkten
ve her biçimden balonlar, ışıl ışıl parlıyordu.

Derken, birdenbire kırmızı bir balon, baloncunun elinden
kazara kurtularak havada uçtu, uçtu, uçtu ve niyayet
aşağıdan seçilemeyecek kadar yükseldikten sonra
gözden kayboldu. bu manzarayı seyretmek için öyle
bir insan kalabalığı toplanmıştı ki, satıcı, bir tane
daha bırakmanın iyi bir rekl''m olacağını düşünerek
havaya parlak sarı renkte bir balon daha bıraktı.
arkasından bir tane de beyazını çözdü.

Küçük zenci çocuk, olduğu yerden büyük bir
hayranlık içerisinde, ardı ardına uçan reng''renk
balonları bir zaman daha seyrettikten sonra:
"baloncu amca" dedi. "acaba bir de siyah renkte
balon bıraksaydınız, ötekiler kadar yükselir miydi?"

Baloncu adam, anlayışlı bir bakışla çocuğa
tebessüm ederek, siyah renkli bir balonu boşluğa
bırakırken cevap verdi:

"Yavrum, bizi yükselten dışımızdaki renk değil,
içimizdeki sevgidir!"



GARİP

Bir ALLAH dostu çölde giderken yolunu kaybeder.
Heyecanlanır... Tekrar bulmaya çalışırken de çölün
ortasında, tek başına, yaşlı bir kadın görür... Kendi
derdini unutur... meraklanır, sorar:
"-ey garip kadın! sen de mi yolunu kaybettin?"
cevap afallatıcı bir soru olur:
"-ALLAH'ı tanıyan nasıl garip olur ve O'nu seven
nasıl yolunu kaybeder?"



TEFEKKÜR

İnsan, mesel'' bir paraya baktığında, gözü onun
k''ğıdını, aklı onun değerini, duyguları da o değerle
nelere ulaşabileceğini görür. Ya da bir sanat eserine
baktığında, gözü maddesini, aklı diğer sanat eserleri
arasındaki yerini, duyguları ise o eserin mesajlarını alır.
En küçük bir parçasının bile değerini parayla
ölçemeyeceğimiz, taşıdıkları harika sanatlarıyla
seyrettiğimiz bu ''leme baktığımızda da sadece
maddesini görmemeliyiz. Bu kadar güzelliklerin
yaratılması, bize de akıl ve duyguların verilmesi
boşuna olabilir mi?



SORMAK

C''bir (ra) anlatıyor:
Arkadaşlarımla beraber sefere çıkmıştık.
İçimizden birinin başına taş isabet etti ve
başını yaralayıp kemiğini kırdı. Sonra aynı
adam uykuda ihtil''m olduğu için, arkadaşlarına:
"Teyemmüm edebilir miyim, bu hususta benim
için ruhsat buluyor musunuz?" diye sordu.
Arkadaşları da: "Hayır, su mevcut oldukça
teyemmüme ruhsat yoktur"
diye cevap verdiler.
Bunun üzerine o şahıs gusül abdesti aldı ve açık
vaziyetteki yaradan içeriye giren suyun tesiri ile
vefat etti. Peygamberimizin huzuruna geldiğimiz
zaman, kendisine hadiseyi naklettiler. Bunun
üzerine Resulullah(asm): "Adamı öldürmüşler,
ALLAH onları öldürsün" buyurdu. Ve "Bilmiyorlarsa
sorsaydılar ya; cehaletin il''cı sormaktır, o adama
teyemmüm etmek k''fi gelirdi. Yarasına da bir bez
parçası koyar, üzerine mesh eder ve vücudunun
diğer yerlerini de yıkardı"
diye il''ve etti.




ÇELENK

Bilinmelidir ki, cenazeyi çelenklerle teşyi etmek
Hristiyan adetidir. Çelenk, aslında hristiyanın
kutsal bildiği haç taşıma aracıdır. çıplak taşımamak
için onu süslemekte ve öylece mezara kadar
götürmektedir. Peki biz, bu çelenk hurafesiyle,
mezara ne göndermekteyiz? hristiyanın haçını mı,
yoksa çiçek buketleri arasında üzüntülerimizi mi?
Ya da okumadığımız veya okuyamadığımız
fatihaları mı?

Müslüman, ölen kardeşine fatiha okur. çelenk
gibi hristiyan dini geleneğini yaşatmaz ve boş
yere masraf yapmaz. Kabir üzerine yığılmış bir
kamyon çelenk'in maliyeti ile, ameliyat bekleyen
bir dertli fakirin derdine çare mi olunamaz? bu,
daha mı az fayda temin eder yoksa?

İsl''miyet, kabir üzerine yığılmış, kurumaya
mahküm çelenk ve çalı değil, büyümeye ve
yeşil kalmaya l''yık fidanlar, çiçekler dikilmesinden
yanadır. sevgili Peygamberimiz, bizzat buna örnek
vermişler, iki kabrin üzerine hurma fidanı dikerek,
"bunlar yeşil kaldıkça, içeridekiler için rahmet
vesilesi olmaları umulur" buyurmuşlardır. o halde
ne yaptığımıza ve ne yapmamız gerektiğine
yeniden bir daha dikkat edelim.




Bana öyle bir resim çiz ki... Gözlerim açýkken deðil, kapatýnca göreyim!

MiM


GÜNAHIN KÜÇÜÐÜ

Bizi Hak katında mahcup etmeyecek bir
kulluğun özü, her türlü haramdan ve günahtan
kaçınmaktır. bilhassa nice büyük ve kahredici
günahların sıradan ve doğru şeylermiş gibi
toplumumuza zerk edildiği bir dünyada daha
dikkatli olmak gerekmekdir. Ârifler ne güzel
söylemiş: "Günahın küçüklüğüne bakma! fakat
kime isyan ettiğine, kime karşı günah işlediğine bak!"




GÖNÜL GÖZÜYLE (B. DANÂ)

"Yeryüzünde en çok mevut olan şey; tamahlar,
hırslar ve bitmek tükenmek bilmeyen nefs''ni arzulardır.
Yer altında; "eyvah, vah vah!" ile "keşke"lerdir.
Gökyüzünde en çok olan ise Cenab-ı Hakk'a çıkan
s''lih amellerdir."



BİR BAÞKA AÇIDAN:

Sevgili efendimiz, bırakınız bir söküğü dikmeyi,
elbisesindeki yırtığı bile mübarek elleriyle yamardı.
Zaman zaman süpürgeyi alır, odasını temizlerdi.
Keçilerini o gül kokulu elleriyle sağardı. Sabahleyin
hanımlarına uğrar, siparişlerini öğrenir, çarşıya
çıkarak evinin ihtiyaçlarını bizzat temin ederdi.
bir defasında sevgili efendimizin en dikkatli ve
fakat en yoksul talebesi Ebu Hureyre hazretleri,
onun elindeki eşyanın taşınmasına yardım etmek
istemişti. Gönüller sultanı Efendimiz ona, evinin
eşyasını herkesin kendi taşımasının daha münasip
olacağını söylemişti.

Fakir sahabilerin evlerine gitmek, hatırlarını sorup
onlarla sohbet etmek, yoksul sofralarına bağdaş
kurup oturmak ve ALLAH'ın verdiğini hep birlikte
yemek, Efendimizin zevk aldığı şeylerdendi. Köleler
onu arpa ekmeğinden ibaret yemeklerini birlikte
yemeye davet ederler, Gönüller Sultanı onları
kırmaz, evlerine gider, onlarla birlikte yere oturur
ve ikramlarını kabul ederdi.

Mescitte veya bir başka yerde ashabının
arasında öylesine kaybolurdu ki, dışarıdan gelen
bir yabancı Peygamber'in kim olduğunu sorup
öğrenmek zorunda kalırdı. Kendine özel bir yer
ayırmayı, sahabilerinden daha yüksekçe bir yerde
oturmayı istemezdi. Hatta bir meclise gidince,
boş bulduğu yere oturuverirdi.

Amcası Hz. Abbas onun sahabilerin arasında toz,
toprak içinde ziyan olduğunu, kaba ve görgüsüz
bazı bedevilerin kendisini rahatsız ettiğini görünce
dayanamadı; bir çardak yapılmasını, müslümanların
sıkıntılarıyla orada, gölgede oturarak meşgul
olmasını teklif etti. Nebiler Sultanı amcasına
şunları söyledi:

"ALLAH Te''la ruhumu kabzedene kadar onların
arasında bulunacağım. Ökçeme basmalarına,
hırkamı çekiştirmelerine katlanacağım!..."



NİYE VAZGEÇMİYORMUÞ?

Edison'un, üzerinde çalıştığı elektrik ampulün
içine koyacağı tel için 200'den fazla maddeyi
denediği söylenir. Bir gün kendisine: "Bugüne
kadar 200'den fazla maddeyi denedin, yine de
başaramadın. neden bu işten vazgeçmiyorsun?"

denilmiş. Edison'un cevabı düşündürücüydü:
"Hiç de değil! ben 200 maddenin ampul teli olarak
kullanılamayacağını keşfettim. Yakında, ampulü
ışıklandıracak teli de bulacağım."
Başarının önündeki
en büyük engel, yılgınlık ve kararsızlıktır. Azimli ve
kararlı olmak, başarının temel şartıdır.



Bana öyle bir resim çiz ki... Gözlerim açýkken deðil, kapatýnca göreyim!

MiM


BİR ANZAK'IN HATIRA DEFTERİNDEN:

"Ben ve arkadaşlarım Geliboluda Türk ve anzak
siperlerinin birbirine çok yakın olduğu bir bölgede
savasışyorduk. Türk siperleri bize o kadar yakındı ki,
ateşkes olduğunda gürültü yapmamak için oldukça
çaba sarfediyorduk. Hava kararır kararmaz biraz
daha rahat hareket edebiliyorduk. Her gece Türk
siperlerinden içimize işleyen bir ses yükselirdi.
Doyamadığımız bu sesi dinlemek için diğer siperlerden
misafirlerimizin geldiği bile olurdu. Bir gece yine
ruhumuzu okşayan o sesi dinlemek için toplanmıştık
Ama ses gelmiyordu. Ertesi gece ve daha sonraki
geceler hep bekledik. o tatlı müzik kesilmişti.
sonunda ne olduğunu öğrenmeye karar verdik.
üzerine "konseriniz niçin kesildi?" yazdığımız bir
k''ğıdı bir taşa sararak türk siperlerine attık. bir
süre sonra aynı yöntemle bize ulaşan cevapta "o
arkadaşımızı geçen hafta vurdunuz!" yazılıydı. hepimiz
çok üzülmüştük. ama yapabileceğimiz birşey yoktu.
o dinlediğimiz şey neydi? Türkü mü? şarkı mı? Yoksa
Kur'an mıydı? bilmiyorum. ama o soğuk gecelerde
bizleri ısıtıyor, bambaşka diyarlara götürüyordu."



ALLAH İLE SAVAÞMAK

Churcill, muh''rebe sonrası niçin mağlûb
olduğu sebebiyle muh''keme edilirken it''b
edici ağır su''ller karşısında iyice darlandığı bir
sırada mahkeme hey’etine şöyle haykırmıştır:

“–Anlamıyor musunuz, biz Çanakkale’de
Türkler’le değil, All''h ile harbettik!.. Tabiî ki yenildik...”




KIRMIZI DEVE

Bir gün Medine haricinde bir kervan konaklamıştı.
Peygamberimiz kervanın yanından geçerken kırmızı
bir deve görmüş, fiyatını sormuş ve hiç pazarlık
etmeden deveyi alıp gitmişti. bir müddet sonra
kervan halkından birkaç kişi arasında endişe başlamış
ve deveyi, parasını almadan verdiklerinden pişmanlık
duymuşlardı. Kervanın içinden bir kadın: "üzülmeyin,
bu havalide bu kadar nur yüzlü bir adam görmedik,
böyle bir adam yalan söyleyip, bizi aldatmaz demiş,
kervan halkını teskin etmişti. Akşam üzeri Resül-i Ekrem
efendimiz devenin parasıyla birlikte kervanın yiyeceğini
ve içeceğini de göndermişti.



BENLİÐİN UÇURUMLARI

Benlik sahibi kimse, gıybet hastalığının pençesindedir.
D''ima başkasının kusurlarını ortaya dökmekten zevk alır.
her zaman kendini üstün görme derdindedir. iblis mis''li
kibir ve ucub sergiler. kendisini bütün kusur ve hatalardan
uzak sayar ve istikamete dair il''hi ikazlara karşı muafiyet
duygusu içinde olduğu hakikatini hatırına bile getirmez.



MEVLÂNA'DAN:

"Öfkelendiği zaman ve şehvete kapıldığı vakit
kendisine h''kim olan, sabreden yiğit nerede?
işte ben; sokak sokak mahalle mahalle böyle
bir insan arıyorum! Dünyada bu iki h''le
(hiddete ve şehvete) karşı koyan, dayanan,
sabreden yiğidi bana lütfen gösteriniz; bugün
ben ona canımı feda ederim!"



ÂYET

Gönül alıcı bir söz söylemek ve başkasının kusurunu
örtmek, peşinden incitme gelen yardımdan daha
hayırlıdır.
(2/263)



HADİS

"Başkalarına zarar vermek ve zarara zararla karşılık
vermek yoktur."
(İbni M''ce, Ahk''m, 17)




DUÂ

ALLAH'ım! bizi haksızlığa maruz kalmaktan,
haksızlık yapmaktan ve haksızlığa taraf
olmaktan koru! göz açıp kapayıncaya kadar
olsun, bizi nefsimize bırakma! bu dehşetli
zamanda eşimizle, ''ilemizle aramıza sevgi ver,
muhabbet ver, dirlik ver, düzenlik ver, saygınlık
ver, geçimlilik ver, anlayış ver, ünsiyet ver,
dostluk ver, vef'' ver, bağlılık ver, sad''kat ver!
Bize zor günlerde sabır ver! İyi günlerde
şükrünü ed'' nimeti lütfet! Âmin...



GÜZEL SÖZ

Boş zaman yoktur boşa geçen zaman vardır. (Tagore)

Bana öyle bir resim çiz ki... Gözlerim açýkken deðil, kapatýnca göreyim!

MiM

desenize bu kahvemiz pek beğenilmedi! :(

Bana öyle bir resim çiz ki... Gözlerim açýkken deðil, kapatýnca göreyim!

Edeb

akşam kahvesi niyetine..

çok güzel olmuş emeğinize sağlık...

Kasým

Kahve tadındaydı; kendide tadıda çabuk  bitti :)
Elerinize sağlık. Okurken zevk aldım...

MiM

Alıntı yapılan: Edeb - Haziran 29, 2010, 01:05:08 ÖÖ
akşam kahvesi niyetine..

çok güzel olmuş emeğinize sağlık...


teşekkür ederim ablam, yüreğinize sağlık.

Bana öyle bir resim çiz ki... Gözlerim açýkken deðil, kapatýnca göreyim!

MiM

Alıntı yapılan: Kasım - Haziran 29, 2010, 12:06:51 ÖS
Kahve tadındaydı; kendide tadıda çabuk  bitti :)
Elerinize sağlık. Okurken zevk aldım...

kasım kardeş, hakkını helal et abisi, aşırı yoğunluktan unutmuşum size teşekkür etmeyi...
sevindim beğeniğinize, bundan sonra gelecek kahveler biraz daha uzun olucak inşaallah.
Rabbim razı olsun, teşekkür ediyorum.

Bana öyle bir resim çiz ki... Gözlerim açýkken deðil, kapatýnca göreyim!

Kasým

Beni unuttunuz demek...
Bende sizi hayal kırıklığına uğratarak kendimi hatırlattım.:)
Artık unutmazsınız değil mi? :)

MiM

Alıntı yapılan: Kasım - Temmuz 12, 2010, 08:41:21 ÖS
Artık unutmazsınız değil mi? :)

maalesef abisi,
yine unutmuşum, sen iyisi mi,
beni hep hayal kırıklığına uğrat, olur mu?! :)

Bana öyle bir resim çiz ki... Gözlerim açýkken deðil, kapatýnca göreyim!